Haberler

Suriye ve Türkiye

Suriye, Türkiye’yi de içine çeken büyük bir girdaptır.

Suriye’deki Esad Yönetimi, 12 yıldan beri açık işgale, tertiplere, ekonomik, siyasi ablukaya karşı direnirken hiç beklenmedik bir biçimde yıkıldı.

İdlib çevresini mekan tutan şeriatçı HTŞ Örgütü, 4-5 günlük bir operasyonla başkent Şam’ı ele geçirerek bir dönemi sona erdirdi.

Halep’ten Şam’a kadar Esad Ordusunun hiç direnmeden teslim olması, bana Irak’ta Amerikalıların işgalini hatırlattı.

Orada da Saddam’ın ordusu, (10 günlük Basra direnişi hariç) işgalcilere direnmeden çözülmüştü.

Saddam’ın çok güvendiği Muhafız’ları da fos çıkmıştı.

Bu nasıl olmuştu?

Ameikalılar, tek kurşun atmadan adeta tere yağdan kıl çeker gibi bir ülke yönetimini nasıl değiştirebiliyorlar?

Irak İşgaline yakından baktığımızda işin sırrının Kesnizani Tarikatı’nda yattığını görüyoruz.

İşgal öncesi yıllarda sıradan bir Harici Kürt tarikatı olan bu örgüte MOSSAD el atınca hemen nitelik değiştirdi.

Yaptıkları dinsel törenlerde karınlarına,. yanaklarına şiş batıran bu tarikat, özellikle silahlı kuvvetleri mesken tutu ve tarikat öyle yaygınlaştı ki Saddam’ın oğlu – gelini bile Kesnizani Tarikatına üye oldular.

Saddam Hüseyin, çevresinin MOSSAD bağlantılı bir tarikat tarafından sarıldığını ancak işgal günlerinde anladı ama onun için vakit çok geçti.

Amerikalılar Basra direnişini kırıp Bağdat’a doğru yol alırken Kasnizani Tarikatının şeyhi, müritlerine “Amerikalılara karşı direnmeyin, silahları bırakıp evinize gidin” talimatı verdi. Askerler ve subaylar komutanların emri yerine şeyhlerinin talimatını yerine getirdiler.

Suriye’de ise komutanlara dağıtılan (15 bin- 30 bin dolar) paranın etkili olduğu ortaya çıktı.

İngiliz istihbaratının kontrolünde olan ve Silahlı Kuvvetlerde, bürokraside örgütlenen Menzil, Süleymancılar, Fetö gibi tarikatların yarın öbür gün Türkiye’de de Kesnizani’nin rolünü oynamayacaklarını kim garanti edebilir?

Suriye’de Esad’ın yıkılmasından kim kazançlı çıktı, kim kaybetti?

Bu operasyondan ABD, İsrail, AB ve Kürtler kazançlı çıktılar.

Filistin davası tarihin tozlu sayfalarına gömülürken; Hamas, Hizbullah, İran, Türkiye ve Suriye halkı kaybetti.

Suriye’nin tartışılmaz tek sahibi ABD destekli İsrail oldu.

Uluslararası ve yerli basında, Türkiye’nin en kazançlı çıktığı masalı anlatılıyor. Öngörüden yoksun ve dışa bağımlı basın, gerçekleri ters yüz ederek kitlelerde yanlış düşüncelerin oluşmasına neden oluyor.

ABD destekli Siyonizmin, Türkiye ve İran’ı bölerek etkisizleştirme planının olduğu herkesçe biliniyor. Bu operasyonda kullandıkları en etkili silahları da; toplumları etnik ve mezhep temelinde bölmektir.

Emperyalizmin ve siyonizmin sözcülüğünü yapan kişilerin ve örgütlerin ortak olan özellikleri; ulus devlet düşmanlığıdır.

AKP’den Demirtaş’a, Saadet’ten Gelecek Partisi’ne, DEM’den Öcalan’a, CHP Yöneticilerinden SOL Parti’ye kadar hepsi ulus devlet düşmanlığı yapıyor.

BirGün gazetesi köşe yazarı Şükrü Aslan, yazdığı “Ama ulus devlet kuruluyordu…” başlıklı yazısında etnik milliyetçiliğin cezbesine kapılarak savunduğu saçmalıklarla Orta Doğu’da siyonist planlara hizmet ediyor.

DevYol gibi bir hareketin yıllar içinde dönüşerek karşı devrimci bir noktaya savruluşu, herkese ibret olmalıdır. Sorosçulara elinizi uzatırsanız kısa zamanda beyninizi de kaptırırsınız. BirGün’de ve SOL Parti’de olan da budur.

Emperyalizm ve siyonizm, Türkiye’nin yumuşak karnına iki tane devasa sülük yapıştırdı. Bunlardan biri Suriye’nin kuzeyinde yer alan otonom Kürt bölgesi ise bir diğeri de devlet iktidarını ele geçiren HTŞ örgütüdür. ABD ve İsrail, dinci örgütle etnik milliyetçi örgütleri kullanarak Türkiye’nin karnını oyacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Aşağıdaki fotoğraf, Türkiye’ye getirilen Suriyeli Arapların yerleştiği illerdeki yoğunluğu gösteriyor.

Türkiye ne kadar Suriye’nin içine girdiyse Suriye de o kadar Türkiye’nin içine girmiştir.

Suriye’de çıkacak etnik- mezhep temelli bir çatışma, hemen Türkiye’ye yansıyacaktır. Bunun ilk işareti olarak son günlerde Suriye’deki Nusayri Araplara yapılan baskılara, Türkiye’deki Nusayriler tepki gösterdiler. Alevi- Sünni temelinde bir ayrışma, İsrail’in tercihidir.

Sınırların belirsizleştiği ve kitlesel göç hareketlerinin olduğu koşullarda Türkiye bu karışıklıktan yara almadan kurtulamayacaktır.

Türkiye, uyguladığı “Açık Kapı” politikasıyla siyonizmin operasyon yapmasına uygun hale getirilmiştir. Önce İran’ın mı yoksa Türkiye’nin mi yıkılacağını önümüzdeki günler içindeki koşullar belirleyecektir.

Türkiye’nin, sınır bölgesindeki bir iki kasabanın kontrolü karşılığında Kürt otonom bölgesine razı olduğunu Amerikalı yetkililer açıkladılar. Kuzey Irak’ta kurulan Barzani devletinin imarını Türkiye’den iş adamları yapmışlardı.

Türkiye, Irak ‘ta anahtar teslim bir devleti, geçtiğimiz yıllar içinde Kürtlere armağan etmişti.

Son günlerde Amerikan derin devlet örgütü olan Rand Corporasyon’ının, “Levant Entegrasyonunun Ekonomik Faydalarının Tahmini” adlı bir raporu kamuoyunda tartışılıyor. Raporda; Suriye tarımı ile İsrail teknolojisi, Türk betonu ile Irak petrolü birleştiğinde mucizeler yaratılacağı yazılıyor. “Türk betonu, Irak’tan sonra Suriye’de de karşımıza çıktı. Suriye’deki devletin inşası, rapordan anlaşıldığı kadarıyla Cengiz, Kalyon gibi iş adamlarına ihale edildi demek ki.

AKP sözcüleri, Suriye’nin imar projesinde görev alacaklarını bugünden açıkça beyan ettiler.

Raporun kapağında yer alan haritaya yakından baktığımızda, belirlenen bölgenin Levant dışına taşarak Türkiye, Mısır ve Irak’ı da kapsadığını görüyoruz. Son zamanlarda İsrailli siyonistlerin paylaştıkları “Vadedilmiş Topraklar” haritasıyla bu haritanın bire bir aynı olduğu görülecektir.

Emperyalizm ve siyonizm, belli bir plan çerçevesinde adımlarını sağlam atarak hedefine yaklaşırken Türkiye’deki yurtseverler, devrimciler, Cumhuriyet değerlerini savunanlar tam bir şaşkınlıkla ne yapacaklarını bilemeden bir o yana bir bu yana savrulup duruyorlar.

Suriye’de Esad yönetiminin yıkılmasından sonra Betimar Araştırma Şirketinin yaptığı bir araştırma Türkiye’nin durumunu apaçık olarak ortaya koyuyor.

Türkiye’deki kitlelerin, %33,6 oy oranıyla AKP’yi yeniden birinciliğe oturttuğu ve

bu tırmanışta Suriye’de elde edilen “başarının” etkili olduğu görülüyor.

Seçmenler, %72,1 oranıyla Esad yönetiminin devrilmesini olumlu bularak AKP’nin uyguladığı Suriye politikasını %69,7 oranında “başarılı”gördüklerini beyan etmişler. Vatandaşlar, %62 oranında Suriye’de huzur ve güven ortamı sağlanacağı düşüncesindeler.

Araştırmanın ortaya koyduğu bir gerçek de sağ ve sol parti seçmenlerinin de bu konuda AKPli vatandaşlar gibi düşünmeleri…

Türkiye’deki medya tekellerinin ürettiği kahramanlık ve zafer senaryolarına kitlelerin büyük bir oranda inandığı görülüyor. AKP’nin kanalları, Osmanlı dizileri edasında fetih naraları atarlarken CHP’nin kokmayan, bulaşmayan tavşan boku yayımlarının kitlelerde bir etki yaratmadığı görülüyor. Aklını küresel güçlere kiralamış muhalefetin, bu kötü gidişe karşı doğru bir alternatif üretmesi imkansızdır.

CHP ve onun yanındaki partiler, AKP politikalarının görünmez destekçileridirler.

CHP, Saray’ın dizayn ettiği bir muhalefet partisidir.

Erdoğan, CHP ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor.

18 Dakika’da Emre Kongar Hoca, Suriye’de laik, demokratik ve evrensel hukuku temel alan bir yönetimin işbaşına gelmesi gerektiğini savunuyor.

Emre Hoca’nın bu çok masum isteğinin yerine gelmesi koşulları var mıdır?

Milyonda bir olsa bile hiç yoktur.

Hayatta karşılığı olmayan şeyleri savunmak kişiyi devrimci kılmaz.

Etnik düşünceyle hareket eden Kürtler mi bu düşünceyi gerçekleştirecek?

Devleti ele geçiren HTŞ mi bu hayali gerçekleştirecek?

Hangisi?

Bir ahtapot gibi Suriye’yi saran siyonist, emperyalist cephe böyle bir girişime izin verir mi?

Emre Kongar Hoca, sıcak koltuğunda sorumsuz olarak düşünsel fanteziler üretmekle meşgul…

Kandil’den Murat Karayılan, kendi örgüt kanalında yaptığı bir değerlendirmede HTŞ’nin İdlib’de uyguladığı yönetim modelinin evrensel ve çok doğru bir model olduğunu söyledi.

Murat Karayılan, El Kaide, Nusra gibi örgütlerin modeliyle Orta Doğu’ya özgürlük ve demokrasinin geleceğini savunuyor.

Örgüt lideri Öcalan da İslam’ın Orta Doğu’da çok önemli görevleri yerine getireceğini savunuyor.

Öcalan’ın, Karayılan’ın bokunda demokrasi, özgürlük, devrim boncukları bulduğunu iddia eden solcularımıza bu ilginç değerlendirmeleri takdim ederim.

Bugünün görevi; sosyalizm gibi çok iddialı şeyleri savunmayı bir kenara koyarak Türkiye’de üniter ulus devleti ve Cumhuriyet devriminin kazanımlarını savunmak ve o ilkelerden taviz vermeyen bir çizgi izlemek, en doğru mücadele perspektifidir. Her alanda AKP gericiliğiyle mücadele ederken diğer yandan etnik ve mezhep temelli bölünmeleri güçlendirecek tutumlardan sakınmak gerekir.

Etnik ve mezhep temelli bir ayrışma, Türkiye’nin felaketi olur.

Belli merkezlerden yönetilen halkın yoksullaştırılması politikalarına karşı emeğin mücadelesi ile Türk toplumunun çağdaş bir ülkede yaşama isteğini birleştirmek, bugünün en devrimci görevdir.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

2  ×  4  =  

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.