Medya

Şapşal Bir Komünistin (!), Bilindik Hezeyanları

“Hey gidi dünya hey! Kerenski kimlere kalmış.”

Şu sığınmacılar, göçmenler konusunu, uzun zaman konuşacağız gibi görünüyor.

Nasıl konuşmayalım ki, sayıları bugün itibarıyla 10 -13 milyon arasında oldukları belirtilen bu istilacılara her gün 1000- 1500 kişi ekleniyor.

İran sınırı, serbest giriş kapısı olmuş.

İran üstünden gelen Afgan, Tacik, Pakistanlı genç erkekler; ellerini, kollarını sallayarak Türkiye’ye giriyorlar.

Jandarma, polis sadece seyrediyor.

İran ve Suriye sınırındaki mayınlar, bir zamanlar istilacılar rahat geçsin diye AB’nin verdiği para desteğiyle sökülmüştü.

Sınırların mayınlardan temizlenme işleminin yapıldığı günlerde, İngiliz İstihbarat Örgütü yetkilileri Türkiye’ye 1,5 – 2 milyon Afgan’ın geleceği müjdesini vermişlerdi.

İngiliz istihbaratının söylediği her şey gerçekleşti.

İngiltere devlet yetkileri ise, Manş Denizi’ni aşarak kendi ülkelerine giren kaçak göçmenleri Afrika’nın ortasındaki Ruanda’ya gönderiyor.

İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, “Sınır güvenliğinin sağlanması ve yasadışı göçün engellenmesi için” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden çekilebileceklerini söyledi. Ayrıca, “Sınır güvenliğinin ve yasadışı göçü kontrol edebilmemizin yabancı bir mahkemeye üyelikten daha önemli olduğuna inanıyorum” dedi.

Türkiye’de ise ne oluyor?

Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olduğu dönemde başlayan “Açık Kapı” politikasıyla sınırlar açıldı.

Gelen Suriyelilerle ilgili olarak “Yüz bin kişi sınırımızdır, kırmızı çizgimizdir.” diyorlardı.

Şimdi sayı 13 milyona ulaştı.

Türkiye uluslararası sistemin göçmen deposu oldu.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) ekonomi profesörü olan Daron Acemoğlu, küresel sistemin önemli iktisatçılarından biridir. Onun belirttiğine göre önümüzdeki yıllar içinde dünyada en az 200 milyon insanın doğduğu toprakları terk ederek göçmen olacağını ve bu göçmen hareketliliğinden en çok da Türkiye’nin zarar göreceğini belirtiyor.

Küresel çete, izlediği politikalarla yüz milyonlarca insanı vatansız, yurtsuz ederken aynı zamanda ulus devletleri de yok ediyor.

Küresel eşkiyalar, ulusal sınırları ortadan kaldırarak dünyayı global tek bir köye dönüştürmek için kendilerinin yarattıkları kavimler göçünü bir araç gibi kullanıyorlar.

Yazının başlığına bakarak “Sığınmacı, göçmen” gibi adlarla tanımlanan kişilerin, komünistlikle bir bağını kuramayanlara durumu açıklayayım: TKP’nin Sol Haber’inde Cemil Fuat Hendek imzalı “Göçmen, sığınmacı, kaçak: Hepsi yasaldır!” başlıklı bir yazı yayımlandı.

Suriyelilerin Türkiye’ye geldiği ilk yıllarda, bizim sosyalistler hep birlikte çok yoğun bir biçimde göçmen savunuculuğuna soyunmuşlardı ve bu konuda “N’oluyoruz ya? Nerden çıktı bu insanlar?” gibi cümle kuranları hemen ırkçılıkla, faşistlikle suçlamışlardı. Zaman içinde kazın ayağının öyle olmadığını gören vatandaşların tepkileri yükselmeye başlayınca bu konuyla ilgili olarak solcularımızın eskisi kadar sesleri çıkmaz olmuştu. Halktan tecrit olmamak için bu konuyu özellikle dile getirmemeye dikkat ediyorlardı. TKP’li Cemil Fuat, uzun bir aradan sonra sosyalistlerin bu konuya ilişkin temel tezlerini yeniden sol piyasaya boca etti.

Başlığın hemen altında yazar, “Zaten bizzat burjuvazi değil miydi, devrimini yaparken, bir yerden bir başka yere giderek işgüçlerini satabilsinler diye insanları toprağa bağlılıktan kurtaran? İşte gidiyorlar.” diyor.

Bu lafları ederek 200- 300 yıl önce Avrupa’da burjuvazinin devrimci olduğu dönemde kırsal kesimdeki feodal üretim ilişkilerini tasfiye sürecinde köylülüğü bağımlılık ilişkilerinden kopararak kentteki sanayinin ucuz işgücüne dönüştürme hareketiyle, küresel çetenin 21. yüzyılda ulus devletleri tasfiye etmekte yoksul insanları bir koçbaşı gibi kullanmasını eşitliyor.

Yazar, yazının tamamında Avrupa burjuvazisinin göçmenlerin ucuz işgücü olmadan yaşayamayacağını iddia ediyor ve göçmen hareketliliğini de buna bağlıyor. Komünist Parti’nin yayın organında bu derece dünya gerçekliğinden kopuk, seviyesiz ve sığ bir yazının yer alması devrim adına üzüntü verici bir durumdur. 21. yüzyılda dünyada olan siyasi, ekonomik, kültürel ve sınıfsal gelişmeleri doğru okuyamadan, süreci doğru dürüst değerlendiremeden eskinin sloganlarıyla yeni dönemin emperyalist tezlerini harmanlayarak kendine siyasal tezler üretmesi onların en büyük açmazıdır.. Yazar kendini “komünist” olarak da nitelese, sonuçta emperyalist burjuvazinin siyasal hedeflerine hizmet etmekten kendisini alıkoyamıyor.

Keskin komünistimiz (!) Türkiye’deki ırkçıların, milliyetçilerin, faşistlerin Avrupa’daki faşistlerden hiçbir farklarının olmadığı tespitini yaptıktan sonra, “Bunlar da Tanrı Dağı’ndaki atalarından esinle uluyarak göçmen düşmanlığı yaymaya çalışıyorlar.” diyor.

Bu kurduğu cümleden, komünistimizin Türk kökenli birisi olmadığını anlıyoruz. Dünyada hiçbir komünist geçmiş dönemde yaşamış ataları için böyle aşağılayıcı bir dil kullanmaz, böyle küfür etmez. Binlerce yıl önce gerçekleşmiş olaylara ve olgulara tarihsel materyalizmin nesnel penceresinden bakarak değerlendirmelerde bulunur.

Etnik milliyetçilikle komünizmi birbirine karıştıran küfürbaz komünistimizin, ülkemizdeki sığınmacılar konusuna yaklaşımına bir göz atalım.

Erdoğan’ın sınırları açmasıyla,kadınlara, “En az üç çocuk yapın” demesi arasında bir bağlantı kuruyor. Türkiye’deki kadınlar da Erdoğan’ın bu isteğine “Benim bedenim, benim kararım!” diyerek çocuk doğurmamışlar ve Erdoğan’ın bu planını bozmuşlar.. Yazarımız da bu kutlu mücadelelerinden dolayı kadınları canı gönülden destekliyor.

Şunu belirtmek gerekir ki, bir ülkede kadınlar bir çocuk yaparlarsa nüfus azalır, iki çocuk yaparlarsa nüfus yerinde sayar. Nüfusun artması için en az üç çocuk yapılması gerektiğini konuyla ilgili uzmanlar da belirtiyorlar. Erdoğan’ın bunu dile getirmesi, tezin yanlış olduğu anlamına gelmez. Bazen bozuk saat da doğru zamanı gösterir. Yazarımız, Erdoğan’ın bu tezine karşı çıkıyor ama çevrede olan bitenlerden zerrece haberi yok . Forbes’in 2008 yılı listesinde 52 milyar dolar servetiyle dünyanın en zengin CEO’su olan Suzan Buffet’in kurduğu Uluslararası Buffet Vakfı’na bağlı Türkiye’de kurulan Söğüt Vakfı’nın, Pathfinder Vakfı’nın ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) Türk kadınlarını kısırlaştırma çalışmalarını biraz incelese iyi olur. Anlaşılan yazarın, küreselci ideologlarca öne sürülen “Dünyanın en büyük sorununun kontrol edilemeyen nüfus artışı olduğu ve bunun engellenmediği koşullarda dünyayı bir felaketin beklediği” tespitlerinden de haberi yok. Bir komünist bir şeye karşı çıkarken emperyalizmin hizmetinde olan feminist örgütlerin gazına gelerek onlara uşaklık etmez.

Yazarımıza göre Erdoğan rejimi, aklını büyük devlet olma takıntısıyla bozarak kadınlara çocuk yapmayı dayatmış, bizim kahraman feminist kadınlarımız da bu eril dayatmayı reddedince zavallı Erdoğan da son çare olarak gerek duyduğu insan sayısına ulaşabilmek için sınırları açmak zorunda kalmış.

Böyle tezlere kargalar bile güler.

Kemal Okuyan, böyle cahil adamlara gazetesinde niye yazı yazdırıyor?

Sosyalist teori bu kadar ayağa düşürülmez.

Çok merak ettim, Kemal Okuyan da böyle mi düşünüyor yoksa?

‘Türkiye’deki burjuvazi sınırları açıp herkesi içeri dolduruyorsa emperyalist hevesler için bu işi yapıyor’ diye düşünüyor yazarımız. Aklındaki dogmalardan kurtulup biraz çevresine baksa, Orta Doğu’da olanları bir görse işin aslının böyle olmadığının bilincine varacak. İsrail büyük devlet olmak için sınırlarını açıp mültecileri içeri mi dolduruyor? 7-8 milyonluk İsrail, 56 Müslüman ülkeyi sıraya dizmiş meydan okuyor, itiraz edenin başına bombalar yağdırıyor. İsrail bu gücünü; emperyalizmden, güçlü ekonomisinden, askeri birikiminden, teknolojiyi iyi kullanmasından alıyor. Artık savaşlarda asker faktörü giderek önemini yitirmeye başladı ve günümüzde savaşlar teknolojik aygıtlarla ve silahlarla yapılmaya başlandı. Bizim yazarımızın aklı daha 1. Dünya Savaşı yıllarında takılmış kalmış.

Birleşmiş Milletler’e bağlı olan FAO’nun ülkemizde yürüttüğü bir proje var.

Aydın, Bursa, Balıkesir, Manisa illerinde uygulanan bir proje kapsamında hazine arazileri 30, 50 dönümlük parçalar halinde Suriyelilere veriliyor. Bu proje için FAO, 3,8 milyon dolar hibe bağışında bulunmuş.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Batılı finans merkezlerinin Türkiye ekonomisine duydukları güvenin bir unsuru olarak kredi açtıklarını ve Dünya Bankası’nın Türkiye’ye aktardığı kaynak tutarını, devam eden 17 milyar dolarlık programa 18 milyar dolar daha ilave ederek 35 milyar dolara yükseltme kararı aldığını bildirdi. AKP medyasının yaptığı yanıltıcı haberlerin ardındaki gerçeği, Birleşmiş Milletler Kalkınma eski program müdürü Bartu Soral dile getirdi.

Dünya Bankası’nın kredi koşullarını orijinal metinlerinden inceleyen Bartu Soral, “Bu krediyle yaratılan istihdamın yüzde 50’sinin mülteci olması şartı var! Tek başına bu şart bile niyeti ortaya koyuyor. Türkiye’yi, küresel elitler tarafından dayatılan yapay et, endüstriyel tarım, hibrit gıda dijital para vb. uygulamalarla hayata geçecek olan yeni dünya düzenine eklemlemeyi hedefliyorlar.” dedi.

Avrupa Birliği’nin Madad Fonu olarak bilinen kurumun, Türkiye Tarım ve Orman Bakanlığı ve Aile, Çalışma ve Sosyal Bakanlığı ile birlikte 2017’den beri yürüttükleri proje kapsamında Adana, Bursa, Gaziantep, Hatay, İzmir, Kahramanmaraş, Kilis, Manisa, Şanlıurfa ve Van illerinde 60 bin Suriyelinin yerleştirilerek kalıcı hale getirilmesi çalışmaları yürütülüyor.

Bu arada Maliye Bakanı Mehmet Şimsek’in 2016 yılında çekilmiş bir videosu Sosyal medyaya düştü.

Mehmet Şimşek bu videoda, “Suriyeli kardeşlerimiz bu toprakların esas bileşenidir. Gaziantepli kardeşlerimizle birlikte spor yapsın, birlikte eğitim yapsın, birlikte üretim yapsın, birlikte geleceğe baksın.” diyor.

Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler Örgütü, IMF, ABD, AB, tüm emperyalist kurumlar ve örgütler; göçmenleri, sığınmacıları Türkiye’ye doldurarak onları kalıcı hale getirmek için çırpınıyorlar. Bu konuda sivri dilli, sivri akıllı yazarımızın ne dediğini bir görelim.

…Resmin genelini kapsayan bu gerçekliği görebilen tek bir siyasal parti çıktı bugüne dek: Türkiye Komünist Partisi. ‘Bu insanlar Türkiye işçi sınıfının bir parçasıdırlar!’ dedi. İbret olsun solun geri kalanına.

Şimdi milliyetçiler kendilerini paralayadursunlar, ırkçılar uluyadursun, sayısının 9 milyona vardığı söylenen mülteciler işte bu açıdan çok hedefli bir planın parçasıdırlar. Kapitalizmin, emperyalizmin yasalarına göre ‘yasaldırlar’. Ve kim ne derse desin, önemli bir kısmı bu ülkede kalıcıdırlar.

Alıntının biraz üstünde bu mülteciler konusunda birlikte hareket eden uluslararası kurumların adlarını vermiştim. Türkiye’deki bu kurumların ortakları da AKP, MHP, Hüda-Par, İYİP, DEM Parti, Vatan Partisi, CHP ve tüm sosyalist partilerdir. Cemil Fuat Hendek, gerçeği görebilen bir parti olarak TKP’nin diğer sol partilerden farklı bir tutum aldığını iddia ederek kendisi gibi herkesi aptal sanıyor.

Türkiye’deki tüm sol partiler, aynı TKP’nin yaptığı gibi aynı şeyleri yapıp aynı şeyleri söylüyorlar.

Eskiden TKP, Nazım Hikmet’ten aldığı “Bu memleket bizim!” dizesini slogan haline getirmişti. Taşıdıkları dövizlerde, pankartlarda bu cümleyi görebiliyorduk. Şimdilerde ise bu dizeyi göremez olduk. Bizim keskin komünistlerimiz, Nazım’ın “Bu memleket bizim” dizesini fazla milliyetçi bularak yasakladılar herhalde. Öyle ya, bu memleket aynı zamanda Suriyelilerin, Afganların, Taciklerin, Peştunların, Pakistanlıların, Afrikalıların da memleketidir. Bu fikre karşı çıkanların tümü de ırkçı, faşisttir. Türkiye’deki halkın yüzde 90’ı ülkemizde sığınmacı istemediğine göre onlar da ırkçı ve faşisttirler.

Lenin, “Çocukluk hastalığına” yakalanmış, sol görünümlü bu fikir sahiplerinden çok çekmişti ve gerçeklikten kopmuş, abuk sabuk laflar edenlerin aslında sağcı olduklarını önemle belirtmişti. Lenin, bugünlerde yaşayıp, emperyalist küresel çetenin siyasal programını savunan sosyalistleri, komünistleri görseydi, mutlaka çenesindeki bir avuç sakalını sinirinden yolardı.

Nazım Hikmet yazdığı “Kışlık Saray” şiirinde şöyle diyor:

...Tesviyeci Topal Sergey: 
“- Hey gidi dünya, -dedi-hey,
Kerenski kalmış kimlere...”
Ve topal bacağının üstünden
düştü yere...

Ben de haddim olmayarak, ‘Hey gidi dünya hey! / Sosyalizm, komünizm kimlere kalmış, kimlere…’ diyorum.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

31  −  22  =  

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.