Son günlerde 31 Mart’ta yapılacak seçime kafayı iyice taktım.
Televizyonlarda, internet sitelerinde yer alan yorumları okuduğum gibi siyasi liderlerin ne dediğine de dikkatlice bakıyorum.
Seçimin sonucunu etkileyebilecek çevrelerin ne yapacaklarını kestirmeye çalıştığım için DEM Partisi de radarımın kapsama alanı içinde yer alıyor.
DEM Partisinin belediye başkanlığı, meclis üyelikleri gibi şeyleri kazanmaktan ziyade, kendini Türk siyasetinde meşrulaştırma çabası içinde olduğunu görüyorum.
Bu yüzden ittifak yaptığı her siyasi çevreye yapılan anlaşmayı, kağıda dökmeyi ve imzalanan anlaşmanın kamuoyuyla paylaşılmasını şart koşuyor.
DEM Partisi, geçen günler içinde Gaziantep’te İl Kongresini yaptı.
Kongreye DEM Partisi Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan da katıldı ve orada bir konuşma yaptı.
Haber siteleri, konuşma metnini kırparak vermişler, ben de konuşmanın tamamını okuma amacıyla DEM Partisinin resmi internet sitesine baktım.
Konuyla ilgili yazıda Gaziantep ilinin adı, “Antep” olarak defalarca yazılmış. Anlaşılan ayrılıkçı Kürtler, Antep’in “Gaziliğini” tanımıyorlar ve Antep halkının Kurtuluş Savaşı’nda İşgalci Fransızlara karşı direnmesini doğru bulmuyorlar.
Hani Kurtuluş Savaşını birlikte yapmıştık, Çanakkale’de omuz omuza savaşmıştık?
Demek ki bu söylemler palavradan ibaretmiş.
Aslında benim üstünde duracağım konu bu değil.
Başka bir konu…
Eş Genel Başkan Bakırhan, konuşmasının bir yerinde Gaziantep’te oynanacak bir tiyatro oyununun AKP tarafından yasaklanmasını dile getirerek şunları söyledi:
… Bunlar sadece tiyatrolarımızı yasaklamıyorlar. Japonya’da yaklaşık 15 bin civarından daha çok Mahakanlı bir Kürt topluluğu var. Kürtler Japonya’ya anadillerinde eğitim görmek istediklerini söylediler. Japonya Eğitim müdürü de Kürt çocuklarının anadillerinde eğitim görmesi için onlara öğretmenler buldu, öğretmenlerin maaşlarını ödedi…
Bu kısa alıntıda iki önemli çarpıtma var.
Hangi ülke olursa olsun, bir ülkede anadilde eğitim verme kararını bir müdürlük değil, o ülkenin Eğitim Bakanlığı verir.
İkincisi, Japonya böyle bir hakkı, iki dünya bir araya gelse bile hiçbir etnik gruba vermez.
‘Yıllar önce Hiroşima’ya atılan atom bombasının radyasyon etkisinden dolayı bazı Japonların beyinlerinde genetik bazı bozukluklara yol açmış olabilir mi? Böyle bir yapısal bozulmanın sonucunda intihar anlamına gelebilecek bir siyasal karara imza atmış olabilirler mi?’ diye aklımdan geçirdim.
İçime bir kurt düştü ve konuyu araştırmaya başladım.
Bir de ne göreyim; bizim Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımız, yavaş yavaş sağa sola çaktırmadan Japonya’ya göç ediyorlarmış.
Olay nasıl başlamış?
Yıllar önce iki Kürt, Japonya’ya turist olarak gitmişler ve oraları çok beğenerek kalmaya karar vermişler. Artlarında kalan gemileri yakarak gayrı resmi işlerde çalışarak geçimlerini sağlamışlar. Biraz para kazanınca da Türkiye’deki arkadaşlarını yanlarına çağırmışlar. Bir iki derken şu anda Japonya’daki Kürt sayısı binlere ulaşmış.
Giden Kürtler, Türkiye’de siyasi baskı ve işkence gördüklerini öne sürerek mülteci olma talebinde bulunmuşlar. Japonya ise bu konuda başvuranlardan sadece bir kişinin talebini haklı görerek diğerlerinin talebini reddetmiş. Japonya’ya giden Kürtler, Orta Doğu’dan gelen kaçak göçmenlerin toplandığı Kawaguchi ve Warabi civarında toplanmışlar. Kürtler ise daha çok Warabi’yi tercih etmişler ve Kürt nüfus arttıkça da yerleşim yerinin adı Waabistan’a dönüşmüş.
Kürtler bir araya gelince doğal olarak kendi yaşam tarzlarına uygun davranmaya başlamışlar.
İşte bundan sonra Japonlar, medeniyetin ne menem bir şey olduğunu, Kürtlerden öğrenme fırsatını elde etmişler.
- Kürtlerin yaşadığı bölgelerde birdenbire taciz ve tecavüz olayları artmış.
- Kürtler arasında bazı gruplaşmalar olmuş ve ardından çıkan taşlı, sopalı, bıçaklı meydan savaşlarına Japonlar bir anlam vermekte epey zorlanmışlar.
- Reşit olmadan araba kullanmayı ve bunu bir marifet olarak tiktok’ta paylaşmayı o güne dek, Japonlar hiç akıl edememişler. Bu davranışı Japonlar, Kürtlerden öğrenmişler.
- Kürtler ayrıca çöpleri gelişi güzel her tarafa atmayı ve çevreyi kirletmeyi de Japonlara öğretmişler.
- Kürtlerin Türkiye’de genel olarak uyguladığı ve bizim Horozlu Ayna olarak bir yazıyla değerlendirdiğimiz bir davranışları var. Huylu huyundan vazgeçmez. Japonya’ya de gitse Antarktika’ya da gitse hiç değişmez. Kürtler Japonya’ya gidip yerleşince oranın Belediyesinden izin almadan elektrik altyapısında değişiklik yapmışlar. Yani Türkiye’de olduğu gibi bedavadan elektrik kullanmışlar.
- Yasal sınırın üstünde yük taşıyarak trafikte tehlike yaratmışlar.
- Aşırı hız yaparak, drift atarak bu marifetlerini Tiktok’ta paylaşmışlar.
- Her yerde ve her zaman, “Kurallar, çiğnenmek için vardır.” şiarıyla hareket etmişler.
Allahsız kitapsız olan bu Japonların toplumsal kurallara uymasını herkes bilir. Japon sokaklarında öyle yüksek perdeden tartışan, itişen insanları pek göremezsiniz. Herhangi bir merdivenden inerken bile korkuluklara tutunma mecburiyeti vardır. Metroda yolculuk yapan Japonlar, başkasını engellerim kaygısıyla bizde olduğu gibi bacak bacak üstüne asla atmazlar. Çöpün kağıt olanını pazartesi günü, cam olanını salı günü atmak zorundasınız ve her çöpü ayrı ayrı poşetlemekle yükümlüsünüz. Bizde olduğu gibi çöplerin tümü aynı yere konulmaz. Koyarsan da yersin cezayı…
Bizim Kürtler, tüm buna benzer kuralları iplemeyerek kuralları nasıl çiğnediklerini sosyal medyalarında paylaşmaya başlamışlar.
Ve de… Kural manyağı olan Japonlara, kuralsız yaşamanın, kuralları çiğnemenin nasıl bir “özgürlük” olduğunu öğretmişler.
Hele bir gün, Kürtler arasında, bir kız meselesi yüzünden çıkan kavgaya en azından 100 kişi katılmış. Meydan savaşını andıran bu kavgada doğal olarak yaralananlar da olmuş. Taraflar kendi yaralılarını, en yakın hastaneye götürmüşler. Kavga taraftarları ve aşiret mensupları hastane önünde hemen toplanmışlar. Aynı Türkiye’de yaptıkları gibi bitiremedikleri meydan savaşına hastane önünde de devam ederek Japonların hastaneye giriş çıkışlarını 4 saat engellemişler. Okuduğum haberde doktor dövüp dövmediklerine ilişkin bir bilgi olmadığından dolayı Kürtlere haksızlık yapmak istemem.
Yukarıda anlattığım şeyleri bir yerlerimden uydurmadım, hepsi tarih ve yer olarak anlatılan haberler.
İnternete girip konuyla ilgili biraz sörf yaptığınızda daha fazlasını görebilirsiniz. Yazıyı fazla uzatmamak adına örnekleri biraz azalttım.
Üstte sayılan marifetlere bir de yalan söyleme, alış verişte kazık atma gibi Türkiye’de uyanıklık sayılan davranışlar eklenince Japonlar iyice kızmışlar ve “Kürtler Japonya’dan gitsin!” diyerek “ırkçı ve faşist” bir miting tertiplemişler.
“Kürtler, Japonya’dan atılsın!” fikrini mutlaka ırkçı, faşist Türkler vermiştir. Yoksa kural manyağı olan Japonların aklına böyle faşist fikirler asla gelmez.
Bu arada Japonya’daki Kürtler, Japonya’dan “anadilde eğitim” istemişler.
DEM Partisi Eş Başkanı Bakırhan, “Japonya eğitim müdürü, Kürtlere anadilde eğitim hakkını verdi.” diyor ya esaslı sallıyor.
Kimsenin kimseye bir şey verdiği yok!
Verilen şey – ki bu konuda yeterli bir bilgi yok – olsa olsa anadilini öğrenme hakkıdır.
Japon yetkililerinin anadilde eğitimle anadilin öğrenilmesinin arasındaki farkı bilmemelerine imkan yok!
Bu konudaki cehalet, ancak bizim ülkenin solcularına mahsus olan bir şeydir. Kimse bu konuda onların eline su dökemez.
Japonya, kamuoyunun baskısıyla başlarına bela olmuş Kürtleri Türkiye’ye göndermenin hesaplarını yaparken, küresel sermayenin sözcüsü The Ekonomist dergisinin eleştirilerine uğradı. Küreselciler, mülteciler konusunda istedikleri gibi hareket etmeyen Japonya’ya parmak salladılar. Homojen bir toplum olan ve içinde farklı bir etnik grubu barındırmayan Japonya, Türkiye gibi ülkesine göçmenleri toplayıp başını derde sokmak istemiyor.
İstemiyor ama Kürtlerin ne çetin bir ceviz olduklarının farkında değiller!
Kürtler, Japonya’da belli bir sayıya ulaşmışlar mı?
Ulaşmışlar.
Warabistan adında bir yerleşim yerinin sahibi olmuşlar mı?
Olmuşlar.
DEM Partisi Eş Genel Başkanı Bakırhan’ın demesine göre okullarda anadilde eğitim hakkını da kazanmışlar.
Eee şimdi sıra neye geldi?
Özerklik istemeye…
Tez elden Warabistan’da özerklik ilan edilmelidir.
Faşist Japonya, Warabistan’da özerklik ilan ederek demokratik toplum olma yolunda ilerlemeli ve mutlaka kanlı, kirli tarihiyle yüzleşmelidir.
Bu talepler yerine getirilmediği koşullarda Warabistan’daki Kürtlerin silahlı direnme hakkı saklı kalmak şartıyla demokrasi mücadelesini başlatacaklarını tüm dünyaya ilan edecekler.
Türkiye’den sonra Japonya’nın da nur topu gibi bir “Kürt Sorunu” oldu.
Nasıl çözerler bilemem, bu konu onların sorunu…
Ben ancak, ‘Japonya’nın Kürt sorunu, bütün Japon aleminde hayırlara vesile olsun!’ diyebilirim.