Bride to be, (Gelin olacak) kadın, elinde kadehi, içinde alkolsüz şampanyası, başında türbanı ve fuşya renkli elbisesiyle dans ediyor.
Çevresinde toplanmış 10’a yakın arkadaşı da ellerindeki kadehlerle başroldeki fuşya renkli elbise giyen kadına danslarıyla eşlik ediyorlar.
Arka tarafta çalınan ise, Sezen Aksu’nun “Rakkas” şarkısı.
Rakkas geldi meydane Al bastı ak gerdane Ay ay ay ay ay canlar Böyle dilber gördün mü Ey meclisi şahane Ay ay ay ay ay canlar Aşk ile Allah Allah Vur defe vur zile yallah Cihan da böyle yanıyor yansın Yosmam salla Aşk ile Allah Allah Vur defe vur zile yallah Cihan da böyle yanıyor yansın Yosmam salla Salla (salla) salla(salla) gül memeler çağlasın Salla (salla) salla (salla) yer yerinden oynasın Salla (salla) salla (salla) gül memeler çağlasın Salla (sala) salla (salla) yer yerinden oynasın Bu dem talan çağıdır Yer ki meram bağıdır Ay ay ay ay ay ay canlar Sen kıvır çevir rakkas Bu hal dünya halidir ............
Sözünü ettiğim görüntüler aşağıdaki videodadır
Görüntüler sosyal medyada paylaşılınca gelin adayı övgü de aldı, sövgüde.
Eleştirilerin en önemlisi, AKP MKYK üyesi Metin Külünk’ten geldi. Külünk, Sofrada olanları, başını örtenleri bir hamlede ‘İslam dışı’ ilan ederek, ‘Bedevilik’le suçladı. Sosyal medya paylaşımında en vurucu cümlesini sona saklayarak, “pagan küresel aklın insanları kendilerine benzetme hedefinin parçası olan bir haldir.” dedi.
Biz, fuşya renkli kadının hallerini tartışıp dururken pat diye sosyal medyaya ikinci bir video daha düştü.
Bu kez, siyah, gri elbiseli kadın, dansçı kızların eşliğinde, Çelik’in Meyhaneci şarkısını söylüyor.
Meyhaneci, sarhoşum bu gece Aşığım aşık çal bu gece Tak etti canıma yalnız her gece İçiyoruz yine bu gece ...
Türbanlı, siyah elbise giymiş kadın, elindeki alkolsüz şampanyayı, şampiyon olmuş bir Formula kaptanı edasıyla köpürterek kadehlere döküyor. Dolan kadehler, ağızlara giderken “Meyhaneci sarhoşum bu gece” nakaratı duyuluyor.
Alkolsüz şampanya sarhoş eder mi?
Etmez!
Yakında onun da bir çaresi bulunur mutlaka.
İslam fıkıhının içinden isteyenler, istediği şeyleri bulabiliyor. Yeter ki istensin.
Örneğin, içki konusunda şarap hariç, diğer alkollü içkiler sarhoş olmamak kaydıyla içilebilir fetvasını Osmanlı’da üç şeyhülislam vermişti.
Bizim yakından tanıdığımız Yaşar Nuri Hoca da bu fikre katılıyordu.
Pahalı içkilerle, danslı dini programların ilk yolunu Adnan Hoca açmıştı. İri gözlü, iri memeli kadınlarla Adnan Hoca, göbek atarak mehdiliğinin yolunu arıyordu.
Enteresan bir İslam yorumuydu. Daha doğrusu siyonizmin bir İslam yorumuydu. Kediciklerini devletin ve partinin üst kademelerindeki adamların koynuna sokarak çektiği kasetlerle tehdit etmeye başlayınca çarpıldı.
AKP yöneticisi Metin Külünk, fuşya renkli elbise giyen kadını “İslam dışı” ilan edince taze gelinimiz dayanamayarak bir açıklama yapma gereği duydu.
Kızcağız, “Başımız kapalı diye bizim de eğlenmeye hakkımız yok mu?” diyor.
Haklı…
Onun gibi düşünen binlerce muhafazakar kız, gelin adayı olarak Bride to be partileri yapıyor. Bu konuda hizmet veren bir sürü şirket var. Bu iş, bir sektöre dönüşmüş durumda…
Hizmette ve lükste sınır yok!
Kesenin ağzını açtın mı pahalı otellerde, boğazda bir yatta istediğin her yerde Bride to be partisi yapabilirsin. Tabii partide alınacak içkiler ve atıştırmalıklar da isteğe bağlı olarak sipariş verilebiliyor. Hatta erotik şekilde hazırlanmış kurabiyeler, atıştırmalıklar da var.
Şu “Bekarlığa veda partisi” işi önce Amerika’da çıkmış ve oradan dünyaya yayılmış. Oradakiler de isteğe bağlı olarak cinsellik daha ileri boyutta. Damat da, gelin de isterse böyle bir eğlence düzenleyebiliyor. Amerikan yaşam tarzı sosyal medyayla, filmlerle hemen bize geliyor. Geldiği gibi de hemen birileri alıcı oluyor. Noel Baba, Cadılar Bayramı, Baby Shower Party (Bebek doğmadan önce partisi), Zikir partisi, After Umre Party gibi onlarca parti çeşidi var. İslam’ın bu yorumlarına en şiddetli olarak Abdurrahman Dilipak karşı çıkmıştı. AKP ve İslami çevrelerde bu gördüğü değişikliği şöyle açıklamıştı:
…Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, Media ve Cemaat eli ile dönüştürülmeye çalışılan bir din bir toplum var. FETÖ öldü diyorlar! FETÖ ölmedi, kılık değiştirdi döndü geldi aramızda dolaşıyor. Siz, o ‘Pensilvanya’da zannedin.
Bir insanın “düşmanını” tanıyamaması ne kötü…
Dilipak, “ Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, Media” diye sıralasa da o, esas düşmanı “FETÖ” olarak görüyor.
Türkiye’de “Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, Medya ve FETÖ” emperyalizmin, siyonizmin kontrolündedir. Türkiye bu noktaya 1945’ten bu yana adım adım getirildi ve son yıllarda BOP projesi doğrultusunda her şey bozularak, çürütülerek, yozlaştırılarak, yıkılarak bilinen sona doğru gidiliyor.
Ortada dolanan Müslümanlık da sahte…
Ortada gezinen Atatürkçülük, solculuk, milliyetçilik de sahte.
Çakma malların arasında artık azınlıkta kalmış bir avuç insan, yıkılmamak için direniyor.
Rakkas şarkısının bir yerinde ne diyordu?
Bu dem talan çağıdır Yer ki meram bağıdır Ay ay ay ay ay ay canlar Sen çevir kıvır rakkas Bu hal dünya halidir Ay ay ay ay ay ay canlar
Bu zaman talan çağıdır. Yeri ise Meram Bağı değil, Türkiye’dir.
Türkiye’de yaşanan talan çağının haramileri de esas olarak dincilerdir. İhale yasası 300 kez değiştirilerek adrese teslim işler birilerine verilerek milyarder yapıldı. Bu iktidarın ipine tutunanlar, akıl almaz paralar kazandılar. Kolayca kazanılan paraların bir yerlerde harcanması gerekir.
Batı ülkelerinde görmeye alışık olduğumuz, sonradan görme zenginlerin para harcama tarzlarını, bizim zengin Müslümanlarımızda da gözlemliyoruz.
Paralar çoğaldıkça Körfez Arapları, rol model oldu.
Yoksul Müslümanlara “bir lokma, bir hırka” felsefesi dayatılırken, kendi yaşam tarzları da, “Hz. Muhammed bu zamanda yaşasaydı bizim gibi yaşardı.” denilerek savunuluyor.
“Gavur” dilinin konuşulduğu, en yoz alışkanlıkların, davranışların benimsendiği yeni bir din, Müslümanlık kisvesi altında gelişiyor ve topluma egemen oluyor. Para ve iktidar sahiplerindeki çürüme, dalga dalga yayılarak toplumun ortak değeri haline geliyor. İnsanlar, sosyal medyada tükettiklerini, yediklerini, yaşadıklarını paylaşarak diğerlerine “özencik” yapıyorlar. Ev döşemesinden, ettiği kahvaltıya, gittiği tatile kadar her şeyini teşhir ediyor. Küresel kapitalizmin panayırında insanlar hiçbir zaman kazanamayacağı bir yarışın içinde ömür tüketiyorlar.
Kadını erkeği, genci yaşlısı aynı değerleri içselleştirmiş bir biçimde yaşayıp gidiyorlar.
Toplumsal intihara benzeyen bu gidişe karşı bir şeyler yapma zamanı gelmedi mi?
Ne dersiniz?