Sabah gazetesi ve birçok medya kuruluşunda aynı haberin yer aldığını gördüm.
İşadamı ve TÜSİAD yöneticisi Haluk Dinçer ile Suzan Sabancı Dinçer’in biricik kızı Ceyda Sabancı Dinçer, sosyal medya hesabında İstanbul yerine CONSTANTINOPLE ibaresini kullanıyormuş.
Ben de okuyucunun, durumun önemini kavrayabilmesi için Constantınople adını, Sabah gazetesinin yaptığı gibi büyük harflerle yazdım.
Haberin başlığında “Yunan ağzı yakışmıyor Ceyda!” ibaresi kullanılmış. Ayrıca haber özetinde de “Ceyda Sabancı Dinçer’in, Yunan ve Rumların özellikle kullandığı ismi tercih etmesi yadırganıyor.” denilerek bu davranış kınanmış.
Ya! Ne diyecekti Ceyda?
Babası Türkiye’nin ünlü kodamanlarından, adama “Sahibi olduğun şirketleri say!” desen şaşırmadan sayamaz.
Yabancılarla ortaklıklar kurmuş.
Anası desen Sabancıların kızı, fazla söze gerek yok!
Eleştirilere uğrayan Ceyda, şu anda Amerika’da yaşıyor.
Kızımız, Harvard Üniversitesi’ni bitirmiş. Morgan Stanley’de çalışıyor.
Instagram hesabının açıklama kısmına yaşadığı yerleri eklerken İstanbul yerine Constantınople yazmayı tercih etmiş.
Doğru da yapmış.
Daha doğrusu sınıfsal çıkarları gereği olması gerekeni yapmış ve başkalarının yaptığı gibi iki yüzlü davranmayarak içindekini dışa vurmuş.
Batı dünyasının gönlündeki İstanbul, Konstantınople’dir.
Bu gidişle çok yakında yine Konstantınople olacak korkarım.
Ha! Aklıma geldi. Cumhuriyet’in Tunceli dediği kente Dersim, Diyarbakır’a Amed, İzmir’e Smyrna demeyi çok seven çakma solcularımız, Ceyda Sabancı Dinçer’in İstanbul’a Constantınople demesini de can-ı gönülden desteklemelidirler. Böylece büyük burjuvazi ve emekçi dayanışmasını da sağlamış olurlar. Adamlar köşelerinde Cumhuriyet önderlerinin tekçi, inkarcı, baskıcı bir rejim kurarak Osmanlı’dan beri süregelen yerleşim yerlerinin adlarını değiştirilerek toplumun geçmişle olan bağının koparıldığını yazıp çiziyorlar. Örneğin, Amerikan beslemesi T24’de köşe yazarı Murat Bjeduğ, “Emil Zola ve Germinal, Muzaffer Oruçoğlu ve Grizu” başlıklı yazısında Muzaffer Oruçoğlu’nu anlatıyor. Paragrafın başında şöyle diyor Bjeduğ:
“Muzaffer Oruçoğlu, 18 Mart 1947’de Kars’ın Göle kazasına bağlı Büyük Zavot köyünde doğdu. Köyünde ilkokul olmadığı için ilkokulun ilk üç yıllını komşu köyün (Küçük Zavot) okulunda…”
Büyük Zavot köyünün resmi adı Boğatepe köyüdür. Yazarımız, Türkçe isimden hoşlanmadığından olsa gerek, 1. Dünya Savaşı döneminde işgalci Rusların Zavot (fabrika) demesini sahipleniyor. T24 yazarında gördüğümüz bu davranışı birçok solcuda görüyoruz. Türklükle, Türkçe ile, Atatürk’le, Cumhuriyetle bitmeyen bir davaları var. Bu hastalıklı solculuğu biraz kazıdığımızda ise altından Ermeni ve Kürt milliyetçiliği çıkıyor.
Etnik milliyetçi solcular, dediklerinde biraz samimilerse Ceyda Hanım’a da sahip çıkmalıdırlar.
Bildiğiniz gibi Osmanlı, ele geçirdiği Constantınople’nin adına dokunmayarak onu sahiplendi.
Fatih, ele geçirdiği kente Türklerin yerine Ermenileri, Yahudileri ve Rumları doldurdu.
Konstantınople’nin keyfini de bu azınlıklar sürdü.
Osmanlı yıkılana kadar adı hep öyle kaldı.
Yeni kurulan Cumhuriyet, 1930 yılında buranın adını İstanbul olarak değiştirdi.
Uluslararası küresel çete ile ticari, kültürel ilişkiye giren burjuvazi, uluslararası sistemin istekleri doğrultusunda İstanbul’u yeniden Konstantınople olarak geri istiyor.
Bu amaç doğrultusunda bazı uluslararası kurumların, sermaye çevrelerinin, Türkiye’ye ihanet eden sahte solcuların, Müslüman olmayan azınlıkların çalışmaları var.
Son yıllarda yabancılara satılan evlerle birlikte verilen Türk vatandaşlığı ve mülteci istilası ile İstanbul, Türk ulusunun elinden alınıyor.
İktidarın yönetimindeki Türk Hava Yolları, Yunanistan’da yaptığı reklamda İstanbul yerine Konstantinopolis adını kullanmıştı.
Yeni Osmanlıcı, Atatürk’e mesafeli olan İlber Ortaylı da modaya uyarak, “İstanbul’a Konstantiniyye diyebiliriz.” demişti.
Sabah gazetesi ise İstanbul adını sahipleniyor.
Oysa Sabah gazetesinin öve öve bitiremediği Osmanlı padişahları, Constantınopleciydi.
İkinci Abdulhamit Han da öyleydi.
Atatürk bu duruma bir son vererek kentin adını İstanbul koydu.
Şimdi Sabah gazetesi, 2. Abdülhamit’in dediğini bırakıp Atatürk’ün dediğini savunuyor.
Hey yüce Tanrım! Ne günlere kaldık!
Yeni Osmanlıcılar, Cumhuriyetçi kesilmişler. Atatürk’ün yaptığını savunuyorlar.