28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak’ın Uludere ilçesinin Ortasu köyünden Irak’a geçen bir grup kaçakçının, PKK’lı sanılarak F-16 savaş uçakları tarafından bombalanması sonucu olayda 34 kişi yaşamını yitirmişti.
Olay basında duyulduktan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri sert biçimde eleştirilerek katliam yapmakla suçlandı. Kürt çevreleri hukuki yollara başvurarak “TC”nin katliamcı politikalara hız kesmeden devam ettiğini öne sürdüler.
Olayın üstünden beş ay geçtikten sonra Mayıs 2012’de ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal, verdiği haberde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne verilen istihbaratın ABD yapımı İHA’lardan geldiğini açıkladı. Bombalamadan sağ kurtulan Servet Encü de bombardımandan az önce İsrail yapımı Heron aracının sesini duyduklarını WSJ’ye açıklamıştı.
O dönemde İngiliz BBC, “Hava saldırısı Kürt köylüleri öldürüldü.” diye haberi verdi. Faransız Le Monde gazetesi “Türk Hava Kuvvetleri Kürt köyünü bombaladı, 35 kişiyi öldürdü.” diye başlık attı. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz da olayı “felaket” olarak tanımladı.
Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, düzenlediği basın toplantısında “Bir üst düzey MİT görevlisinin Türk Silahlı Kuvvetleri’ni telefonla arayarak PKK görevlisi Bahoz Erdal’ın sınırı geçmekte olduğunu bildirmesi üzerine Silahlı Kuvvetler mensuplarının bu bilginin doğru olup olmadığını sorduğunu, MİT görevlisinin de ısrarlı bir biçimde bilginin doğru olduğunu savunduğunu ve ayrıca MİT’ten gelen resmi istihbarat raporlarının da aynı bilgiyi tekrarladığını” söylemişti.
Uludere olayının soruşturmasını Genelkurmay Askeri Savcısı Hakim Yarbay Ali Müjdat Eski yürüttü. Savcı, “Askerler köylüleri terörist sanmış ve Türk Ceza Kanunu’ndaki cezasızlık gerektiren ‘hata’ya düşmüşler diyerek takipsizlik kararı vererek dosyayı kapatmıştı.
Biz, aynı savcıyı FETÖ’nün “MİT Tırları Operasyonu’nda da görmüştük.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Komutanı Korgeneral Yıldırım Güvenç, Uludere görüntülerini izleyerek köylülerin terörist gruplar olduğunun raporunu vermişti. 15 Temmuz Darbe girişimi başarılı olsaydı Güvenç, FETÖ tarafından TRT Genel Müdürlüğü’ne atanacaktı. 15 Temmuz sonrası tutuklandı.
Korgeneral Bahadır Köse, MİT’ten kesin raporlar geldikten sonra Türk Silahlı Kuvvetleri yetkililerini topçu atışının yeterli olamayacağı, PKK’lı teröristlerin ancak havadan uçakla müdahale edilerek bertaraf edilebileceği yönünde görüş bildirerek karar vericileri ikna etmişti.
O da 15 Temmuz’da tutuklanan subaylar içindeydi.
Devlet örgütü içine yuvalanmış FETÖ’cülerin operasyonuyla “Uludere Katliamı” yaşanmıştı.
Bu operasyonun senaristi ABD ve İsrail, yönetmeni de FETÖ’ydü.
Kürt milliyetçileri yıllarca felaketin kanlı fotoğraflarını insanların gözlerinin içine sokarak yalan söylediler.
Yurdumuzun PKK’ya endeksli solcuları da HDP’nin dediklerini tekrar edip durdular.
HDP, Kürt katliamcısı FETÖ ve ABD hakkında tek bir laf edebiliyor mu?
Hayır.
FETÖ ve Amerikan politikaların eleştirmek şöyle dursun, onlar kendi katilleriyle birlikte “özgürlük mücadelesi” vermeye devam ediyorlar.
CHP’nin başına bir kaset operasyonu ile getirilmiş olan Kılıçdaroğlu, Uludere’nin yıl dönümünde kalktı Şırnak’a gitti. Yüzleşme, helalleşme kampanyasına Uludere’de de devam etti. Ziyaret sonrası yaptığı açıklama HDP’lileri tatmin etmedi. HDP eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Uludere’ye gitmesini olumlu bulduğunu söyleyerek “Ancak bu yeterli değil” diyerek Sevr koşullarını dayattı.
Kılıçdaroğlu, “Bu olay aydınlatılmadan helalleşemeyiz.” diyor.
Aydınlanmak için daha ne istiyorsun?
Biraz merak edip FETÖ’cü eski savcıların, generallerin, polis şeflerinin Uludere hakkındaki ifadelerini okusaydın aklında bazı soru işaretleri belirebilirdi.
Ama onların derdi gerçeğe ulaşmak değil.
CHP yönetimi, sol çevreler ve Kürt politikacıları ısrarlı bir biçimde gerçeklere gözlerini kapıyorlar.
Bu, gerçeğe gözleri yumma davranışına Hrant Dink olayında da tanık olmuştuk.
Hrant’ı, Fetö’cülerin öldürdüğü gün gibi ortadayken onlar ısrarlı bir biçimde cinayeti “Devletin derin dehlizlerine yuvalanmış ırkçı Türk milliyetçiliğinin” işlediğini öne sürdüler. Dava görüldü ve kesinleşti. Birçok Fetö’cü mahkum oldu ama Ermeni çevreleri hâlâ eski bilindik masallarını tekrar edip duruyorlar.
Biz, bu gerçeğe gözleri kapama davranışını nasıl açıklayacağız?
Hrant Dink ve Uludere olaylarındaki FETÖ’nün kanlı ellerini yıkamaya çalışanları nereye oturtacağız?
Lafı daha fazla uzatmadan, eğip bükmeden hemen söyleyelim.
Türkiye’de Batı emperyalizmi ile ideolojik ve siyasi işbirliğine girmiş olan Ermeni ve Kürt çevrelerinin yüz yıllık bir derdi var.
Yüz yıldan beri Cumhuriyetle, Cumhuriyetin getirdiği aydınlanma ile bitmeyen bir kavgaları var.
Yüzlere takılan solcu, Müslüman, liberal, milliyetçi, Atatürkçü maskeleri kimseyi yanıltmasın.
Eskiden imalı bir biçimde söylüyorlardı. Şimdi ise açık açık ne yapacaklarını anlatıyorlar. Emperyalizmle beraber Türkiye’ye “demokrasi, özgürlük, eşitlik, kardeşlik” getireceklermiş.
İstemeyiz kalsın!
Bir Batı projesi ile iktidara getirilen Dinci, gerici AKP, iktidarı döneminde dış destek de alarak eski rejimi tasfiye etti. Parti devletini kurdu. Şimdi de başka ülkelerin katılımıyla büyük bir İslam Konfederasyonu kurmak için gayret ediyor.
Türk ulusu yok ediliyor.
AKP bütün bunları yaparken ona karşı olduğunu öne süren muhalefetin elinde olan ve iktidara geldiklerinde uygulayacakları program da ABD ve AB etiketli.
Türk halkı büyük bir açmazla karşı karşıya. Yağmurdan kaçarken doluya tutulacak gibi görünüyor.
İki yanlışın çarpışmasından bir doğru ortaya çıkmaz.
İki ucu da kirli olan değneği tutanların elinde ne kalacağını varın siz düşünün.