Yeniçağ gazetesi köşe yazarı Mehmet Faraç’ın 12 Şubat 2022 tarihli,“Atatürkçülük ödülünü kim reddetti?..” adlı köşe yazını okuyunca olaydan haberim oldu.
Mehmet Faraç’ın yazdığına göre, Koronoya karşı ürettikleri aşı nedeniyle dünyaca ünlenen ve kamuoyunun büyük ilgi ve destek gösterdiği Türk bilim insanları Uğur Şahin ve Özlem Türeci, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kendilerine vermek istediği Bilim Ödülü’nü reddetmişler.
Bunun üzerine toplanan ADD Yönetim Kurulu, “bilim kategorisi”ni ödül listesinden çıkarmış.
Basına yansıdığı kadarıyla Uğur Şahin ve eşi Özlem Türeci, ADD’ye gönderdikleri yazılı açıklamada, bilim insanları olduklarını ve “Sadece bilim kuruluşları ve benzer derneklerden ödül kabul etmelerinin doğru olacağını ” ifade etmişler.
Adları anılan bu kişiler “Atatürk Bilim Ödülü’nü reddedince Atatürk düşmanları çok sevindiler.
Akit gazetesi, “Uğur Şahin ve Özlem Türeci Atatürkçü Düşünce Derneği’ni yerin dibine soktu!” başlıklı haber yaptı.
Dinci kesimler geçtiğimiz dönemde Aziz Sancar’ın aldığı Nobel madalyasını “Bu ödülü Atatürk’e borçluyum.” diyerek Anıtkabir’e teslim etmesinden çok rahatsız olmuşlardı. İktidar ve yandaşlarının Atatürk’e yönelik sözlü saldırılarının olduğu ve heykellerinin yıkılmaya çalışıldığı bu dönemde dünyaca ünlü bir bilim adamının Atatürk’e değer vermesi, ülkenin genel gidişine aykırı bir durumdu.
O günlerde Aziz Sancar’ın bu davranışından rahatsız olsalar da pek bir şey söyleyememişlerdi.
Aradan zaman geçti ve fırsat önlerine düştü.
Yine dünyaca ünlü Uğur ve Özlem çiftinin, Atatürkçü çevrenin ödülüne itibar etmemesi üzerine hemen saldırıya geçerek Aziz Sancar olayının rövanşını almaya çalıştılar.
Uğur Şahin ve Özlem Türeci’yi çok yakından tanıyoruz.
Yaklaşık iki yıldan beri her gün televizyonlarda, sosyal medyada yüzlerini görüp, sağlığımızla ilgili önerilerini dikkatle dinliyoruz.
Ülkedeki tüm medya kuruluşları onların başarı öykülerini anlatıyor. “İki Türk doktorun aşı çalışmalarında en ön saflarda olması bizleri çok sevindiriyor” diye yazıyor tüm gazeteler. Korona ile ilgili konuşan tüm uzman doktorlar mutlaka Uğur Şahin’e atıfta bulunuyorlar. Uğur Şahin söylediğinde koştura koştura hatırlatma aşımızı olmaya gidiyoruz.
Uğur Şahin’e babamızdan daha çok güveniyoruz.
Uğur Şahin ve eşi Özlem Türeci’nin nasıl beslendikleri, gündelik hayatlarını nasıl sürdürdükleri üzerine oluşturulmuş haberleri bir kenara koyarak, medyada çok fazla yer almayan yönleri üzerinde durmak istiyorum.
Vikipedi, Hatay doğumlu Uğur Şahin’i şöyle tanıtıyor:
Türk-Alman immünolog, onkolog, akademisyen, bilim insanı ve milyarder, Mainz merkezli biyoloji şirketi BioNTech’in kurucu ortağı ve CEO’su olan Şahin aynı zamanda Mainz Johannes Gutenberg Üniversitesi Tıp Merkezi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.
Uğur Şahin ve Özlem Türeci, piyasa değeri 87 milyar dolar olan BioNTech’in sahibidirler.
Bu kadar servetle, Almanya’nın en zengin 10 insanı arasında 8. sırada yer alıyorlar.
Uğur Şahin, Bloomberg Business’in “Dünyanın en zengin 500 insanı” listesinde 15,3 milyar dolar servetiyle 137. sırada yer alıyor.
Ekonomi dergisi Forbes’in yayınladığı “2020’de milyarder statüsünü kazanan sağlık sektöründeki 50 kişi” listesinde 4,2 milyar dolar servetiyle birinci sırada yer alıyor.
Uğur Şahin, bu sıralamalardaki yerleriyle “Dünyadaki en zengin Türk” ünvanını elinde bulunduruyor.
Uğur Şahin; Koçları, Sabancıları, Cem Uzanları, Milletin .mına koyanları sollayıp baş köşeye oturmuş.
Sondakika.com’un 16 Eylül 2021 tarihli haberine göre BioNTech’in değeri 77 milyar dolar yükselerek yaklaşık %920 artışla 86,15 milyar dolara çıkmış.
Dünya üzerinde milyarlarca insan aşı oldukça bizim doktor çiftimiz para üstüne para istiflemişler ve yığdıkları para dağlarının yüksekliği tüm burjuvaların para dağlarını geçmiş.
Bu kadar başarıdan sonra Amerikan TİME ve Alman DER SPIEGEL bu başarılı doktor kapitalistleri dergilerine kapak yaptılar.
Gelelim şu ödül konusuna…
Bizim dolar milyarderi olan doktorlarımız, ADD’nin kendilerine verdiği ödülü, “Biz, yalnızca bilim kuruluşlarının verdikleri ödülü alırız.” gerekçesiyle reddetmişlerdi.
Bu iki doktorun aldıkları prensip kararlarına ne kadar sadık kalıp kaldıklarına bir göz atalım.
- 2006 ve 2010 tarihlerinde Almanya Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı’ndan ödül aldılar.
- İngiliz Financial Times tarafından “2020 Yılın Kişisi” seçildiler.
- Aralık 2020’de Axel Springer SE adlı basın tekeli, doktorlarımıza “2021 Onur Ödülü” verdi. Berlin’de düzenlenen törene Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz bizzat katıldı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’da video- konferans yöntemiyle katıldı.
- Doktor çiftimize, 19 Mart 2021’de Alman devleti tarafından Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı verildi. Ödül törenine Almanya Cumhurbaşkanı Frank- Walter Steinmeier ve Başbakan Angela Merkel katıldı. Alttaki fotoğraf, yapılan törenden bir anı gösteriyor.
- İspanya’da bulunan Asturias Prensliği, 2021 yılında ödül verdi.
- 13 Ekim 2021’de Yunanistan, “İmparatoriçe Theophano Ödülü”nü Uğur Şahin ve Özlem Türeci’ye verdi. Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakelaropulu doktorlarımıza ödüllerini verdi. Ödül törenine ait fotoğraf altta yer alıyor.
- Aydın Doğan Vakfı, 2021 yılında Şahin ve Türeci’ye “Aydın Doğan Ödülü” verdi. Tören Almanya’nın Mainz kentinde yapıldı. Ödülleri çifte Vakfın Onursal Başkanvekili Sema Doğan takdim etti. Alttaki fotoğraf ödül töreninden alınmış bir fotoğraftır.
Yukarıdaki listede yer alan kurum ve kuruluşların bilimden ziyade siyaset ve ticaretle uğraştıkları gün gibi görülüyor.
Demek ki Uğur Şahin ve Özlem Türeci çifti, ödül alırken siyasi kurum ve vakıflardan da ödül alıyorlarmış.
Ödülleri alırken seçmeci davrandıklarını listedeki kurumlara ve kişilere baktığımızda hemen anlıyoruz. Batı dünyasının temek kurum ve kişilerinden ödül almayı doktorlarımız çok seviyor. Türkiye’den de ödül alırken Aydın Doğan ismini şeçmişler. Bildiğiniz gibi Doğan Holding’in Almanya’da yatırımları olduğu gibi Doğan Medya geçmiş dönemde Alman çıkarlarına uygun çokça haber yapmıştı.
Şahin ve Türeci çifti, Yunanistan’ın Bizans Kraliçesi Theophano ödülünü alıyor ama Atatürkçü Düşünce Derneği’nin verdiği ödülü reddediyor.
Onların bu tutumu, içinde bulundukları sınıfın davranışına ve çıkarlarına çok uygundur.
Dünyanın önde gelen kapitalistlerinden birileri olan bu doktorlar, Atatürk’ün Batı dünyasında nasıl algılandığını çok iyi bilirler.
Atatürk ve onun liderlik ettiği Türk Devrimi, Batının çıkarlarını sabote ederek kendi ayakları üstünde duran ve gelişen bir Cumhuriyet yarattı. Yapılan devrimlerle ve atılımlarla çağdaş bir ülkenin temelleri atıldı. Yüzyıllarca derin bir uykuya yatırılmış Türk ulusunun iktidara gelmesiyle kısa bir zaman içinde neleri başarabileceği ortaya konuldu. Türk ulusunun bu başarısından ürken Batılı güç odakları, Cumhuriyet’in kurucusundan nefret ederek onu iktidardan indirmek için her türlü tertibe giriştiler. 1938’den sonra rotasından saptırılan Cumhuriyet Devrimi’nin hazin sonunun ne olduğunu yaşayarak görüyoruz.
Avrupa’daki güç odakları ve ABD yetkilileri, bizim ülke yöneticilerine sürekli olarak “Atatürk ve onun kurduğu kurumların tasfiye edilmesi” gerektiğini kulaklarına fısıldayarak, İslam’ın yolunu gösterdiler. Alman düşünce kuruluşları ve Türkologları, Türkiye Cumhuriyeti’nin yapay bir devlet olduğunu öne sürerek İslam’a yönelmemiz gerektiğini öne sürüyorlar.
Batı kapitalizminin güç odakları, ve şirketleri, düşünce üreten merkezleri Atatürk’ten nefret ederler.
Bu duygu ve düşüncelerini belgelerinde ifade etmekten de hiç çekinmezler.
Bir zamanlar Mandela’da kendisine verilen Atatürk Ödülü’nü Atatürk’ü aşağılayarak reddetmişti.
Hapiste olduğu Güney Afrika’da bir uzlaşma sonucunda Cumhurbaşkanlığı’na getirilen Mandela, efendilerinin Atatürk için hangi duyguları taşıdığını içeride yatarken çok iyi öğrenmiş.
Şahin ve Türeci çifti, uzun yıllar içinde yaşadıkları bu çevrenin Atatürk için ne düşündüklerini gayet iyi öğrenmişler. Kendileri de ekonomik siyasi, kültürel anlamda bu dünyanın kopmaz bir parçası olmuşlar. Kültürel olarak da aynı Orhan Pamuk gibi komprador aydındırlar. Bu topraklardan çıksalar da Anadolu’yla, Türk insanıyla duygusal bir bağları kalmamıştır. Batının kontrol ettiği medyamızda her gün Uğur Şahin, Özlem Türeci, Orhan Pamuk ve Mehmet Öz benzerlerinin haberleri okuyoruz. Bu klişe kahramanlar(!) üzerinden beyinler yıkanıyor.
Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin sınıfsal, kültürel, ekonomik, siyasi çıkarları, onlara, Atatürk’ü reddetmeyi emrediyor.
Onlar da bunun gereğini yerine getirdiler.
Bu davranışlarından ötürü onları kınamıyor ve ayıplamıyorum.
Benim sözüm ADD’ye…
Atatürkçü Düşünce Derneği Yöneticileri; Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin içinde bulundukları ekonomik, siyasi, kültürel ilişkileri görmüyorlar mı?
Göremiyorlarsa gerçekten zır cahildirler.
Görerek ve bilerek Atatürk Ödülü’nü böyle kişilere veriyorlarsa bulundukları kuruma ve Atatürk’ün kültürel mirasına ihanet ediyorlar demektir.
ADD, uzun zamandan beri Cumhuriyet’in yıkım çalışmaları karşısında hiçbir şey yapmıyor. Son yıllarda ülkemizde büyük değişim ve dönüşümler yaşanırken ADD susuyor.
Ülkede olan gelişmelerle ilgili basına demeç vermenin dışında bir etkinlikleri yok!
Son yaptıkları etkinlikte adları FETÖ ile ilişkili kişilere Atatürk ödülü vererek kendi siyasal, kültürel duruşlarını da sergilemiş oldular.
Çürüme ve yozlaşma bir yerde başlamışsa her tarafa yayılır. Ekonomide, siyasette, kültürde ve birçok alandaki çürümeden Atatürkçüler, solcular da nasibini aldı.
İnsanlar bir çıkış yolu olarak Atatürk ilkelerinden başka bir yol göremediklerinden dolayı Atatürk’e yöneldiler ve AKP yöneticileri ve etnik milliyetçilerin dışında kalan herkes Atatürkçü oldu. Uluslararası basın tekeli Fox televizyonunun programlarında her boy heykel ve resimleri görebilirsiniz. HalkTV, benzeri muhalif (!) kanallarda Atatürk fotoğraflarının altında Fetöcü, etnik milliyetçi, küreselci yorumcular konuşuyor.
Memlekette ekonomik enflasyonun yanında bir de Atatürkçü enflasyonu yaşanıyor.
Bir röportajda Rus lider Yeltsin’in, “Komünist Partisi’ne nasıl girdin?” sorusuna şöyle yanıt verdiğini okumuştum:
Komünist Partisi’ne üyelik için dilekçe verdim. Bir zaman sonra beni partiye davet ettiler. Mülakatta parti yetkilileri, ‘Neden Parti üyesi olmak istiyorsun?’ sorusunu sordular. Ben de onlara Das Kapital’in 316. sayfasında Mars şöyle diyor diye konuşmaya başladım. Salladım, durdum. Parti üyeliğim beş dakika sonra onaylandı. Ben hayatımda hiçbir zaman Das Kapital’i okumadım. Eminim ki beni parti üyeliğine alan partili yoldaşlar da Kapital’i hiç okumamışlardı.
Bizim ülkemizde de Yeltsin’in yaptığı gibi Nutuk’tan alıntı yaparak konuşanlar, “En iyi Atatürkçü” listesine adlarını yazdırıyor.
Onların bir çoğunun Atatürkçülüğü, Yeltsin’in komünistliğine benziyor.
En önemli meziyetleri de sallamaları…
Yeltsin Komünist Partisi üyesi olarak sosyalizme(!) nasıl son darbeleri indirmişse bizim Atatürkçülerimiz (!) de ama bilerek ama bilmeden Cumhuriyetin yıkılmasına hizmet ediyorlar.