AKP İstanbul Milletvekili Oktay Saral, “Erdoğan için her gün 2 rekat şükür namazı kılınmalı” dedi.
Bir dönem Ahmet Davutoğlu’nun ve A haber Yayın danışmanlığı yapan LGBT destekçisi yazar Atılgan Bayar, Twitter hesabından, “İslam dünyasına uygulanan zulme ve bölünmeye karşı tek başına dik duran Erdoğan; fiili olarak halife-i ru-yi zemindir. Biat ediyorum.” dedi.
Yani Erdoğan’ı, bütün yeryüzünün halifesi-hakimi ilan etti.
AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin, “Erdoğan’a dokunmak bile ibadettir.” dedi.
Yetmedi…
AKP Aydın İl Başkanı İsmail Hakkı Eser, “Erdoğan ikinci peygamberdir.” dedi.
AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan geride kalır mı o da, “Erdoğan Allah’ın tüm vasıflarını üstünde toplayan bir liderdir.” dedi.
Erdoğan’a yapılan bu övgülerin kişileri Müslümanlık açısından dinden çıkarıp cehennemlik edeceğini bir kenara koyarak dini kurumları, değerleri istismar etme yarışı son zamanlarda hız kazandı.
Liderleri, dini kavramlarla yüceltmede ölçü kaçtı.
İktidar cephesinde bütün bunlar olurken ana muhalefet partisi bu kumpanyada geri kalır mı?
CHP eğitim politikalarından sorumlu genel başkan yardımcısı Yıldırım Kaya da aynı AKP’liler gibi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na YouTube üzerinden yayın yapan Ankara Masası adlı kanalda hacı yağlı övgüler düzdü.
Yıldırım Kaya, “Genel Başkanımızın bir huyu var. ‘Bu konuyu ben yaptım’ diye anlatmıyor. Umreye gittiğini de kimse bilmez, anlatmaz çünkü. Peygamber soyundan geldiğini de kimseye anlatmaz, Kureyşanlıdır…Genel başkanımızın umreye gittiğini de rahmetli Oğuzhan Asiltürk’ten öğrendim. ‘Genel başkanınızın umreye gittiğini, Kabe’de gözünden şarıl şarıl yaşlar aktığını bilir misiniz? Ben bilirim ama’ dedi. Bunları biz konuşmuyoruz CHP’yi inançlar konusunda eleştirebilecek çok az sayıda insan vardır. İmam hatiplerin açılışı, Diyanet’in açılışı CHP’yledir. dedi.
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu dini övgülere boğan Yıldırım Kaya kimdir?
Tanımayan ve bilmeyenlere Yıldırım Kaya’yı biraz tanıtalım.
1979 yılında öğretmen olduğu gün gidip TÖB-DER’e kaydını yaptıran sıkı bir devrimci. 12 Eylül gelince birçok devrimci gibi o da tutuklanmış. Cezaevinden çıktıktan üç yıl sonra öğretmenlik mesleğine dönebilmiş. Bu arada eğitim emekçilerinin örgütlenmesine katılarak Eğit-Sen’in kurucuları arasında yer almış. Eğit-Sen ile Eğitim-İş’in birleşmesiyle EĞİTİM-SEN kurulunca bu sendikanın ilk Genel Başkanı seçilmiş. 1996 yılında öğretmenliği bırakarak ÖDP kurucuları arasında yer almış. Bir şeyleri kurmaya doyamayan Kaya Birgün gazetesinin kurucuları arasında da yer almış. Kuruculuk alışkanlığı çizgi haline dönüşünce tutmuş bir de Türkiye Barış Meclisi kurucuları arasında yer almış. Kurucu Yıldırım Kaya, bu arada öğretmenlik mesleğine geri dönerek 2013 yılında emekli olmuş.
Emekli olan bir emekçi boş duramaz ya hemen kapağı CHP’ye atmış. Eğitim emekçisi olan Kaya’ya partide, parti içi eğitim görevi vermişler. Öğretmenimiz, eğitim alanında başarılara imza atarak parti içinde eğitim politikalarından sorumlu genel başkan yardımcılığına kadar yükselmiş.
Yıldırım Kaya’nın yaşamı, son 60 yıllık solun tarihi gibi.
Sosyalizm mücadelesinden sosyal demokrasinin en pespaye biçimine doğru giden yozlaşmanın, çürümenin tarihi…
2022 yılında Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu AKP tarzında, gerici bir temelde övme.
O konuşurken söyledikleriyle program sunucusunu bile şaşırtıyor.
En başta söyleyelim. Gerici tarikat ve cemaatlerde cahil müritleri kandırmak için şeyhler, cemaat liderleri Hz. Muhammed ile akrabalık bağı kurmayı çok severler. Hz. Muhammed ile olan akrabalık bağı onlara dokunulmazlık, ayrıcalık, bir tür kutsallık sağlar. Mezhep kurucularını, dini önderleri tanıtan yazılarda “Peygamberimizin …göbekten akrabasıdır.” ibaresi mutlaka bulunur.
Alevi kesimde ise işin içine Seyitlik kurumu girer. Alevi pirler, dedeler kendilerinin Hazreti Muhammed’in soyundan geldiklerini iddia ederler.
Oysa Müslümanlıkta Hz. Muhammed’e olan akrabalığın hiçbir önemi yoktur. Muhammed’in sağlığında amcası Ebu Leheb, Ebu Süfyan gibi birçok İslam düşmanı onun akrabasıydı. İslamiyet’te kişi yaptıklarından sorumludur. Bir başka kişi ile olan bağın hiçbir önemi yoktur. Durum böyle iken gerici liderler, insanların cehaletine hitap ederek onların üzerinde bir otorite kurarlar.
Bizim eski solcumuz bu uygulamaya dayanarak Kılıçdaroğlu’nun peygamber soyundan geldiğini öne sürerek “Kureyşanlıdır” diyor.
Hazreti Muhammed Mekke’nin Kureyş kabilesindendir.
Kemal Kılıçdaroğlu Tunceli’nin Kureyşanlı aşiretindendir.
İkisi de birbirinden çok farklıdır.
Kureyş kabilesi Arabistan’da bir Arap kabilesidir.
Tunceli’deki Kureyşanlı aşireti bir Kızılbaş Türkmen aşiretidir.
Osmanlı’nın Türk düşmanı devşirme yöneticilerinin baskı ve zulümleri sonucu Kürtleştirilmiştir.
Bu konuda bize en sağlıklı bilgiyi Osmanlı’nın Tahrir defterleri verir. Osmanlı, yerleşim yerinde yaşayan insanların, hayvanların sayısını, etnik yapısını, ekonomik durumlarının bilgisini ayrıntılı bir biçimde kaydetmiştir. Tunceli çevresinde 300- 400 yıl önce Tahrir defterlerine Türkmen olarak kaydı geçenler bugün kendilerinin Kürt olduklarını ifade ediyorlar. Bu konuya meraklı olanlar biraz araştırma yaptıklarında bu gerçeği göreceklerdir.
Bizim eski solcu Yıldırım Kaya, “Kılıçdaroğlu Kureyşanlıdır” diyor.
Kılıçdaroğlu eğer Tunceli’nin Kureyşan aşiretinden ise eski Türkmen, yeni Kürt’tür.
Kılıçdaroğlu Hz. Muhammed’in akrabası ve Kureyş kabilesinden ise o zaman Arap’tır.
Kılıçdaroğlu; Türk müdür, Kürt müdür yoksa Arap mıdır?
Yoksa bu bilgileri karıştıran Yıldırım Kaya, cahil cühela birisi midir?
Ya da her şeyi bilerek karıştıran, insanların cehaletine güvenen şark kurnazı tipik bir kasaba politikacısı mıdır?
Yıldırım Kaya’nın ne olup olmadığına artık oturup siz karar verin.
Eski solcu Yıldırım Kaya, iddialarına yakında ölen, Beyaz Türk olan Oğuzhan Asiltürk’ü tanık olarak gösteriyor. Aksi bir durumda Asiltürk’ün mezardan kalkıp da “Hayır öyle demedim!” deme şansı olmadığından Yıldırım Kaya rahat rahat savuruyor.
Kemal Kılıçdaroğlu umre ziyaretinde Kabe’de şarıl şarıl gözyaşı akıtmış.
Bu haberi okuyan sulu gözlü Bülent Arınç, kıskançlıktan çat diye çatlamıştır sanırım.
Millet İttifakı’nın ortağı İYİ Parti geçtiğimiz günlerde “Yolumuz Ömer’in Yolu” adlı bir kampanya yürüttü. Büyük Şehirleri afişlerle donattılar.
Bu afişte yer alan siyasi liderlerin içinde Atatürk’ün yer almaması gerekiyor. Diğer liderlere bir itirazım olmadığı gibi tümü de birbirlerini tamamlayarak İYİ Parti’yi siyasi tarih olarak temsil edebilirler.
Türk milliyetçisi(!) olan parti rotasını Arabistan’a doğru çevirerek oy devşirme işine koyuldu.
Bugün Türkiye’de iktidar hayalleri kuran partilerin tümü insanların dini duygularını sömürerek oy alma, iktidara gelme hesapları yapıyorlar. Yaptıkları bu din istismarında hiçbir sınır tanımıyorlar.
Seçimlere yaklaştığımız bu dönemde din istismarının nerelere varacağını hep birlikte yaşayarak göreceğiz. Atatürk, Cumhuriyet’in kurulduğu ilk yıllarda, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müridler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır.”demişti.
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’i yıkanların, memleketi şeyhler, dervişler, müridler, meczuplar ülkesine dönüştürenlerin ve en bayağı şekilde din istismarı yaparak iktidar hayalleri kuranların rezaletlerine her gün tanık oluyoruz.
Artık partiler arasındaki küçük farklılıkların da silinmeye başlandığını, siyaset yapma tarzlarının birbirlerine benzediklerini görüyoruz.
Parti liderleri dindarlık yarışına girdiler.
Yandaşlar, En dindar benim başkanım” diyerek başkanlarının reklamlarını yapıyorlar.
Yalnız benim anlayamadığım bir konu var.
Biz bu seçimde Ayasofya’ya imam mı, yoksa ülkeyi yönetecek her bakımdan donanımlı bir Cumhurbaşkanı mı seçeceğiz?
İkisi de birbirlerinden çok farklı şeyler.
Her konuyu birbirine karıştırdığımız gibi bu konuyu da iyice karıştırmış durumdayız.
Benim gördüğüm kadarıyla bu politikacı malzemesiyle, halkın cehaletiyle devletin zirvesine imam seçeceğiz bu gidişle.
Daha şimdiden yeni imamımız vatana millete hayırlı olsun!
Amin.
