ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice 07.08.2003 tarihinde Washington Post gazetesine yazdığı makalede Fas’dan, Basra Körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bu sayılan ülkeler içinde olduğunu belirtmişti. Yaklaşık 100 yıl önce dünyanın egemenleri olan İngiltere ve Fransa cetvelle çizerek Ortadoğu’nun siyasal rejimlerini, ülke sınırlarını belirlemişlerdi. Sovyet Sisteminin çökmesinden sonra tek süper devlet olarak kalan ABD, Ortadoğu’yu kendi çıkarları temelinde yeni baştan düzenleme amacıyla “Arap Baharı” adı altında bir dizi operasyonu ülkelerde uygulamaya başladı. Önce Tunus’ta sonra Mısır’da, Libya’da, Irak’da, Suriye’de rejimler değişti. “Diktatörler” yıkıldı. Bu arada milyonlarca insan öldü, yaralandı,şehirler yıkıldı, zenginlikler yağmalandı. 2003’den beri devam eden operasyon bitti mi?
Hayır! Emperyalistler açısından yapılacak daha çok şey var.,
Bugün baktığımızda; Ortadoğu’ya, Doğu Akdeniz Havzasına egemen olma, enerji kaynaklarına el koyma diğer rakip ülke ve grupları bu alandan uzak tutma, kendi politikalarına hizmet edecek rejimler oluşturma politikalarının uygulandığını görüyoruz. Daha somut konuşursak; İsrail’in güvenliği, Batı Kapitalizmi özellikle ABD ve İsrail açısından çok önemlidir. Ortadoğu’da her durum, hareket İsrail çıkarlarına hizmet etmek zorundadır. Bu nedenle İsrail düşmanı Kaddafi ve Saddam Hüseyin tasfiye edildi. Suriye’de Esat rejimi yıkılmaya çalışılıyor. Bölgede İsrail’i tehdit edebilecek birikimi içinde taşıyan İran ve Türkiye’nin parçalanarak tehdit olmaktan çıkarılması gerekiyor. Emperyalizmin bütün dünyada uygulamaya çalıştığı ulus devletleri yıkıma uğratarak, küresel kapitalizmin gümrük, ulusal güvenlik vb. Engelleri kaldırma politikaları bizim bölgemizde de acımasızca uygulanıyor. Toplumları içten yıkma, kargaşa çıkararak uluslararası müdahale zemini yaratmak için etnik milliyetçilik, mezhep farklılıkları kaşınıyor. Ülkeler kaosa itiliyor.Bugün geriye dönüp baktığımızda, “ Arap Baharı” rüzgarının estiği elkeler eski durumlarına göre çok daha kötü durumdalar. Adı geçen ülkelerde yaşayan halklar daha çok yoksullaştı. İşte Libya ortada. Yedi aşiretin iktidar kavgası arasında insanlar can verirlerken, toprağın altındaki petrol ve doğalgaz, ABD, AB Şirketleri tarafından yağmalanıyor. Mısır’da diktatörler durmadan değiştiği halde halkın durumu değişmediği gibi giderek daha kötüye gidiyor. Irak’da Saddam yıkıldı, ülke ABD’nin tavsiyeleriyle etnik ve mezhep temelinde üçe bölündü. Yanıbaşımızdaki Suriye ortada; Rusya’nın yardımıyla Esat’ın direnmesine rağmen ülke paramparça oldu. Sonunda nasıl şekilleneceği belli değil.
Emperyalistler ve onun içinde yuvalanmış ekonomik, siyasi olarak çok güçlü olan siyonist lobiler, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da İsrail’i kurdular. Nil’den Fırat’a kadar kutsal topraklar üzerinde yer alan Mısır,Ürdün, Filistin, Suriye,Irak ve Türkiye siyonizmin tehtidi altındaydı. İran, Suudi Arabistan, Yemen, Libya 2. Derecede tehdit alanı üzerindeydiler. Tunus’da sokak gösterileriyle başlayan olaylar zinciri ülkeden ülkeye yayılarak komşumuz Suriye’yi de içine alarak yanı başımıza kadar ulaştı. İsrail kendi güvenliği, bekaası uğruna Ortadoğu’daki ülkeleri karıştırmak, bölmek için daha önce belirttiğimiz gibi mikro milliyetçilik, mezhepçilik,radikal dincilik karrtını kullanıyor. Ülkeleri istikrarsızlığa itmek için ayrılıkçı Kürt hareketlerini silah, para,bilgi gibi alanlarda destekliyorlar. Eskiden gizli gizli, şimdi ise açıkça yapılan yardımlarla Irak’ın kuzeyinde “ Barzanistan”, Suriye’nin kuzeyinde PKK-PYD Kürt Devleti kuruldu. Bu iki devletin inşa faliyeti halen devam ediyor. Aşağıda bunlar olurken, ABD, NATO üzerinden AB uyum süreçleriyle Türkiye eyaletlere bölünerek parçalanmaya çalışılıyor.
Suriye’de AKP iktidarı, ABDpolitikalarnı uyguladı. Suriye Ordusunun karşısında Özgür Suriye Ordusuna silah ,eğitim, löjistik desteği verdi. İç savaşı körükledi. Oluk oluk kan aktı, şehirler harabeye döndü. Suriye Arapları başka ülkelere süpürülürken Suriye’nin kuzeyinde “ Kürdistan”a yer açıldı. Bu planlanmış bir süreçti. 2011 yılında Afet İşleri Genel Müdürlüğünün ortada mülteci yokken 1,5 milyon çadır siparişi vermesi bunun bir kanıtıydı. Ortalama bir çadırda 5 kişinin kaldığı hesap edilirse 7,5 milyon insan için çadır neden hazırlandı? Gerçi hazırlanan çadırların bir kısmı kulanılırken, gelen Arap mülteciler Türkiye’nin her yerine dağıtıldı.
Yukarıda grafikte görüldüğü gibi yurdunu terk etmiş Suriyelilerin yaklaşık dörtte üçü Türkiye’ye yönlendirilmiş. Dikkat edilirse grafikte Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri yok. Çünkü bu ülkeler bir kişi bile Arap mülteci almadılar. Sayıları elliye yakın müslüman ülke süreci seyrederlerken Türkiye işin ceremesini çekiyor.Halk, “ müslüman kardeşliği”, “ensar” nutuklarıyla uyutuluyor. Türkiye’nin demografik, toplumsal yapısı yıkıma uğratılıyor.Grafikte 3 milyon 600 bin olarak belirtilen sayı bugünkü rakamlarla 5 milyonu geçmiş durumdadır. Türkiye uluslararası bir operasyonla mülteciler ülkesine dönüştürüldü. Ayrıca 2 milyona yakın İran’lı, bir miyon cıvarında Afganlı, Pakistanlı, bir milyon Afrikalı yaşıyor ülkemizde. Türkiye adeta yaşanmaz ülke haline getirildi.
19 Temmuz 2018’de toplanan İsrail Parlementosu “ Yahudi Ulus Devleti” yasasını kabul etti. Bu yasaya göre; “ İsrail yalnız ve yalnız Yahudilerin ülkesidir. Kudüs, yüzde yüz yahudilerin ebedi, tarihi, ve dini başkenti olacaktır” kararı alındı. Peki İsrail’de yaşayan 2 milyona yakın Filistinli ne olacak? Ne olacaklarını ilerdeki süreçte yaşayarak göreceğiz. İsrail kendi ulus devletini güçlendirip pekiştirirken, Türkiye’deki uzantıları anayasada, yasalarda bulunan Türk, Türk Devleti, Türk Vatandaşlığı, Türk Bayrağı gibi kavramlara karşı savaş açarak ulus devleti yıkmaya çalışıyorlar.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, son yıllarda yaşadığımız süreci şu özlü sözlerle ifade ediyor. “ Burası tek millet olarak bizim vatanımızdır. Aynı zamanda Türkmenlerin, Kürtlerin, Arapların vatanıdır. Tüm etnik grupların sığınağıdır. Onun için burayı güçlü ve kuvvetli yapacağız.” Konuşmada “tek millet” olarak ifade edilen şey ümmet fikridir. AKP, “Yeni Osmanlıcalık”, ümmet fikri içinde tüm etnik ve mezhepleri tek potada eritmek istiyor. Hedefte Türk Ulusu var. Bu arada el çabukluğu ile Türk Milleti “ Türkmen” yapılarak, Türk Milletini oluşturan boylardan birine bir alt kademeye indiriliyor. Türkiye’de Türkmen,Arap, Kürt federasyonu kurmak için Suriyeliler getirildi. Türkiye’nin üniter devlet yapısı yıkılarak önce federasyona daha sonra küçük şehir devletlerine dönüştürme programı acımasızca uygulanıyor. En büyük saldırı Türklüğe, Türk Ulusuna karşı yapılıyor. Son günlerde AKP, CHP, İP, HDP, Saadet Partisi tarafından “ Yeni Anayasa”, “ Eşit Yurttaşlık”, “ Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” kampanyaları bu uluslararası komploya hizmet ediyor.
Türkiye’de politika yapan siyasi çevreler, partiler Suriyeliler hakkında ne diyorlar?
Siyasi partiler ilk kez 7 Haziran 2015 seçim bildirgelerinde mülteciler konusuna yer vermişti. AKP hükümeti Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından beri “açık kapı” politikalarıyla Suriyeli mültecileri, diğer ülkelerden gelen kaçak göçmenleri kabul etti.Birinci derecede olanlardan sorumlu partidir. CHP ise her zamanki “ sorumlu muhalefet” tavrıyla bir iki mızıklanmanın dışında ele gelir bir tutum sergilememiştir. “ Çatışmalar sona erdiğinde Suriyeliler geri dönmelidir” denirken, Suriyeliler geri dönmek istemediğinde ne olacağına dair bir fikri ve açıklaması yoktur. MHP, İP iç güvenlik sorunlarına değinirlerken hükümetin “açık kapı” politikalarını desteklemektedirler. HDP ise Suriyelilere mülteci statüsü tanınmasını savunurken, Kürt, Ezidi, Süryani sığınmacılara eşit davranılmadığını öne sürmektedir. Geri gönderme çabalarına şiddetle karşı çıkmaktadır. Parlemento dışı partiler ve gruplarda buna yakın bir söylemi vardır. Şimdi neler söylenildiğine bir bakalım.
HDP Sözcüsü Günay Kubilay – 03.08.2019:
Barış Koridoru denilen alanda, Türkiye’de ırkçı ve milliyetçi politikalarla toplumu da ikna ederek, Suriyeli mülteciler sınır dışı edilmek isteniyor. Türkiye’ye sığınmış olan mülteciler yeniden savaşın bir aracı haline getirilmek isteniyor…
BirGün Gazetesi Yazarı İbrahim Varlı – 30.07.2019:
Suriyeliler ‘sorunu’u siyasal islamcı iktidarın iflas eden dış politikasının bir sonucudur. Türkiye iddia edildiği gibi bir mülteci ülkesi değil. Bu çapta bir mülteci sorunu ilk kez AKP sayesinde tanıştı. ‘Tekçi’ toplumsal, siyasal yapının yanı sıra krizdeki ülke ekonomisi de bu çapta kapsamlı bir ‘ sorunu’ kaldırabilecek düzeyde değil. Milliyetçi / muhafazakar, şovenist kodlarla yıllar yılı bezenmiş kültürel yapı da çok sesliliğe açık değil. Savaş ne şekilde sonlanırsa sonlansın ‘Suriyeliler Sorunu’ bir şekliyle baki kalacaktır. Bu gerçek hiçbir koşulda göz ardı edilmemeli. Her ne olursa olsun ‘soruna’ sağcılar, milliyetçiler, ırkçılar gibi yaklaşılamaz. Son dönemlerde iyice dışa vuran ‘Suriyeliler Dışarı’ gibi insanlık dışı faşizan söylemler kabul edilemez. Dünyanın her tarafındaki sağcıların, faşistlerin mültecilere /göçmenlere / yabancılara yaklaşımı birbirine benziyor. Amerika’daki de aynı, İtalya, Almanya, Fransa ve Türkiye’deki de… Ne yapmalı?… Bu nedenle bu sorunla yüzleşilmesi, sorunun kabul edilmesi vebuna göre adımların atılması gerek. Dönenler dönmeli, dönmeyenler için kapsamlı bir entegrasyon çalışması başlatılmalı. Toplumsal, kültürel, ekonomik her türlü uyum için kalıcı adımlar atılmalı.
Evrensel Gazetesi Yazarı Ercüment Akdeniz – 29.07.2019:
“…Türkiye’ye sığınan insanlara hâlâ ‘mülteci’ statüsü’ verilmedi! Statü gaspı ‘düzensiz ‘ göçün asıl nedenidir.” “…Dolayısıyla sadece geri dönüşe odaklanmak yerine bir arada yaşama odaklanmak gerekir.
Peki Çözüm Nedir, Ne Yapmalı?
Geri göndrme uygulamasına acilen son verilmelidir. Ülke kendi içinde mültecilerle ‘bir arada yaşam’ı inşa etmelidir. Bu elbette çift taraflı yönü olan bir uyum sürecini gerektirir. Yani ‘entegrasyon’ sadece göçle gelenlerin değil yerleşik toplumun da içine dahil edilmesi gereken bir süreçtir. Ayrıca nefret söylemi suç sayılmalı, kardeşlik öne çıkarılmalıdır.
Marksist Org Atilla Dirim – 03.08.2019:
…Suriyelilere yönelik nefret dalgası ise siyasi görüşten bağımsız olarak kabartılmaya devam ediyor. Suriyelilerin plajlara girmesinin yasaklanması ‘yan gelip yatarak’ Türk vatandaşlarından daha iyi koşullarda yaşadıkları, sosyal hayata zarar verdikleri, ‘Türk kızlarına baktıkları’, onlar burada keyif çatarken Türk askerlerinin Suriye’de onlar için can verdiği ve benzeri yalanla, içinde bulunduğumuz ve her geçen gün derinleşen kapitalizmin krizinin faturası göçmenlere yıkılmaya çalışılıyor…..İşte tam bu günlerdeyiz.Gün, sessiz kalmama günüdür. LGBTİ+lere, Suriyelilere toplumun ayrımcılığa ve ötekileştirmeye maruz kalan tüm kesimleriyle dayanışmak…
“Sol”, “Sosyalist” çevreler bunları söylerken Said-İ Nursi taraftarlarının çıkardığı günlük Yeni Asya Gazetesi de 2 Ağustos 2019 tarihli manşetinde:
“Sığınma İnsanlık Hakkıdır.” “ Hepimiz göçmeniz- Irkçılığa Hayır” kampanyası devam ediyor. Suriyelilerin geri gönderilmesi hukuka aykırıdır. Konuşturdukları kişilerin; ‘göçmenler eşit- kardeşçe bir yaşamı kurmak için çaba sarf etmemiz gereken insanlar’, ‘Geri göndermelerden vazgeçilmeli‘ sözleri öne çıkarılıyor.
Sol Haber Portalı’ndan Aydemir Güler – 30.08.2019:
…Ama sonuç olarak ırkçılık ve yabancı düşmanlığı Türkiye’de aleni hale gelmedi, toplumsal meşruluk kazanamadı. Yoktu diyemeyiz kuşkusuz. Su yüzüne çıkmamasından söz ediyoruz. Bir sömürü dünyasında ırkçılığın alenileşmemesi önemsenmelidir. Şimdi işlerin değiştiği bir dönemeçteyiz.Irkçılık ‘küçük adamların’ ideolojisi haline geliyor. Lakin herhangi bir toplumsal süreç büsbütün kendiliğinden yaşanmaz. Suriyeliler örneğiyse tamamen maniple edilmektedir. Türkiye’de ırkçılık organize bir yükseliş yaşıyor. Organize bir suç yoluyla sıradan insanlar ırkçılaştırılmak isteniyor.
Türkiye’de “sol”, “sosyalist”, etnik milliyetçi çevrelerin sık sık kullandıkları “ırkçı, milliyetçi, kafatasçı, faşist” tekerlemesi vardır. Bu tekerlemeyi kullanmayı çok severler. Muhtarlık mührü gibi her önlerine çıkanın alnına basarlar. Suriyeliler konusunda ‘ırkçı, faşist’ MHP’de aynı onlar gibi düşünüp tavır alınca şaşırdılar. MHP onları ağzı dolu dolu küfür etme zevkinden mahrum etti. Çok yazık!
İşin ilginç yanı; ümmetçisinden, sosyal demokratına, milliyetçisinden, komünistine,LGBT’lilerden HDP’lilere kadar hepsini aynı cephede buluşturan şey nedir?
Bir zamanlar Mao’nun söylediği, Maocuların sık sık dile getirdikleri bir sözü vardı. Mao; “Fareyi tutan kedinin renginin ak mı, kara mı olduğunun hiçbir önemi yoktur. Önemli olan kedinin fareyi tutabilmesidir” diyordu. Mao bu sözleri, “ komünistlerin dönemsel olarak sömürücü sınıflarla, onların partileriyle ittifak yapılması gerektiği” gerekçesiyle söylüyordu.Kedi, fare örneğinden hareketle, emperyalizmin halkların bilincini bulandırmak, hedef saptırmak için çeşitli görüşler içinde faaliyet yürüttüğü tartışılmaz bir gerçektir. Emperyalizmin “milliyetçileri”, “ solcuları”, “ komünistleri”, ümmetçileri, çakma Atatürkçüleri vardır. Emperyalizmin ‘Truva Atları’, etki ajanı görevlileri hemen hemen her ülkede vardır. İşte bu söylediklerimizi pekiştiren bir haber:
Hürriyet Gazetesi – 22.02.2005:
“ TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan Irak Komünist partisi ile ilişkilerini kestiklerini açıkladı.
‘Dünyada ilk defa kendilerine komünist diyenler, ülkeleri işgal altındayken, hükumete ortak oldular’ dedi. Bağdat’a Amerikan askerleri girdiği sırada komünist parti üyelerinin ellerinde kızıl bayraklarla sevinç gösterilerinde bulunduğuna işaret eden Okuyan, müzelerin yağmalandığı dönemde Kültür Bakanlığı koltuğunda da Irak Komünist Partisi üyesi bir bakanın olduğunu hatırlattı. Okuyan, ‘Bütün bu olanlar son derece üzücüdür, hepimizin yüreğinden bir parça koptu’ diye konuştu.
Vah! Vah! Okuyan’ın üzülmesine biz de çok üzüldük(!) İleriyi gören, çok derin tahliller(!) yapan teorisyenimiz, Bağdat’a ABD tankları üzerinde giren komünistlerin(!) böyle davranacağını, Saddam’ı devirmek için “Irak Muhalefeti Örgütü”saflarında ABD’yle halvet oldukları dönemde görmüyor muydu? Ayrıca son yıllarda Kobani’de, Suriye’nin kuzeyinde Amerikan askerleri,İsrail, İngiliz,Fransız ajanlarıyla omuz omuza “özgürlük mücadelesi” veren ‘komünistler hakkında neler düşünüyor acaba?
Türkiye’de Suriyeliler konusunda tavır alan insanları ırkçılık, faşistlikle suçlayanlar ABD ve AB uygulamaları konusunda bir iki sitemin ötesinde bir şey söylemiyorlar. Avrupa Birliği Ülkeleri, 135 göçmeni ancak bir haftada paylaşarak sorunu çözebiliyordu.
Her konuda Türkiye’yi eleştiren, demokrasi dersi veren ve insan hakları konusunda ahkam kesen Avrupa Birliği Ülkeleri göçmenler içindeki yetişmiş teknik elemanları kendi ülkelerine alarak diğerlerine kapıları kapayarak sığınmacıları Türkiye’ye yönlendirdiler. İşte AB Ülkelerinin kendi ülkelerine aldıkları mülteci, sığınmacı sayıları şöyledir:
ODA TV Haberi:
İtalya’da Göçmenleri denizden kurtarıp izinsiz olarak İtalya’ya getiren gemilere 1 milyon Euro’ya kadar para cezası öngören yasa Senoto’dan geçerek onaylandı.
2.Dünya Savaşı’nda linç edilerek öldürülen faşist Benito Mussoli’nin ruhu İtalya’ya geri mi döndü yoksa?
Yeniçağ Gazetesi Haberi – 01. 12. 2018:
Danimarka’dan sığınmacılar ile ilgili tartışmalı bir karar çıktı. Ülkeye gelen sığınmacılar ve mülteciler yedi hektarlık ıssız bir adada yapılacak Geri Gönderme Merkezi’nde toplanacak.
Eski çağlarda cüzzamlı hastalara uygulanan ‘önlemleri’ sığınmacılara uygulayan AB ülke hükümetleri Türkiye’ye göçmen ve mülteciler konusunda hangi tavsiyelerde bulunuyorlar bir görelim.
Yeniçağ Gazetesi – 11.03.2019:
Dünya Bankası, Suriyeli sığınmacılar ile ilgili bir rapor hazırladı. Raporda, sığınmacıların bulundukları ülkelerde kalıcı hale gelmesi için çalışmalar yapılması gerektiği vurgulanıyor.
Yeniçağ Gazetesi – 19. 02. 2019:
Türkiye’de yaşayan Suriyeliler için AB fonları ile yapılan projelerin ülkedeki sığınmacıların kalıcı hale getirmeyi amaçlaması dikkat çekiyor. Özellikle eğitim ve istihdam temelli yapılan projelere yüz milyonlarca Euro kaynak aktarılıyor.” “…AB fonlarının desteği Suriyeli sığınmacılar için hazırlanan projelerde eğitim ön plana çıkıyor. Hazırlanan projeler ile yeni Suriyeli sığınmacıların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yeni okullar yapılarak burada Türk çocukları ile birlikte eğitim görmesi amaçlanıyor. Karma eğitim ile Suriyeli çocukların Türkiye’ye daha hızlı bir şekilde entegre olarak kalıcı hale gelmesi hedefleniyor. “ Kriz Zamanlarında Herkes İçin Eğitim” adı ile hazırlanan projeler kapsamında AB’den toplam 475 milyon uro kaynak aktarıldı. Bu fonun 150 milyon Euroluk kısmı Dünya Bankası aracılığı ile sağlanırken, 325 milyon Euroluk hibe ise Alman Kalkınma Bankası’ndan sağlandı.
Yeniçağ Gazetesi – 23.11.2018:
Uluslararası para manipülatörü George Soros’a ait Açık Toplum Vakfı, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar ile ilgili yaptığı çalışmalarla dikkat çekiyor.
www.meb.gov.tr – 22.12. 2018:
“ Suriyeli Çocukların Eğitimi İçin AB ile Yeni İşbirliği”
“ Milli Eğitim Bakanlığı ile Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafından hayata geçirilen ‘Suriyeli Çocukların Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonunun Desteklenmesi projesi 2 (PICTES 2) kapsamında 400 milyon Euroluk işbirliği protokolü imzalandı…AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Christian Berger: ‘ Birincisi Suriyeli çocukları desteklemek, aynı zamanda 3,6 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapan, ev sahibi toplumu desteklemek. Bu çerçevede entegrasyonu ve bütünleşmeyi sağlayabilmek’ dedi.”
İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin yaptığı çalışmada;
“Suriyeliler evlerine gönderilmeli mi? Sorusuna parti seçmenleri;
[g1_progress_bar stop=”83.2″ size=”s” style=”simple” direction=”right”]AKP
[/g1_progress_bar] [g1_progress_bar stop=”92.8″ size=”s” style=”simple” direction=”right”]CHP
[/g1_progress_bar] [g1_progress_bar stop=”88″ size=”s” style=”simple” direction=”right”]MHP
[/g1_progress_bar] [g1_progress_bar stop=”75″ size=”s” style=”simple” direction=”right”]HDP
[/g1_progress_bar]Oranında evet demişler. Toplumun ezici çoğunluğunun “ Suriyeliler ülkelerine gitsin!” demesine rağmen zorla Suriyeliler Türkiye’de kalıcı hale getiriliyor.Dünya Bankası uzmanları,AB, ABD Yetkilileri,AKP Temsilcileri,dinci, ‘milliyetçi’,etnik milliyetçi, ‘solcu’, ‘sosyalist’, ‘ komünist’ kesimlerin aynı cephede, aynı söylemlerle yer almaları, aynı cümleleri kulanmaları çok ilginç.
Suriyelilere, mültecilere yönelik faaliyette bulunan “ Mülteciler Derneği” adında bir dernek var. Derneğin internet sitesinde, “Proje Ortaklarımız” bölümünde; “ Mülteciler Derneği olarak mülteciler ve sığınmacılar için projeler üretmekteyiz. Aşağıda proje ortaklarımızı ve projelerimizi destekleyen kurumları görebilirsiniz. Proje ortaklarımız hakkında bilgi almak ve birlikte yürüttüğümüz çalışmaları görmek için logoların üzerine tıklayınız” deniliyor. Ben tıkladım ve çok şeyler öğrendim. Sizlere de tıklamanızı öneririm.
Sonuç olarak;
Toplumun ezici çoğuluğunun istememesine rağmen mültecilerle birlikte yaşam dayatılıyor. Ülkemiz elimizden alınıyor. Türk toplumu Araplaştırılarak asimile ediliyor.Bize dayatılan bu süreç tersine çevrilmezse yurdumuzda biz olarak yaşama şansımız hiç olmayacaktır.
Bu böylece biline…