1917’de Rus Çarlığının yıkılmasıyla birlikte 5 yıl süren iç savaş sonunda 1922’de Sovyetler Birliği kuruldu.
1871 Paris Komünü gibi çok kısa süren iktidar dönemini dışarıda tutarsak, ezilen sınıflar (işçi sınıfı ve yoksul köylülük) dünyada ilk kez iktidarın sahibi oluyorlardı.
Devrim aşamasında kurulan Sovyetler, doğrudan doğruya emekçilerin yönetim ve iktidar organlarıydı.
İktidarı ele geçiren emekçi kitleler, önlerinde duran sorunları kendi aralarında konuşarak, tartışarak ve sonunda bir karara vararak çözüyorlardı.
Devrimin önderi ve teorisyeni olan Lenin’in 1925’li yıllarda hastalanmasından sonra iktidarı ele geçiren Stalin’in Menşevik, despotik tarzı giderek partide egemen hale geldi. Partideki bu yozlaşma ve çürüme, üstten ikameci anlayış, iktidar organları olan Sovyetlere de taşındı. İşçi sınıfı karar oranlarından uzaklaşıp devrime yabancılaşmaya, devlet de giderek bürokratik bir devlete dönüşmeye başladı.
Stalinci diktatörlük birçok konuda Rus Çarlığını aratacak kararlara ve eylemlere imza attı.
Bu arada 2. Dünya Savaşı oldu.
Dünyada uzun süren bir Soğuk Savaş dönemi yaşandı.
Yıllar yılları kovaladı ve 20. yüzyılın sonlarına yaklaşıldığı 1991 yılında Sovyetler Birliği Yüksek Sovyeti, Sovyetler Birliği’nin dağıldığını tüm dünyaya duyurdu.
74 yıl süren rejim, kendi içine çökerek yıkıldı.
Devrime olan inancını yitirmiş, yozlaşmış yöneticilerin gayreti, emperyalizmin ablukası ve her türlü saldırılarıyla koca sosyalist sistem çöktü. Gerçi daha 1970’li yıllarda, içinde Gorbaçov’un da yer aldığı bir ekip, Roma’da Sovyet sisteminin yıkılması konusunda Batılılarla görüş birliğine varmışlardı.
Sovyetler Birliği’nin başkanı Mihail Gorbaçov, 1985 yılında Glasnost ve Perestroyka uygulamalarıyla çürümüş sisteme ilk kazmayı vurdu.
Ardından gelen sarhoş Boris Yeltsin, Gobaçov’un açtığı yoldan giderek devletin tasfiye sürecini hızlandırdı. Devlet bürokrasisi içindeki bazı çevrelerin “Hop! N’luyoruz, Nereye gidiyoruz?” temelli itirazları, tez elden susturularak ezildi.

Sovyet sisteminin yıkılmasıyla birlikte ekonomi çöktü. 1990’larda çalışan fabrika sayısı 30 binden 5 bine düşünce kitleler işsiz kaldı. Eski rejimin askerleri, polisleri, ajanları işsiz kalıp suç örgütlerine yönelince ülkede işlenen suç oranları çok arttı. Sağlık sistemi çökünce salgın hastalıklar arttı ve hastanelerin çoğu kapandı. Kitleler işsiz ve aç kalınca fuhuş sektörüne gün doğdu. Türkiye’de “Nataşa” diye adlandırılan kadınların ülkemize taşınıp çalıştırılması o yıllarda gerçekleşti. Rus Rublesi değer kaybedince Rusya borçlarını ödeyemez hale geldi ve tüm bu kaos dönemi içinde Rusya’nın maddi değerleri oligarkların eline geçti.
Rusya, 1991’den 1999 yılına kadar tam bir kargaşa dönemini yaşadı.
22 milyon kilometre karelik bir alanı kaplayan devleti, uzun yıllar Çarlar yönetmişti. Çarlığın yönetim tecrübesinden daha ileride olan Sovyet devlet adamları, kapitalizmle sosyalizmin rekabeti döneminde bir süper güç olarak dünya çapında bir deneyim elde etmişlerdi. Sekiz yıl süren çalkantılı ve belirsiz ortamda bir KGB görevlisi olan Vladimir Putin’in şahsında sürece müdahale edildi.
Yetsin’in yetersiz ve yanlış politikalarına karşı aynı ekipten olan Putin, 1999-2000 yılları arasında başbakanlık görevine getirildi.
Putin, 2000 yılı içinde de Devlet Başkanı oldu.

2004 yılında yapılan seçimde %72 oyla yeniden seçildi.
Anayasal olarak üç dönem üst üste seçilemeyeceği için dönüşümlü olarak Medvedey’le iktidarı paylaştı.
Şimdi 2025 yılı içindeyiz. Putin, 25 yıldır Rusya’yı seçilmiş devlet başkanı olarak yönetiyor.
2021 yılında yapılan referandum sonucuyla 2036 yılına kadar başkanlığını uzatma yetkisini cebine koydu.
- Başkanlık sistemiyle olağanüstü yetkilere sahip oldu.
- Medyayı kontrolü altına alarak kendisini “Ulusal Kahraman” olarak kitlelere benimsetti.
- Mülkiyet üzerinde devletin mutlak otoritesini kurdu.
- Sloviki denilen iktidara gelmeden önce onunla birlikte çalışan kişileri, önemli görevlere getirdi.
- Hukuk üzerinde tam bir kontrol mekanizması kurdu.
- Yerel, bölgesel özerklikler budanarak otorite merkezileştirildi.
- Güçler ayrılığı tamamen ortadan kaldırıldı.
- Yapılan seçimlerin denetimden ve şeffaflıktan uzakta gerçekleştirildi.
- Ülkenin önemli kurumlarının yönetimi, siyasal grupların izlenmesi, ev ve iş yerlerinin aranması, hükümet karşıtı kurumlara sızma gibi işlerin KGB tarafından yürütülmesi sağlandı.
- Göstermelik bir parlamento yaratıldı.
- Sisteme uygun uysal muhalefet oluşturuldu.
- Yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma devletin rutin uygulamaları haline getirildi.
Yukarıda sıraladığım maddeler istenildiği kadar uzatılabilir. Zaten iktidarın ve ekonominin tek bir kişide toplandığı ve kişinin tanrılaştığı bir sistemi, birkaç madde ile de tanımlayabilirsiniz. Rusya’nın siyasal ve sosyal durumunu Putin’in özel kalem müdür yardımcısı Vyacheslav Volodin’in “Putin varsa Rusya da var. Putin yoksa Rusya da yok!” sözleri çok iyi anlatıyor.
Diktatörlerin çevresinde biriken tüm Volodinler, efendileri için bu sözü gururla söylerler.
Zamansız Öten Horoz
Aleksey Anatolyeviç Navalni, Rusya’daki İlerleme Partisi’nin ve Yolsuzlukla Mücadele Vakfı’nın kurucusudur. Rusya’da yolsuzluğun çok sıradan bir şey olduğu koşullarda bu konu üstüne gidilmesi Putin iktidarı açısından bağışlanmaz bir suçtu.
Youtube ve Twitter üzerinden yayımladığı yolsuzluk belgeleriyle, siyasal gösterileriyle ve kampanyalarıyla Putin’i çok sinirlendiriyordu.

İktidardaki Birleşik Rusya partisi için “Dolandırıcı ve Hırsız Parti” nitelemesi halkta giderek karşılık buluyordu. 2013 ve 2014 yıllarında hakkında açılan iki davadan -zimmete para geçirmekten- hapis cezası aldı. Verilen bu cezaların seçimlerde aday olmasını engellemeye yönelik açılmış davalar olduğu o günlerde çok tartışıldı.
Aynı tartışmaların İmamoğlu üzerinden bizde de yapılmasını, tarihin garip bir cilvesi olarak değerlendirmek mi gerekir acaba?
Ya da “Her ülkede siyasi rakibi saf dışı etmenin kuralı aynıdır.” dersek gerçeği daha iyi ifade etmiş mi oluruz?
Navalni’nin, aynı bizim İmamoğlu gibi Batı ile arasının çok iyi olmasını bir kenara not edelim.
Batı dünyası Rusya’da Navalni’ye, Türkiye’de de İmamoğlu’na çok sahip çıktılar.
Bu politikacıların yabancılarla işbirliğine girmeleri ve bazı çıkar gruplarının sözcülüğünü yapmalarından ziyade bugün bu yazıda iktidar kavgasında kullanılan araç ve yöntemleri tartışmaktır niyetim.
Navalni, 20 Ağustos 2020’de hastaneye kaldırıldı.
Tomsk’tan Moskova’ya uçarken Noviçok denilen bir zehirlenme ile sağlığını yitirdi.
Noviçok, Rusların bulduğu solunum ya da deriden bulaşarak vücuda girip sinir hücrelerine zarar vererek vücutta istemsiz kasılmalara ve ölüme neden olan çok etkili kimyasal bir maddedir.
Bu durum üzerine Navalni, uçakla Berlin’e götürüldü ve orada yaklaşık bir ay tedavi gördü.
17 Ocak 2021’de Rusya’ya döndü ve hemen gözaltına alındı ve tutuklandı.

Navalni’nin tutuklanması üzerine Yolsuzlukla Mücadele Vakfı, Putin’in Kırım’da bulunan yazlık sarayının belgeselini ve bazı yolsuzluk belgelerini yayımlanmasının ardından ülke çapında gösteriler başladı. Yapılan yargılama sonunda aldığı cezalarla 2028’e kadar yapılacak herhangi bir devlet başkanlığı seçiminde aday olması engellendi.
Aşağıdaki fotoğrafta tartışmalara konu olan Putin’in yazlık sarayını görüyorsunuz.

2022 yılının Mart ayında zimmete para geçirmekten ve mahkemeye itaatsizlikten suçlu bulunarak dokuz yıl daha hapis cezası aldı ve yaptığı itiraz reddedilerek Haziran ayında yüksek güvenlikli bir hapishaneye nakledildi.
Bu cezalar da yetmedi 2023 yılında aşırılık suçlamasıyla 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Verilen cezalarla Navalni’nin ancak 2038’de dışarı çıkacağı belli oldu.
2023 yılının Aralık ayında üç hafta boyunca kendisinden hiç haber alınamadı. Daha sonradan Navalni’nin Batı Sibirya’daki Yamolo – Nenets hapishanesinde olduğu anlaşıldı.
Ve beklenen final…
16 Şubat 2024’te Federal Cezaevi Yetkilileri, Navalni’nin sabah yürüyüşünü yaptıktan sonra kendisinin iyi hissetmediğini, cezaevinin tüm kurtarma gayretlerine rağmen mahkumun hayatını kaybettiğini açıkladılar.
Haberin duyulmasının ardından Rusya’da ve bazı ülkelerde protesto gösterileri yapıldı.
Cenazesi 24 Şubat 2024’te annesine teslim edildi.
Navalni’nin avukatı, hukuk ekibi ve Yolsuzlukla Mücadele Vakfı Yöneticileri “kamu düzenini ihlal ettikleri” suçlamasıyla gözaltına alındılar.
Putin ve çevresindeki iktidar ortakları, kendilerini tehdit eden ve kurulu düzenlerini bozmaya yönelik faaliyette bulunan Navalni’den “hukuk içinde kalarak ve yasaları uygulayarak” bir güzel kurtulmuş oldular.
Putin iktidarına muhalefet eden milyarder Pavel Antov da 2022 yılının Aralık ayında kaldığı otelde ölü olarak bulunmuştu.
Rus petrol devi Lukoil’in Yönetim Kurulu Başkanı Ravil Maganov, Eylül 2022’de Moskova’da bir hastanenin penceresinden düşerek hayatını yitirmişti.
Paralı asker grubu Wagner’in lideri Yevgeni Prigojin, Ağustos 2023’te bir uçak kazasında hayatını kaybetmişti.
Muhalif milletvekili Vladimir Golovyov 2002 yılında Moskova sokaklarında gezerken vurularak öldürüldü.
Golovyov’un ardından bir yıl sonra aynı muhalefet partisinden Liberal Rusya Partisi Genel Başkanı Sergey Yuşenkov, bir suikastla öldürüldü.
Gazeteci Anna Politkovskaya, 7 Ekim 2006’da evinin önünde öldürüldü.
Muhalif politikacı Boris Nemtsov, 27 Şubat 2015’te Kremlin yakınında öldürüldü.
Putin’in Birleşik Rusya partisi, 25 yıldır iktidarda…
Daha ne kadar iktidarda kalacağı hiç belli değil…
Rusya Komünist Partisi ve Jirinovski’nin Rusya Liberal Demokrat Partisi, Putin’in demokrasi oyununda uysal muhalefet rollerini çok iyi yerine getiriyorlar.
Rus toplumunun tarihine dönüp baktığımızda işçi sınıfı ve emekçi kitleler, sosyalizmin kuruluş yıllarına denk düşen topu topu 6-7 yıl, demokrasi denen şeyin biraz tadına baktılar.
Ondan sonrası hep zulüm…
Ondan sonrası hep diktatörlük ve yine diktatörlük…
Bizim toplumsal hayatımız açısından Putin iktidarından öğreneceğimiz ve ders çıkaracağımız çok dersler var.