Haberler

“Erkek Şiddeti” ve Kamu Spotları

Sıkıştırılan kedi, tırmalar.

Kamu spotları; televizyon, gazete, radyo gibi iletişim kanallarında kitlelere sunulan ücretsiz reklamlardır. Genellikle bir dakikayı aşmayan bu videolarla ve görsellerle kamuoyu belirli bir konuda bilgilendirilerek yönlendirilir. Devletin çeşitli alanlardaki politikalarıyla ilgili topluma bilgi aktarılırken aynı zamanda izleyicide duygusal bir tepki uyandırmak amaçlanır. Kamu spotunda mesaj, slogan olarak kitlelerin bilincine hitap ederek izleyici o konuda ikna edilmeye çalışılır ve en azından bir farkındalık yaratılır.

1980’li yıllarda Özal döneminde televizyon izleyen seyircinin artmasıyla birlikte bazı tanınmış oyuncuların rol aldıkları “Önce Alışveriş Sonra Fiş”, “Haydi Çocuklar Aşıya” kamu spotları, kitleleri etkileme ve yönlendirme açısından başarılı örneklerdir. Devlet değişik dönemlerde sigaranın sağlığa zararları, AIDS, trafik kuralları gibi konularda toplumu bilinçlendirici kamu spotları hazırlayıp medyada yayımlıyor.


İki binli yıllardan sonra medyanın ve feminist örgütlerin gayretiyle günlük konuşma dilimize “erkek şiddeti” tamlaması girdi. Her gece televizyon başına geçtiğimizde haberlerde “Yine erkek şiddeti can aldı. Erkeğin şiddeti bitmek bilmiyor.” gibi başlıklarla ve görüntülerle tüm bir cins suçlanıyor ve mahkum ediliyor. Oysa en basit hukuk kurallarından birisi olan suçun kişiselliği kuralı ölçüt olarak ele alındığında bu ifade şeklinin baştan itibaren yanlış ve maksatlı olduğu gün gibi aşikardır. En olumsuz örnekler üzerinden kanlı, şiddet içerikli görüntüler eşliğinde erkek cinsi linç ediliyor. Geçtiğimiz günler içinde bazı feminist gruplar kahvehaneleri, kadına yönelik şiddetin örgütlendiği, tasarlandığı yerler olarak ilan ederek kahvehanelerin kapatılmasını istediler. Bu talebin gerçekleşmediği hallerde bu tür “nifak yuvalarına karşı eylem düzenleyeceklerini” ilan ettiler. Bir insanın diğerine karşı uyguladığı şiddet konusunun cinsler arası bir savaşa indirgenmesi ve böyle ifade edilmesi, sorunu çözmek şöyle dursun daha da işin içinden çıkılmaz hale getiriyor. Konuya yaklaşımda ve ele alıştaki yanlışlıkta feminizmin erkek düşmanlığının ve küresel burjuvazinin insan soyuna yönelik projelerinin payı oldukça büyüktür. Şimdiye değin erkek ve kadın sorunları, toplumsal cinsiyet ve LGBT+ gibi konular, Horozlu Ayna sayfalarında ele alınıp işlendi. Ben bu konuları yeniden ele alıp uzun uzun tekrar etmeyeceğim ama konu başlıkları olarak ifade edecek olursak şunları mutlaka belirtmeliyiz:

  • Küresel burjuvazi, bundan sonraki yolculuğunda erkeği bir kenara iterek kadınla birlikte yürümek istiyor.
  • Erkek cinsinin fiziksel gücü aşağılanarak vatan sevgisi, adanmışlık, savaş, mücadele gibi erkeğin daha fazla önemsediği özellikleri törpüleniyor.
  • Her türlü eğitim aracı, okullar, filmler, reklamlar, kültürel materyaller, sosyal medya kullanılarak erkek cinsi kadınlaştırılıyor.
  • Kadın-erkek biyolojik cinsiyetlerin yanında sayısı belirsiz olan cinsel kimlikler uydurularak erkek ve kadın ilişkileri sabote ediliyor ve akıllar karıştırılıyor.
  • Tüm dünyada küresel burjuvazi ve feminist örgütler, hedeflerinin merkezine aileyi koydular ve bu amaç doğrultusunda aile içinde kadının eline kazmayı tutuşturarak ona aileyi yıkma görevini verdiler.

Bu konularla ilgili olarak bilinçsiz ve “kadının beyanı esastır” gibi hukuksal imtiyazlar edinmiş olan kadın, istediğinde birlikte yaşadığı erkeğe, kocaya her türlü kötülüğü yapabilme gücünü elde etti. Fuhuşun suç olmaktan çıkarılmasıyla birlikte her gün televizyonlardaki kadın programlarıyla, dizilerle eş aldatma özendiriliyor. Dinsel inanç ve törelerle fiili durum arasında sıkışan erkeğin tepkisi, medyada “erkek şiddeti” olarak yer alıyor. Bu söylediklerimden “erkek tepkisinde her zaman haklıdır, kadın yaptıklarıyla erkeği kışkırtıyor” gibi bir sonuç çıkmasın. Bir cinsi baştan suçlu ilan etme gibi bir niyetim yok! Boşanma olgusunu kabullenemeyen, elde ettiği imtiyazları kullanmak isteyen ve gücünü karşı tarafı sindirme amaçlı kullanan, psikolojik sorunları olan erkeklerin de var olduğunu kabul etmek zorundayız.

Dediğimiz gibi ortada bir suç varsa bu kişiseldir ve tüm cinsin özelliklerine ait değildir.

Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun adlı 6284 sayılı yasada şiddet olgusu, şöyle ele alınmıştır:

Şiddet: Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı…

(Madde:2 d Şıkkı)


İlgili yasanın 2. Maddesinde
“Ev içi Şiddet”
olgusu şöyle tanımlanıyor:

Ev içi şiddet: Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddeti…

Yasanın “Amaç, kapsam ve temel ilkeler” bölümünde “Bu Kanunun amacı; şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması” diyerek aile içinde “babanın” adı anılmayarak kanunun kapsamı dışına çıkarılmıştır. “Ailenin korunması…” adı verilen yasada erkek potansiyel olarak suçlu ilan edilmiştir. Aileyi meydana getiren kadın ve çocuk adları verilirken erkek tanımsız olarak “aile bireyleri” içine sıkıştırılmıştır.

Yasanın amacı tanımlanırken “Şiddet mağduru ve şiddet uygulayan için alınan tedbir kararları insan onuruna yaraşır bir şekilde yerine getirilir.” deniliyor.

AKP bu yasayı 08/ 03/ 2012 tarihinde Meclis’ten geçirmişti.

Şiddet tanımı içinde yer alan “fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet” alanlarında erkeğin sadece “fiziksel” alanda doğuştan gelen bir üstünlüğü vardır. Diğer maddelerde kadın ve erkek eşittir. Aile içinde erkek olsun kadın olsun isterse karşısındakine cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet uygulayabilir. Yasayı hazırlayanlar bu olguyu nedense görmemezlikten gelmiş. Kadın art niyetli olduktan sonra kocayı “kadının beyanı esastır” ilkesiyle cezaevine de tıkabilir. Bu konuda kötü niyetli kadını engelleme noktasında yasayı hazırlayanlar hiçbir önlem almamışlar.

Bu yasa maddelerine dayanılarak Türkiye’de 1 milyon 970 bin erkek, yaşadığı evden uzaklaştırıldı.

Evden uzaklaştırılan erkek nerede yaşar?

Nerede uyur?

Nerede tıraş olur?

Nerede beslenir?

Her çalışanın asgari ücrete mahkum olduğu Türkiye koşullarında bir erkek bir ay, üç ay yaşamını nerede devam ettirir?

Bir de üstüne üstlük içinden atıldığı ailesinin her türlü geçimini sağlamak zorunda…

Türkiye’de yüzlerce kadın sığınma evi olmasına rağmen bir tane bile “erkek sığınma evi” yok!

Yasayı hazırlayan AKP’nin mantığıyla düşünecek olursak “şiddeti uygulayan kişiyle” ilgili olarak aldığı “insan onuruna yaraşır tedbir kararları” nerede?

Tabii ki yok!

Bizler, televizyonlarda her gece, evden uzaklaştırılmış ve yaşadığı duygu travmaları sonucunda hiçleşmiş erkeğin işlediği cinayetlere tanık oluyoruz.

AKP, bir yandan tüm toplumu dinsel ön yargılarla doldurarak Cumhuriyet devriminin kazanımlarını yok ederken diğer yandan feminist örgütlerin ve küresel güçlerin aileyi yıkma projelerine destek oluyor.

AKP ile feministler arasındaki çatışma ve polemikler sahtedir.

Onların tümü, küresel güçlerin aynı amaca hizmet eden farklı görünümlü kollarıdır.

Yazımın başında kamu spotlarının kitleleri etkileme ve yönlendirme açısından önemini belirtmiştim. Çeşitli bakanlıklar ve devlete bağlı bazı kurumlar, durmadan kamu spotu üretiyorlar. Bizim Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı da boş durmamış ve kamuoyunun gündeminde olan “Erkek Şiddeti” temalı bir video hazırlamış. Televizyonlarda program aralarında ve sosyal medyada durmadan karşımıza çıkıyor. Kamu spotunun adı; “Şiddet uzaklaştırır! Kalanlar hikayelerini sevgiyle yeniden yazarlar.”…

Bu videoyla ilgili olarak feminist çevrelerden tek bir eleştiri görmedim ve duymadım.

Zaten video izlendiğinde konunun baştan sona erkek düşmanlığı üzerinden hazırlandığından en ufak bir şüphem yok!

Feminist Aile Bakanlığı, şöyle bir film hazırlamış:

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, ailenin kız ve erkek çocuklarının ağzından kendi reklamını yaptırarak işe başlamış.

Meğerse bizim şu Aile Bakanlığı ne büyük işler yapıyormuş da bizim haberimiz yokmuş.

Şiddete uğrayan kadının elinden tutup onu neredeyse yeni baştan yaratıp iş güç sahibi kılmışlar. Bu videoyu izleyen kadınlar, “Şu bizim herifi şikayet edip bir güzel yeni baştan doğayım.” diye içlerinden mutlaka geçirmişlerdir.

Çocuklardan sonra sözü 40 yıllık arkadaşı alıyor ve onu arkadaşlıktan sildiğini övünerek anlatıyor.

Adamı, yani kocayı, yani babayı defterden silenler sadece kadın, çocuklar ve arkadaşlardan mı ibaret?

Ne gezer?

Sırayı türbanlı kadın patron alıyor.

O da böbürlene böbürlene duyduğunda erkeği hemen işten attığını anlatıyor. Türbanlı Bacımız, çevresinde “Öyle birisinin olmasını” istemediğini söylüyor.

İyi de türbanlı, Müslüman Bacım! Kur’an-ı Kerim’in Nisâ Suresinin 34. ayetini nereye koyacağız?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde ayet şöyle yazılmış:


…(Evlilik hukukuna) baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın ve
onları dövün…

Başı türbanlı Müslüman patron, karısını döverek İslam’ın şartını yerine getiren erkeği işten atıyor.

Bu nasıl Müslümanlık?

Biraz tutarlı olun!

Müslüman kadınların tümü feminist oldu da bizim haberimiz mi olmadı?

Videoda konuşan aslında bizim Aile Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’tır.

AKP, bir proje partisi olarak küresel görevlerini yerine getiriyor.

Onun için Kur’an-ı Kerim’in kesin yasakladığı ve cezalandırdığı zinayı suç olmaktan çıkararak feminist çevrelerden alkış aldılar.

Türbanlı patrondan sonra da sırayı erkeğin annesi alıyor. O da kervana katılarak oğlunu bir çırpıda silip atmış.

“Şiddet uygulayan erkek” videonun değişik karelerinde sakalı uzamış, pişman ve suçlu olarak duruyor.

Erkeği, yani kocayı, son karede eşinden, çocuklarından, arkadaşlarından, annesinden uzaklaşmış ve işten kovulmuş olarak İETT durağında bir sokak kedisiyle birlikte görüyoruz.

Ellerini iki bacağının arasına almış olarak sokak kedisinin yalnızlığını yaşıyor.

Erkek, tükenmiş ve bitmiştir.

Küresel güçlerin, feminist çevrelerin ve dinci AKP’nin erkeğe biçtiği rol budur.

Onlar ittifak güçleri olarak erkek cinsinin çanına ot tıkıyorlar.

Videodaki erkeğin şiddet uygulayıp uygulamadığının pek bir önemi yoktur. Bu güçler, her gün hazırladıkları binlerce film, video, haber, yazı, araştırma ile erkeğe durmadan saldırıyorlar ve akıllarda sadece bu görüntüler ve kamu spotlarında verilen mesajlar kalıyor.

Cumhurbaşkanlığı ve Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın hazırladığı TRT’nin çektiği Evdeki şiddet, hapiste biter.” videosu da görülmeye değer.

Erkek, züccaciye mağazasına girmiş kızgın bir fil gibi her tarafı yıkıp, dağıtıyor. Bağırdığında sesin şiddetinden duvarlar yıkılıyor. “Bir konu en fazla nasıl abartılır?” sorusuna iyi bir yanıt olmuş.

Kamu spotunun verdiği mesaj, “Ey Erkekler! Küresel sistemin size biçtiği rolü iyi oynayın ve kabullenin! Aksi halde sonunuz hapishanede biter.” deniliyor.

Bizim aklı evvel solcularımız ve Atatürkçülerimiz, AKP ile düşünsel ve felsefi olarak karşı cephede olduklarını sanıyorlar.

Türkiye’deki en büyük yanılgılardan bir tanesi de budur.

Çevrelerine baksalar, karşı tarafın söylediklerine, yaptıklarına biraz dikkat etseler, aynı cephede aynı küresel değerlere hizmet ettiklerini görüp kendilerine gelecekler.

Bu dünyada küresel sistemle siyasal, kültürel, felsefi bağlarını söküp atmadan, onları sorgulamadan solcu da olunmaz! Kemalist de olunmaz! Onurlu bir aydın da olunamaz!

Gerisi laf-ı güzaftır.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

  +  61  =  69

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.