“İnsanlar ilk olarak ne zaman örtünmeye başladı?” diye bir soru sorsam ne dersiniz?
Tabii aldığınız eğitimle ve konuya hakim olmanızla ilgili olarak bu soruya değişik yanıtlar verebilirsiniz.
Soruma dindar kişilerin vereceği yanıt, üç aşağı beş yukarı hepsi aynı olacaktır sanırım. Sorumu dinledikten sonra, “Efendim! Cennette Adem, Havva’nın önerdiği yasak meyveyi yemesiyle birlikte utanma duygusu meydana geldi ve çevrede bulunan incir ağacının yaprağından bir tane kopararak cinsel bölgesini örttü.” der.
Bilim ise bu konuda bize bambaşka bir öykü anlatır.
Oturdum bu konuyu ciddi ciddi araştırdım ve şimdi öğrendiklerimi şimdi sizlerle paylaşıyorum.
Giysi dediğimiz şey toprak altında kaldığında kısa zamanda çürür gider. İnsanlığın yazılı tarihi günümüzden 5 bin sene öncesine kadar gittiğine göre daha önceki dönemde ne olduğunu ve ilk kez ne zaman üstümüzü, başımızı örttüğümüzü nasıl bileceğiz?
Benim gibi bu konuyla yakından ilgilenen antropolog ve biyologların dediklerine göre zamanımızdan 170 bin yıl önce insanlar, ilk kez giyinmeye başlamışlar.
Bu görüşlerini neye dayandırıyorlar?
Bite…
Evet!
Yanlış okumadınız.
Şu bildiğiniz bit.
Hani derler ya; “Pire itte, bit yiğitte bulunur.” işte ondan.
2011 yılında yapılan bir araştırmada bitlerin, 170 bin yıl önce saç biti ve vücut biti olarak ikiye ayrıldıkları tespit edilmiş.
Bildiğiniz gibi saç bitleri, saç tellerine yapışarak varlıklarını sürdürürler, vücut bitleri de elbiselerin dikiş aralarında gizlenirler.
İnsanlar, üstüne giysi alarak bitlerin çeşitliliğine de katkıda bulunmuşlar.
Giysi deyip geçmeyin; giysi insanın toplum içindeki konumunu ve değerini işaret eder. O yüzden
her canı isteyen sırtına istediğini giyemez.
Kralın, padişahın, kölenin, senyörün, köylünün, marangozun, papazın, imamın, şamanın giysileri farklı farklıdır.
Osmanlı’da yaşasaydınız insanların giydiklerine bakarak ne iş yaptıklarını ve hangi sınıftan olduklarını hemen anlardınız.
Bunca laftan sonra sözü modaya getireceğim, şu giyim modasına…
Bildiğim kadarıyla dünyada sayısı sınırlı birkaç merkez, erkeğin ve kadının o mevsim ne giyeceklerine karar veriyor.
Bu moda merkezleri, geçen yıllarda yırtık pantolon modasını insanlığın başına bela etmişlerdi. Kadını erkeği Medine dilencisi gibi ortalık yerde dolanıp durdular ve yırtık, sökük, kevgir gibi olmuş pantolonları moda diyerek giydiler.
Şimdi modacılar yeni bir modayı, “Çiş lekeli kot pantolonu” erkeğin başına bela ettiler. İngiliz- İtalyan markası Jordanluca, Milano Moda Haftası’nda bu sidikli pantolonu tanıttı. Aman ha! “Bu sidikli pantolonu kim alır, kıçına kim giyer?” falan sakın demeyin, yoksa fena halde yanılırsınız.
Sidikli pantolonların, tanesi 608 dolardan (yaklaşık 20 bin TL) satışına başlanmış ve yeni ürün kapış kapış gidiyormuş.
Sinema eleştirmeni Tunca Arslan, Aydınlık Avrupa gazetesinde moda sektörünün kapitalizmin en şatafatlı, en parlak ama en çürümüş sektörlerinden bir olduğunu belirterek olayı çöküntü halindeki kapitalizmin genel olarak çürümüşlüğüne bağlamış.
Doğuş Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Bengi Bugay ise yapılan bu şeylerin moda adı altında daha fazla satışa yönelik şeyler olduğunu iddia ediyor.
Tasarımcı Sinan Beşe, “Aslında aynaya baktığımızda kendimizi temiz, bakımlı, şık ve güzel hissetmek isteriz. Kirli, özensiz veya yırtık kıyafetler, bizi değersiz hissettirir. Ben temiz ve şık giysilere layık değil miyim? Bu tür tasarımlarla kapitalist sistem insanı parasıyla değersizleştirir.” diyor.
Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Akfırat ise “Dolayısıyla bu son yaşanılan sidikli pantolon örneğinde, ‘kötü’, ‘pis’, ‘mide bulandırıcı’ çağrışımlar yapan bir ürünün, insanlığa kötülüğün ve pisliğin reva görüldüğü bir sistemi inşa etme çabası olduğunu söylemek mümkün.” diyor.
Bu adlarını andığım alanlarında uzman olan kişiler, sorunun özüne değinmeden genel doğruları yinelemekle yetinmişler.
Kapitalizim genel olarak çürümüş bir sistem midir?
Evet.
Bu çürümüşlüğünü tüm insanlığa bulaştırıp bireyi ve toplumu kendisine benzetiyor mu?
Benzetiyor.
Çürüyen kapitalizm, bu sidikli pantolonu kime giydiriyor?
Erkeğe…
“Erkek cinsi ancak sidikli pantolona layıktır.” diyor kapitalizm.
Yukarıdaki öğretim üyelerinin ve konularında uzman olan kişilerin göremedikleri ya da görmek istemedikleri gerçek budur.
Küresel çete, uygun bulduğu her fırsatta erkeği aşağılıyor ve üstüne feminist yazarları, örgütleri salıyor. Toplumsal Cinsiyetlerin serpilip gelişebilmesi için erkeğin otoritesinin yıkılması gerektiğini düşünerek erkeğe saldırıyor. Quer teorinin önemli sözcülerinden olan Leo Bersani, erkekliği, “Kadınlaştırılmaya indirgenmeyecek, erkekliğin tamamen yok edilmesi olarak görülmeyecek ama artık becerilmeyi de kendine sorun etmeyecek yani erkeksi üstünlüğü elinin tersiyle itecek bir erkeksilik” olarak tarif ediyor.
Giyim mağazalarında unısex denilen herhangi bir cinsiyete hitap etmeyen ama kadınsı çizgilerin hakim olduğu giysiler vitrinlerde daha fazla yer bulmaya başladı. Ayrıca moda defilelerinde kadın giysileri giyen erkek mankenlerin, podyumlarda eskisinden daha fazla olarak yer aldıklarına tanık oluyoruz
Magazin dergilerinde, programlarda övülen bu giysilerin sokaklarda erkekler tarafında giyilmesi ilk başta tuhaf karşılansa da giderek toplum tarafından benimsenmeye başladı. Batı ülkelerinde başlayan bu kadınsı erkek modası tüm dünyaya dalga dalga yayılıyor. “Erkeksi üstünlüğünü elinin tersiyle iten” erkek, sidikli pantolonu da giymekte bir sakınca görmez.
Batılı ülkelerde erkek, iradesi kırılmış olarak medyanın dayattığı şekilde düşünmeye, davranmaya şartlandırılmıştır. Binlerce televizyon ve sosyal medya, belli merkezler eliyle hazırlanmış videolar insanlığın üstüne boca ediliyor. Nedense, Hollywood filmlerindeki kahramanlar genellikle eşcinsel kişilerden seçiliyor. Hatta küçük çocuklara yönelik yayım yapan televizyonlarda çocuk kahramanlar bile eşcinsel olabiliyor. Batı ülkelerinde bu durum gayet normal karşılanırken bu duruma karşı çıkanlar ise homofobik olarak suçlanıp, susturuluyorlar.
Geçen gün Avrupa’da Eurovison 2024 şarkı yarışması yapıldı.
Yarışmada, The Code adlı şarkısıyla İsveç adına yarışan Nemo birinci oldu.
Nemo şarkısını, “Ne erkek ne de kadın olduklarını fark eden kişilerin, sonraki yolculuklarını yansıttığını” belirterek “ ‘The Code, sadece bir şarkı değil, herkesin kendi gerçeğini bulabileceği bir yer” olarak tarif etti.
ESK plus International’ in bildirdiğine göre; yarışmayı kazanan ekip,yaptıkları basın toplantısında galibiyetlerini “ikili olmayan, cinsiyet akışkanlığı olan, transeksüel olan herkese” adadılar.
Nemo, dile getirdiği insanları, “duyulmaya ve anlaşılmaya ihtiyaç duyan insanlar” olarak tarif etti.
Nemo, üzerindeki pembe kabarık giysisiyle, mini eteğiyle, allı pullu makyajı ve rujuyla, uzun tırnaklarıyla yeni insanı temsil ediyor. Her ne kadar kısa saçları ve iri dişleri erkeği çağrıştırsa da kadını anımsatan giysileriyle, davranışlarıyla “ikili cinsiyetin zulmünden sıyrılmış” ne erkek ne kadın, ya da hem erkek hem kadın olan ve başka cinsel kimliklere doğru yelken açan yeni cinsin zafer işareti olarak ödülünü havaya kaldırdı.
Batı kapitalizminin yeni insan modeli işte budur.
Ne erkek, ne kadın ama içinde yüzlerce cinsiyeti barındıran yeni insan modeli…
Bizim satılık medya, bu ortaya konulan oyunu görmek ve kitlelere göstermek istemedi. Sadece Eurovison 2024 yarışmasında Filistinlilerle ilgili olan bölümü gösterdi. Küresel kapitalizm, insanlığın önüne seçenek olarak sınırsız cinsel kimlikler koyarken erkeği de aşağılayarak ve cinsel kimliğinden, karakterinden uzaklaştırarak daha doğrusu hadım ederek bu kervana katılmayı şart koşuyor. Bu operasyonu yaparken de ona sidikli pantolonu giydirerek, onu toplum nezdinde “pislik” olarak ilan ederek, aşağılıyor.
Yukarıda adını anarak alıntı yaptığım akademisyenlerin görmek istemediği gerçek budur. Bugün akademik dünyada bu tür olaylarda görüldüğü gibi erkeğin aşağılanmasına karşı çıkmaya yeltenenler “homofobik ve eril düzenin savunucusu, eski kafalı” insanlar olarak ilan edilip lanetleniyorlar. Akademik camiadan dışlanmayı göze alamayan korkak bilginler; koynuna konuşarak, gerçeği perdeleyerek ve genellemelerle işi geçiştiriyorlar. O zaman doğal olarak iş, bizim gibi gözünü çerden çöpten sakınmayan serdengeçtilere kalıyor.
Bazen mahallenin delisi olmak güzel şey!
Herkesin kör numarası yapıp gözünü yumduğu ortamda, “İşte bakın! Kral çıplak!” demek de bir erdemdir.