Yazının başlığına bakanlar, ‘Ne alaka? İlber Ortaylı gibi değerli bir tarihçinin yere işeyen adamla ne işi olabilir? Böyle değerli bir bilim adamının, kaba ve çirkin bir davranışla yan yana anılması bile kabul edilemez.’ diye akıllarından geçirebilirler.
Biraz sabırlı olunursa hepsini bir bir anlatacağım.
Lafı uzatmadan hemen konuya gireyim.
Bildiğiniz gibi geçen günler içinde İtalya Başbakanı Giorgia Meloni Türkiye’ye geldi ve giti.
İtalya’dan İstanbul’a gelen Başbakan Meloni’ye Kapalıçarşı’yı gezerken İlber Ortaylı eşlik etmişti.
Gazeteciler doğal olarak İlber Hoca’nın ağzından, ilginç bilgiler koparmak için kendi aralarında yarıştılar.
Kamuoyu, İtalyan Başbakanın Türkiye’ye neden geldiğini merak ediyordu.
Son yıllarda Afrika’dan İtalya’ya doğru gerçekleşen göçmen istilası karşısında Türkiye’den yardım
istemeye geldiği söylentileri basında dillendiriliyordu.
‘Bu görüşmeden Türkiye’ye düşecek görevler ne olabilir?’ sorusunun yanıtı verilmeye çalışılıyordu.
Doğru bilginin Türk ve İtalyan yetkililerden alınamayacağına göre son çare İlber Ortaylı idi.
Bu yüzden gazeteciler, İlber Hoca’nın peşine düştüler.
Hoca’mızın Kapalıçarşı gezisi izlenimlerini, pasta yemelerini, Hanımefendinin zarafetini bir kenara koyarak esas konuya girelim.
Bu konuda Haber Türk’ten Mehmet Akif Ersoy’un verdiği haber, kamuoyuna çok tartışıldı.
İtalya’ya gelecek olan Afrikalı göçmenlerin Türkiye’ye yönlendirileceği’ haberlerini, Cumhurbaşkanlığı çevreleri kesin bir dille yalanladılar. Oysa İlber Hoca’nın dedikleri ortada ve tartışmaya yer bırakmayacak bir şekilde ne söylediği anlaşılıyor.
Şimdi satır satır okuyalım:
Çok önemli bir tezleri var. Afrikalı göçmenler İtalya’yla, bize gelecekmiş. İtalya’nın doğru, yabancı kaldıracak bir yapısı yok. Ne mekanı yeter ne hizmetleri yeter ne kaynakları. O çok açık. Ama zaten bizde yeterince var.
Ne diyor İlber Hoca’mız?
Sözlerİ gayet açık ve net!
Zavallı İtalya’nın yüzölçümü bu kadar Afrikalı göçmeni kaldırmaz. Ayrıca ekonomik kaynakları yeterli olmadığı gibi bu Afrikalılara yeterli hizmeti sunacak bir devlet yapıları da yok, ama bizde var diyor Hoca’mız.
Vah zavallı İtalya!
Yüzölçümü Türkiye’nin ancak üçte biri kadar.
Türkiye, var olan 2 milyon Afrikalının yanında daha 15 milyon kişiyi bile misafir eder.
Devletimiz ve konuksever halkımız yemez içmez, Afrikalıların her isteklerini yerine getirir.
Yeter ki Avrupalı dostlarımız üzülmesin ve sıkıntıya girmesinler.
İlber Hoca’mız daha sonra lafı, sosyal medyadaki tartışmalara getirerek şöyle devam ediyor:
Zenciler üzerine yazılan bazı mesajları okudum, felaket. Fransa’nın güney sahillerinde, Almanya’nın en ‘faşo’ yerlerinde falan böyle şeyler yazılmaz. Çok ayıp bir şey, utandım.
İlber Hoca’ya göre Afrikalıların Türkiye’ye gelmesine tepki gösteren Türk faşolar, Avrupa’nın faşolarına fark atmışlar. Türk faşolar, böyle yaparak ilerlemiş yaştaki Hoca’mızı hem utandırmışlar hem de üzmüşler. Hoca’mız bu derin üzüntü içinde İtalyan ve Türkiye yetkililerini bir konuda şöyle uyarıyor:
Çiğ et yiyen, affedersiniz sokaklarda işeyerek gezen, yatan, çıplak gezen Afrikalı bir kesim var, İnşallah onları göndermezler.
Ah be Hoca’m!
Libya’dan çakma bir gemiye binip kendini İtalya sahillerine atan Afrikalıya İtalyan jandarmaları, “Dur bi dakka! Sen çiğ et yiyor musun? Sokaklara işeyip, çıplak geziyor musun?” diye soru mu soracaklar?
Afrika’dan İtalya’ya doğru ölümü göze alarak giden adam, zaten toplumun en alt tabakasından olup her şeyini yitirmiş bir insandır.
İlber Hoca’nın itiraz ettiği şey, Afrikalıların Avrupa’yı rahatlatması adına Türkiye’ye getirilmesi değildir.
O, buna dünden beri razıdır ve canı gönülden de istemektedir.
Onun itiraz ettiği, “Çiğ et yiyenler, sokaklarda çıplak gezenler, sokaklarda yatanlar, sokaklara işeyenlere” dir.
Ne tesadüf!
Anadolu Ajansı, İstanbul Zeytinburnu’nda bugün olan bir haberi verdi.
Apartmanın 4. katındaki bir şahıs, arkadaşının başını baltayla keserek kanlı başı, camdan sokağa atmış.
Sokakta bu olaya tanık olanlar, dehşet içinde kalmışlar.
Devletin haber ajansı nedense ölen ve öldürenin yurdumuza kaçak olarak giren mültecilerden olduklarını gizleme gereği duymuş
Bizim çok kıymetli(!) tarihçimizin gönlü hoş olsun ve Afrika’dan Türkiye’ye medeniyetten nasibini alamamış adamlar gelecek diye hiç kaygılanmasın!
Zaten Türkiye, kelle koparıp sokaklara atanlarla, kılıçla kelle kopartan İŞİDlilerle dolduruldu.
Son aylarda polis, İŞİD operasyonlarından başka bir şey yapmıyor.
Güvenlik uzmanlarının belirttiklerine göre İŞİD, Türkiye çapındaki örgütlenmesini tamamlamış. Yakın zamanda kanlı eylemlere tanık olursak hiç şaşırmayalım.
Bugün sayısı 13 milyonu bulan mültecilerin sayısı 20 milyona doğru hızla koşuyor.
Resmi makamlar, Türkiye’nin nüfusunun 86 milyon olduğunu söylüyorlar.
Hayır yalan!
86 milyon+ 13 milyon= 99 milyon
Yuvarlak hesap, 100 milyondur.
Türkiye’de yaşayan bu insanlar aynı bizim gibi beslenip, barınıyorlar.
Aynı zamanda hastalanıyorlar.
Bizim vatandaşımız hastanelerden randevu alamıyorsa, tedavi olamıyorsa bunda mültecilerin olan payı çok büyüktür.
Asgari ücret sınırında yaşayanlar, kiralık ev bulamıyorlarsa suçlusu bu istilacıları ülkeye dolduran iktidardır.
Bu insanlara harcanan para 150 milyar doların çok çok üzerindedir.
Avrupalı insanlar rahat etsin diye biz yoksullaşıyorsak ve can güvenliğimiz tehdit altındaysa bu konuda ses çıkarmayan muhalefet partilerinin tümü suçludur.
Bu partilerin tümü, AB ve ABD işbirlikçisidir.
Kaçak göçmenler sorununu daha çok konuşacağız.
Benim sözüm İlber Ortaylı’yadır.
Sokaktaki vatandaşa, “Türkiye’den tanıdığın tarihçilerin adlarını say!” denilse İlber Ortaylı ilk sıralarda yer alır. Bunda medyanın payı çok büyüktür. Tarihle ilgili her konuda onun fikri alınır ve cam ekranda hep o görünür. Türkiye’de yüzlerce tarihçi akademisyen olmasına rağmen İlber Ortaylı açık ara hep öndedir.
Türkiye’deki medya, İlber Ortaylı’dan başka kuş tanımaz.
Atatürk’ün Türk Tarih Tezini reddeden bu akademisyenimizin ayrıcalıklı bir konumda olmasının sırrını, işte bu göçmenler konusu gibi olaylarda Avrupa’yı kayıran ve Türk milletine zarar veren görüşlerinde aramak gerekir.
Şimdi 2007 yılının Eylül ayına doğru gidelim.
O günlerde ABD’den Türkiye’ye psikoloji alanında dünya çapında ün yapmış biri gelmişti. Siyasal psikoloji alanında uzman olan bu Amerikalı; Filistin’de, Balkanlarda, dağılan Sovyetler Birliği’nde kitle psikolojisi araştırmaları ve liderlerin kişilik analizlerini yapmıştı. Kıbrıs doğumlu kahramanımızın adı Vamık Volkan’dır. Amerikan Psikoloji Derneği’nin başkanlığını da yapan Vamık Volkan, o günün basına yansıyan haberlere göre “Türkiye’deki Kürt gruplarını bir araya getirip Kürt sorununa çözüm arayacağını” belirtmişti.
Kendisine o tarihte Bahçeşehir Üniversitesi’nde kalacağı bir yer ve ders vereceği bir kürsü tahsis edilmişti.. Yapılacak çalışmalarla ilgili olarak daha önce 2006 yılında George Washington Üniversitesi ile Bahçeşehir Üniversitesi’nin yaptığı anlaşmaya göre Bahçeşehir Üniversitesi’nde Amerika Araştırmaları Programı düzenlenir. Program çerçevesinde Global Liderlik Forumu toplantısına katılmak üzere Marc Parris, Marc Grossman, Morton Abramowiz ve Alan Makovsky İstanbul’a gelir.
Amerika’nın Orta – Doğu’daki en kafa adamlarının katıldığı toplantının Türkiye’den de katılımcıları vardı. Amerikalılarla anlaşmayı yapan eski Rektör Prof. Süheyl Batum, Prof. Dr. Hasan Köni, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Nilüfer Narlı ve Dr. Burak Küntay katılımcı kişilerdir.
Bu adları geçen proflar, Türkiye’nin en ünlü akademisyenleridir
1971 Muhtırası öncesi ordudan atılan bir subay olan Erol Bilbilik’in yazdığı “Amerikanperestler”adlı kitabında yazarımız, bu konuyla ilgili şöyle diyor:
…Toplantıyı düzenleyen Amerikan heyet ise TÜSİAD ile Brookings Enstitüsü arasında Türkiye 2007 Projesini imzalayan heyettir. Brookings Enstitüsü, ABD hükümetleri adına uluslararası sorunlara yönelik stratejiler hazırlamakla ünlü, bütçesi Dışişleri, Savunma Bakanlıkları ve CIA’ca fonlanan bir enstitüsüdür.
(İlgili kitap- sayfa: 230)
İlber Ortaylı’dan başka tarihçi bilmeyişimizin nedeni yukarıdaki satırlarda gizlidir. Bir zamanlar Sol kamuoyunda epey ünlü olan Süheyl Batum’u bu özelliği ile kim biliyor?
Hasan Köni, Nilüfer Narlı gibi yüzlerce akademisyen belli bir merkez adına düşünce oluşturuyorlar.
İşte onun için İlber Ortaylı Hoca, Amerika’nın çıkarları doğrultusunda Afrikalıları bize doğru yönlendiriyor. İtiraz edenleri de faşolukla suçluyor.
İlber Ortaylı ve Süheyl Batum adlarının içinde yer aldığı ve “Bu kişilerden hangilerini Atatürkçü olarak tanıyorsunuz?” sorulu bir araştırmada, bu adı geçen kişilerin en başlarda yer alacaklarından adım gibi eminim.
Türkiye’de siyaset kirlidir.
En başta önderlikler de satın alınmış ve kirletilmiştir.
Arınmaya buralardan başlamadan doğru mücadele edilemez.