Bir kız çocuğu, 1935 yılının 13 Aralık günü İstanbul’da dünyaya geldi ve diğer çocuklara göre daha şanslı doğmuştu. Babası, o dönemin ünlü müteahhitlerinden Fasih Galip Beydi. Annesi ise Leyla Hanımdı.
Leyla Hanım’ın 1936’dan önceki adı, Lili Mina Raiman’dı.
İngiltere doğumlu Lili, Fasih Galp Bey’le evlenince adını değiştirmişti.
Anne ve baba, yeni doğan kızlarına Türkan adını verdiler.
Türkan, Kandilli ilkokulu, Kandilli Kız Lisesi ve İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra Deri ve Zührevi Hastalıkları uzmanı oldu.
Türkan, Türkiye’de yaşayan ve gündemi takip eden herkesin adını duyduğu ve hakında bir fikir sahibi olduğu Türkan Saylan’dı.
Profesörümüz,uzmanı olduğu alanda değişik çalışmaları olan başarılı bir tıp doktoruydu. Başarılı geçen meslek hayatına, doğum günü tarihini denk getirerek 13 Aralık 2002’de emekli oldu.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Türkan Saylan’la anılan bir kurumdur. ÇYDD, 1989’da kuruldu ve bu örgütün yönetiminde başkan ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı.
1980 yılı, yakın dönem tarihinin önemli kırılma noktalarından biridir. Uluslararası bir plan doğrultusunda Türkiye adım adım dini esas alan bir yapılanmaya doğru sürüklendi. Eğitimin dinselleştirilmesi, tarikat ve cemaatlerin devlet destekli olarak beslenip büyütülmesi, devlet kadrolarının İmam Hatiplilerle doldurulması, basın yayın alanında faaliyette bulunana şeriatçı kurumların organize edilmesi hep bu süreçte gerçekleşti.
Sol ve milliyetçilik toplumsal hayattan çekilerek marjinalleşirken İslamcılık, bu dönemin yükseleniydi.
Türkiye’nin Orta Doğu ülkelerine benzemesinden kaygılanan sol ve Atatürkçü bazı aydınlar, laikliği hatırlayarak önemini belirtmeye başladılar. Türbanın eğitim kurumlarında yaygınlaştırılmasına, ve toplumsal hayatın dinselleştirilmesine karşı çıktılar. Laiklik vurgulu, şeriatçı gidişi eleştirme tavrı, karşı taraftan beklenen karşılığı aldı. Toplum içinde laik bir yaşamı savunan ve gidişe karşı çıkanlar hedef tahtasına oturtuldu.
Bu dönemde Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Turan Dursun ve Uğur Mumcu gibi aydınlar öldürülerek topluma gözdağı verildi.
Türkan Saylan, YÖK üyesi olarak türbanın üniversiteye girişine karşı çıktı.
2007 yılında yapılan Cumhuriyet Mitingleri’nin örgütlenmesinde yer aldı.
ÇYDD’nin eğitim çağına gelmiş ihtiyacı olan çocuklara yurt ve eğitim yardımı yapması ve gidişe karşı durmasından dolayı şimşekleri üstüne çekti.
Şeriatçı çevreler Türkan Saylan ve ÇYDD hakkında kampanya başlattılar. Bu kampanyanın başını FETÖ çekiyordu.
Türkan Saylan’ın annesinin İngiliz asıllı bir Katolik olmasını öne çıkardılar.
Dincilerin çok sevdikleri Fatih Sultan Mehmet Han’ın annesi de Hristiyandı ve bir Hristiyan olarak ölmüştü.
Saadet Partisi Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun eşi de İngiliz asıllıydı.
Fetullah Gülen’in annesinin adı da Rabin’di ve Yahudi asıllıydı.
Sağ ve sol kulvarda yer alan ünlülerin soy olarak azınlıklarla olan bağlantılarının örnekleri oldukça fazladır. Türkan Saylan karşıtı kampanyada varılmak istenilen amaç, soyca Hristiyan olan birisinin laikliği, İslam karşıtı olduğundan dolayı savunduğunu öne sürerek laiklikle Hrıstiyanlık arasında bir sebep sonuç ilişkisi kurmaktı.
Bir Amerikan projesi olarak 1980’den sonra öğrencilerin barınma sorunları devletçe ihmal edilerek yoksul çocuklar tarikatların kucağına itildi. Eğitim çağındaki çocuklar, gençler, dershaneler özellikle FETÖ’nün faaliyet yürüttüğü alanlardı.. Kedigillerin avlanma alanlarını sidikleriyle belirledikleri gibi FETÖ de, belirlediği, mürit avladığı bu alana kimseyi sokamazdı ve sokmadı da.
13 Nisan 2009’da Türkan Saylan’ın evine ve ÇYDD’nin çeşitli şubelerine baskınlar yapıldı ve yöneticileri gözaltına alındı. Yapılan tüm bu faaliyetler Ergenekon’a bağlandı.
Yakın dönemde yaşadığımız ÇYDD ve Türkan Saylan örneğinden çıkaracağımız ders; şeriatçı gidişe karşı duranları ve onların yaptıklarının benzerlerini yapanları her zaman cinler çarpar!
İslam inancında fitre, zekat, sadaka gibi yardımlaşma davranışlarının önemi büyüktür. Sadakaya muhtaç kimseler bile inancı doğrultusunda cebindeki üç-beş kuruşunu da başkalarıyla paylaşır. Kent yaşamı içinde birçok kişi fitre, zekat ve sadakanın yanında adak ve kurban paralarını da yardım kurumlarına bağışlar.
Milyonlarca insanın parayla yaptığı dini hayırlar, birçok kimsenin iştahını kabartır.
İşte bu aşamada kurulmuş onlarca dini yardımlaşma kurumu devreye girer.
Yurt içinde ve dışında özellikle Almanya’da kurulmuş dini vakıflar ve cemaatler, dünyanın her yerine yardım yaptıklarını söylüyorlar. Asya’da, Afrika’daki açlara, Müslümanlara, yardım kampanyaları ile akıl almaz paralar topluyorlar.
Bu yardım kuruluşlarının en ünlüsü Deniz Feneri’dir. Alman devletinin savcıları, “Yüzyılın en büyük dolandırıcılık şebekesi” diyerek kuruluş hakkında topladığı belgeleri Türkiye’deki adli kurumlara vermişti.
Toplanan paranın toplamı, 950 milyon euro idi ve bu para bir yerlerde buharlaşmıştı.
Dava dosyası bir o savcılığa, bir bu savcılığa gitti, geldi.
Toplum, değişen gündemlerin içinde bu olayı unuttu.
Muhalefet partileri de unuttu.
Bu iddialardan geriye kalan sadece koskoca bir sıfırdı.
Geçen gün, deprem haberlerini izlerken Deniz Feneri elemanlarını gördüm. Ellerinde mukavva kutularla depremzedelere yardım ediyorlardı. Yemek dağıtıyorlardı.
Deprem olduktan sonra devletin olaya çok geç müdahale ettiği çok konuşuldu ama dini vakıf, cemaat ve yardım kuruluşlarının bir hızır gibi depremzedenin yanında bittiğini kimse inkar edemez. Aşağıdaki kuruluşlar depremzedelere yardım ederek onların ellerinden tutuyorlar.(!)
20. Yüzyılda İngilizler, Mısır’da Nasır’ı devirmek için Müslüman Kardeşler ( El- İhvan’ül Muslimun) örgütünü kurmuşlardı. Bu örgütün en önemli özelliği, devlet kurumlarına paralel örgütler yaratmasıydı. Kitleleri bu örgütlerde örgütleyerek kitleselleşip, devlet kurumlarını işlevsiz hale getiriyorlardı.
Müslüman Kardeşler’in Türkiye şubesi olan AKP de devlet kurumlarına paralel örgütler yaratarak bu kurumları geliştirirken eski rejimin kurumları çökertildi.
Kızılay bu kurumların başında geliyordu.
Kızılay’ın adı FETÖ ve yolsuzluklarla anılır olmuştu.
20 yıllık AKP iktidarı döneminde tüm devlet kurumları yozlaştı ve güvenilir bir devlet kurumu kalmadı.
Sokaktaki AKP’li adam, “Çalıyorlar ama yapıyorlar.” diyerek dönemi en veciz biçimde özetliyordu.
Kürt asıllı müzisyen Haluk Levent önderliğinde 2017’de Ahbap adlı bir yardımlaşma dayanışma örgütü kuruldu.
Haluk Levent’in dernek faaliyetleri ve ihtiyaç sahiplerinin elinden tutmasının haberleri medyada sık sık haber oldu. AKP’li kurumlara güvenini yitirmiş olan kişiler Haluk Levent’in kurumuna bağış yapmaya başladılar.
Ahbap, bir çığ gibi büyüdü. Bu çok hızlı büyümeye Levent’in kendisi de şaşmıştır sanırım. 19 Şubat 2023 günü itibarıyla Levent Yüksel, depremzedelere Ahbap’ın 504 milyon TL harcama yaptığını açıkladı. Devlet kurumlarının yozlaşarak güven yitirdiği koşullarda sosyal medyanın haberleriyle yıldızı parlatılan Ahbap, yıldızlaştı. Türkiye’de kişilerden ve şirketlerden aldığı yardımlarla harcama bütçesini büyüttü. Yaşanan depremin ardından yurt dışından gelen yardımlar özellikle Ahbap’a yöneldi. Dünyaca ünlü şarkıcı Madonna’nın Yunan Kurtarma Ekibinden birinin kucağındaki kız çocuğu fotoğrafını paylaşarak yardım için Ahbap’ı adres göstermesi, futbolcu Messi ve diğer ünlülerin yardımda Ahbap’ı tercih etmeleri Türkiye’de sorun yarattı. Dünya ünlülerinin Türkiye’deki bir yardım kurumundan haberlerinin olması söz konusu olamaz. Anlaşılan o ki dünya çapında bir yönlendirme söz konusuydu.
AKP ve Cumhur Cephesi, verilen mesajı almışlardı ve topluca saldırıya geçtiler.
Bahçeli, Ahbap’ı yaylım ateşine tuttu.
Ardından saray çevresi, Haluk Levent’e yönelik eleştirilerde bulunmaya başladılar.
Yaklaşık 12- 13 yıl önce Türkan Saylan ve ÇYDD örneğinde gördüğümüz filmi bu kez Haluk Levent Ahbap’ta yeniden izlemeye başladık.
Para toplama, yoksullara, kimsesizlere yardım etme gibi çok onurlu davranış, öyle baldırı çıplak, kim olduğu belirsiz kişilerin eline terk edilemezdi.
Bu alan, ancak kutsal bir davası olan, harama, zinaya uçkur çözmeyen kişilerin kontrolünde olabilirdi.
Saldırının gücünü gören Haluk Levent, alttan almaya ve AFAD’a övgüler yağdırmaya başladı.
Hatta Ahbap’ın içinde görev yapan MHP’lilerle kurulan dostluklar Bahçeli’ye referans olarak sunulmaya başlandı.
Bu övgüler, barış mesajları Haluk Levent’i ve Ahbap’ı kurtarmaya yeter mi?
Yeteceğini sanmıyorum.
Nasuh Mahruki’nin AKUT’unun durumu ortada…
Kocaeli depreminde çok başarılı bir etkinlikten geriye bir şey kalmadı.
AKUT işlevsizleştirildi.
AKP iktidarda kaldığı müddetçe Haluk Levent’i ve Ahbap’ı da aynı son bekliyor.
AKP, devlete karşı paralel örgütleri kurmayı ve karşıtlarını yok etmeyi çok iyi bilir. Bu yüzden de kendi iktidarını yıpratacak oluşumlara izin vermez.
Magazin dünyasından tanıdığımız Deniz Akkaya, son günlerde Haluk Levent’i sosyal medyada ağır biçimde eleştirmeye başladı ne suçlanan taraf da suçlayanı mahkemeye verdi. Yapılan bu tartışmalara bazı şarkıcılar da katılmaya başladılar. Bakalım bu curcuna nerelere varacak? Bu arada
Haluk Levent’in bazı fotoğrafları da sosyal medyaya düşmeye başladı.
SBK’nın kurucusu ve sahibi Sezgin Baran Korkmaz’la Haluk Levent’in elele fotoğrafı yayımlandı.
Sezgin Baran Korkmaz’la kimin fotoğrafı çıkmadı ki?
Sezgin Baran Korkmaz, Kadıköy Meydanı’nında ayakkkabı boyacılığı yaparken bir gün yanına hemşehrisi Gürsel Tekin geldi ve hayatı tümden değişti.
Sezgin Baran Korkmaz Türkiye’deki Ermeni mafyasının önde gelenlerinden biriydi.
Ege’deki otelinde nice gazeteci, sanatçı, politikacı ve işadamını ağırlamıştı.
Adam iyilik meleği olarak Türkiye’de para saçıyordu.
Bu paralardan Ahbap’ın da nasibine düşenler olmuştu.
Haluk Levent’in işlediği günahların seceresini önümüzdeki günler içinde göreceğiz.
Akıllılık edip Ahbap’ın anahtarını devletin emin ellerine teslim ederse bundan sonra kalan hayatını büyük bir iş yapmanın iç huzuru içinde mutlu yaşar. Yok eğer, ‘Bu memlekette benim de sosyal yardım derneği kurup topladığım paraları ihtiyaç sahiplerine dağıtma gibi bir hakkım vardır. Bu hakkıma kimse engel olamaz.’ gibi fikirle hareket ederse potansiyel suçlu olur ve cezasını(!) bulur.
Bu iki yolun dışında bir başka oportünist yol daha var. “Ahbap’ı kimseye vermem, Yasal olarak hata yapmam ve AKP’ye gülücükler atarak durumu idare ederim.” derse bu tavır AKP’yi tatmin etmez ve kendisinden olmayanlara ne yaparsa Haluk Levent’e de onu yapar.
Toplumsal olarak sel, yangın, deprem gibi doğal felaketlerde bir araya gelme, düşküne yardım etme fikrimiz gelişkindir. Bir o kadar da içimizde bu tür durumları kâra dönüştüren uyanık, fırsatçı, vurguncu, düzenbazlarımız vardır. Kurdun puslu havayı sevmesi gibi onlar da böyle karışık dönemleri pek severler. Gelen yardımlara el konulması, satılması, paraların amaç dışı harcanması sık sık gördüğümüz olaylardır. Ülkede siyaseten en organize olmuş çevreler bu tür davranışları yaparlar. Önümüzdeki günler içinde “iyilik meleklerinin” şeytani savaşlarına tanık olup, şaşarak izleyeceğiz.