Gazetelerde bazen tek sütunluk bir haber yer alır. Bu küçücük haberin içeriği bize tuğla büyüklüğündeki kitaplarda anlatılanlardan daha fazlasını söyler. İnsanları çok yakından ilgilendiren, onların hayatlarına dokunan bu tür haberler, medya imparatorluğunda genellikle yer almazlar. Alsa da küçültülerek önemsizleştirilir.
Sözcü gazetesinden Ali Gülen, çok önemli bir habere imza atmış.
30 Ocak 2023 tarihli, “Almanya’da gündem ‘aşı hasarı tazminatı’ isimli haber bizlere çok şeyler anlatıyor.
Haberin özetinde şöyle deniliyor:
Almanya’da BioNTech ve Moderna gibi Mrna aşı firmaları zan altında. Corona aşılarının ‘felç ve ölüm riski’ doğuran yan etkileri nedeniyle binlerce kişi tazminat istedi. Şimdiye kadar 283 kişinin talebi kabul edilirken binlerce kişinin de tazminat dilekçesi sunacağı ileri sürüldü.
Haber şöyle devam ediyor:
Almanya’da, nRNA tabanlı aşılardan olana tazminat verilmeye başlandı. Başta BioNTech olmak üzere, mNRA tabanlı aşılardan olanlarda GBS (Guillain- Barre Sendromu) diye bilinen kas zayıflığı, yüz, kol, bacak ve vücudun diğer pek çok bölgesinde karıncalanma, uyuşma, his kayıplarına neden olma, felç hatta ölümle sonuçlanan yan etkileri görüldü. MRNAve diğer aşılarla aşılanan birçok kişide kalp kası iltihabı da (Post- Vach Myokarditis) tespit edildi.
Almanya’da aşı mağdurlarına ayda 811 euro, daha ileri kaybı olanlara da ayda 15 bin euro ödenmeye başlanmış.
Bu arada aşı dedikleri içeriği bilinmeyen sıvıları üreten BioNTech, tası tarağı toplayarak İngiltere’ye kaçmış.
Eskiler, ‘İnsan aklı unutkanlıkla sakatlanmıştır.” derler.
Şöyle gözümüzü kapatıp 2-3 yıl öncesine dönelim.
Tüm televizyonlar, yollarda düşerek ölen insanların görüntülerini veriyorlardı. Koca koca profesörler, virüsün ne kadar ölümcül olduğunu söyleyerek evden dışarı adım atmamamız gerektiğini anlatıyorlardı.
Virüs gerçekti.
Ölümler de vardı.
Ölümleri çok abarttılar.
Aşı olmayı herkese dayattılar.
Aşı olmayanları dışarı çıkartmadılar, AVM’lere sokmadılar. Ulaşım araçlarına bindirmediler. Hatta aşı olmayanları işten atmakla tehdit ettiler.
“Aşı karşıtlığı yapan kesimler; faşist, dinci, gerici, bilim düşmanı cahil insan topluluklarıdır.” dediler.
İlaç şirketleri, küresel çete, Dünya Sağlık Örgütü, devletlerin işbirlikçi yönetimleri bir olup içeriği bilinmeyen sıvıları milyarlarca insanın vücuduna zerk ettiler.
Sağlık sektöründe çalışan çok az sayıdaki namuslu insan,-profesör- bu olan bitenin tam bir tezgah olduğunu, virüsle ve tedavi yöntemi ile ilgili görüşlerini açıkladılar. Ruhunu ilaç tekellerine satmamış, iyi niyetli bilim insanları ekrana çıkacak bir kanal bulamadı. Dünyada haber kanallarını elinde tutan şirketler bu tür haberlere erişimi engellediler.
Türkiye’de sağcı, solcu televizyon kanalları, partiler, sendikalar, dernekler, sağlık örgütleri aynı yalanı her gün tekrar edip durdular.
Sağcısı, solcusu, milliyetçisi, Atatürkçüsü, muhafazakarı, Tabip Odları aynı şeylere inanıp kampanyanın gönüllü hizmetkarları oldular.
Bu konuda mütevazi olmadan söylemek gerekirse biz Horozlu Ayna çalışanları, dünya çapında kotarılan insanlığa yönelik bu saldırıyı gördük ve doğru okuduk. Horozlu Ayna’nın bu konu ile ilgili yazılarında işin içyüzünü teşhir ettik.
Aşı olan futbolculardan 200’e yakın sporcunun sahada kalp krizi geçirerek öldüklerinin haberini verdik.
Avrupa Birliği verilerine göre 2021 yılında 20.525 kişinin aşıdan öldüğünü yazdık.
ABD’de mMRA teknolojisini bulan Dr. Robert Malone’nin Washington Times’ta şöyle yazdığını da yazdık:
Gerçek bilim, ne kadar çok aşı yaparsanız, aşıya dirençli mutasyonlar üretme ihtimalinizin o kadar yüksek olduğunu söyler. Bu nedenle, aşılanmış olanların mutasyonlara yakalanma olasıllığı daha yüksektir. Başka bir deyişle, aşılanan insan sayısını en aza indirmek, en savunmasız kişileri korumanın en iyi yoludur.
Bizde ise başta Mehmet Ceyhan olmak üzere birçok tıp profesörü, “Yetmez! Daha çok insan aşı olsun! Toplumun en az yüzde 80’i mutlaka aşılanmalıdır.” diye televizyonlarda bas bas bağırıyorlardı.
Biz bu doğruları diğer insanlardan daha akıllı olduğumuzdan dolayı yazmadık.
Biz emperyalizmin, küreselciliğin, ilaç şirketlerinin niteliğini iyi bildiğimizden, Dünya Sağlık Örgütü denilen kurumun ilaç şirketleri ve dünyayı yöneten bir avuç zenginin oyuncağı, maskarası olduğu gerçeğinden haberimiz olduğu için yazdık.
O günlerden bu günlere geldiğimizde, beni bu yazıyı yazmaya yönelten düşünce, doğruyu başkalarından önce görme ve bundan bir övünç payı çıkarma isteği değildir.
25 Eylül 2021 tarihli yazımda Cumhuriyet gazetesinden Elçin Poyrazlar’ın ve Evrensel’den Mustafa Yalçıner’in yazılarından alıntılar yapmıştım.
Bu yazarlarımız, aşılamaya karşı çıkanları ağır bir dille eleştirmişlerdi.
Medya eliyle kitleler terörize edildiği koşullarda, Türkiye’nin solcuları, marksistleri bu uluslararası kapitalist çetenin kampanyasının bir parçası oldular ve kitleleri ikna etmede rol üstlendiler.
Solculardan beklenmez ama kendini komünist diye tanımlayan kişi ve örgütler global çetenin çirkin yüzünü neden göremediler?
Komünist kurumlar ve önder konumdakiler kapitalizmin, emperyalizmin karşıtını üretme,ve onu teşhir etme diye bir sorunu yok mudur?
Elbette vardır…
Yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada solcular küreselleşmecilerin, ilaç şirketlerinin yanında yer aldılar.
Kapitalizme karşı tavır geliştirme şöyle dursun, onun bir operasyon aparatı olanlar nasıl devrim yapıp onu yaşatacaklar?
Küreselleşme süreci ile dünyadaki sol akımlar, partiler, sistemin basit bir üreticileri haline dönüştüler. Küreselleşmecilerin düşünce kuruluşlarında üretilen siyasal tezler, sol partiler, örgütler tarafından savunuluyor.
Bugün sol, kapitalist çetenin basit bir oyuncağına dönüşmüştür.
Solcuların, aşı konusunda Abdurrahman Dilipak kadar bile bir tavır alamamalarının nedeni de budur.