Erken seçimin konuşulduğu bugünlerde Millet Cephesi’nin altılı masa ortağı Gelecek Partisi, Diyarbakır’da “Demokratik Geleceğimizin İnşası: Kürt Meselesi” adlı bir çalıştay düzenledi.
Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, toplantıda yaptığı konuşmada “Kürt Meselesi” ile ilgili görüş ve önerilerini sundu.
En sonda söyleyeceğim cümleleri en başta söyleyerek bu yazıda farklı bir yöntem uygulayayım.
‘Ahmet Davutoğlu’nun siyasal demeçleri ve Gelecek Partisi’nin programı incelendiğinde bu oluşumun emperyalizmin, siyonizmin Türkiye ile ilgili planlarıyla bütünüyle uyumlu olduğu görülecektir.
Ahmet Davutoğlu, emperyalizmin ve siyonizmin Türkiye temsilcilerinden biridir.
Bağlı bulunduğu Batı merkezlerine verdiği hizmetler karşılığında efendilerinden hak ettiği övgüyü de her zaman almıştır.
CIA Türkiye şeflerinden Graham Fuller, yazdığı “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” adlı kitabında Davutoğlu’nu yere göğe sığdıramıyordu. Eskimiş olan Kemalist (!) rejimin yıkılıp yerine İslamcı yeni bir Türkiye’nin kurulmasında görevini layıkıyla yerine getiren Davutoğlu’na övgüler düzülüyordu.
Davutoğlu, AKP içinde aldığı görevlerde emperyalizmin ve siyonizmin bölge çıkarlarına hizmet etti.
Başbakanlığı döneminde Suriye’nin kuzeyindeki Arapları Türkiye’ye getirerek Suriye’deki PKK devletine alan açan da Türkiye’nin başına mülteci belasını saran da odur.
Emperyalist çevreler bu hizmeti karşılıksız bırakmadılar ve 2012 yılında Time dergisinin oluşturduğu, ‘Dünyada Etkili, güçlü 100 İsim’ listesine Ahmet Davutoğlu’nu ve Ali Babacan’ı alarak ödüllendirdiler.
Batı emperyalizmi, yüz yıl önce Türklerin dünyanın merkezi yerinde bir ulus devlet kurmasını bir türlü kabullenemedi ve Mustafa Kemal Atatürk’ü, onun siyasal çözümlemelerini Türk ulusunun bilincinden silmeye gayret etti. 1938’den sonra Batı kapitalizminin hegemonyasına giren Türkiye’de siyasal partiler ve NATO’ya bağlı generaller, Atatürk’ün adını istismar ederek iktidarlarını sürdürdüler. Yapılan her Amerikancı askeri darbenin hedefi Atatürkçü (!) bir yönetim kurmaktı. Son olarak 15 Temmuz’daki FETÖ darbesinin yönetim biriminin adı Atatürk’ü hatırlatan: “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh Konseyi’ydi.
Bugün de Atatürkçülük ve Cumhuriyet Devrimi, Türkiye’deki işbirlikçi çevreler tarafından istismar edilmektedir.
Şu son yirmi yıl içinde yaşadığımız siyasal tecrübelerin sonunda Cumhuriyet Devriminin Türk toplumu açısından değeri ve anlamı bir kez daha net olarak ortaya çıkmıştır. Halkın dini duygularını istismar ederek iktidara gelen dinci çevreler arkalarında bir enkaz bıraktılar. Bu topluma Müslümanlık adına her türlü kötülüğü yaptılar. “Güzel ahlak, manevi değerler” nutukları, yapılan hırsızlıkları, talanı perdeleme görevini gördü. Şimdi ise bu lafları ağızlarına almaya bile cesaret edemiyorlar.
Her bakımdan çözülme, dağılma ve kokuşmanın yaşandığı bugünlerde insanlarımızın sarılacağı Atatürk’den başka bir lider yok!
Ahmet Davutoğlu, Diyarbakır’daki çalıştayda 10 maddelik bir metni kamuoyuna sundu. Musa’nın 10 emri gibi Davutoğlu da – Musa’nın dininden olduğu için olsa gerek- siyonizmin 10 emrini Türkiye’ye duyurdu.
ABD eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un sevgili “Davu”su, birinci sıraya “Yeni Bir Zihniyet” başlığı altında hedef tahtasına Türk Devrimini ve onun önderi M. Kemal Atatürk’ü koymuş. Durmadan ateş ediyor.
Kürt Meselesini ortaya çıkaran anti- demokratik zihniyet ve politikalar, birçok medeniyete ev sahipliği yapan bu toprakların mayasına da asırlarca bir arada yaşamış milletimizin tarihsel hafızasına da yabancıdır. Yaşanan ağır travmaların etkisiyle geçen yüzyılın başında hayata geçirilen tektipleştirici, ayrımcı ve güvenlikçi otoriter paradigma, yüzyıl sonra bugün bile yüzleşmek ve çözmek zorunda olduğumuz pek çok maliyet üretmiştir. Cumhuriyetimiz 100. yılına girerken bir asır öncesine giden sorun başlıkları daha fazla varlığını sürdüremez…
www.kurdistan24.net
Emperyalizm ve siyonizm, Türkiye topraklarında laik, demokratik, çağdaş bir hukuk devleti istemiyor. Türklerin üniter ulus devleti kabul edilmiyor. “Eşitlik” maskesi adı altında her türlü etnik ve dini yapının ayrıştığı ve birbirleriyle boğazlaştığı Irak, Suriye gibi bir ülke olmamız isteniyor. Bunun sihirli reçetesi de “Sivil, özgürlükçü ve kapsayıcı” anayasaymış. Faşist 12 Eylül Anayasası’nın yerine federasyoncu, etnik ve dini kimlikleri anayasal güvence altına alan ve Türk ulusunu anayasadan çıkaran bir anayasa isteniyor.
Ayrıca anadilde eğitim hararetli bir biçimde savunuluyor.
Her zaman belirttik; bir ülkede anadilde eğitim, ayrılmanın bir şartı olarak savunulan bir taleptir. Dünyanın hiçbir ülkesinde resmi dilin dışında bir etnik grubun diliyle eğitim verilemez. Verildiği koşullarda ayrılık ve bölünme kaçınılmazdır.
Anadilde eğitim talebinin insan haklarıyla da bir ilgisi yoktur.
Bu yalanla ve safsatayla Türkiye solu ve Atatürkçüler 60 yıldır uyutuluyor ve kandırılıyor.
Davutoğlu, Kürtler adına coştukça coşuyor. Türkiye toprakları içinde yaşayan Kürtlere “haklarını” verdikten sonra sınır ötesinde yaşayan Kürtlere de haklarını dağıtıyor.
…Sınır ötesinde yaşayan Kürtlerin geleceği ne emperyalist güçlerin ne de terör örgütlerinin insafına terk edilemez. Türkiye olarak sorumluluğumuz ve görevimiz sınırlarımızın dışındaki Kürtleri tehdit olarak görmek yerine bütün diğer soydaşlarımız gibi Kürtlerin de bulundukları ülkenin onurlu ve eşit vatandaşları olmalarına katkı sunmaktır…
Davutoğlu gibi tescilli bir emperyalizmin işbirlikçisi olan kişinin “emperyalist güçler” lafları ağzına hiç yakışmıyor. O emperyalizme karşı çıkarmış gibi yaparak onların programını savunuyor. Kürtçülükte HDP ile yarışıyor. “Dört parça Kürdistan” tezlerine yumuşak olarak destek veriyor.
Davutoğlu ve onun Gelecek Partisi, ortaya koyduğu 10 maddelik siyasal talepleriyle emperyalizmin ve siyonizmin ekmeğine yağ sürüyor.
Yirmi yıllık AKP iktidarı, Türkiye’yi karanlığa, açlığa, ve küresel güçlerin yağmasına tutsak etti. AKP’nin kollarımıza taktığı zincirlerden kurtulmak istiyoruz. AKP’nin karşıtı ve milletin kurtarıcısı olarak Millet Cephesi oluşturuldu. Aslında bu oluşuma yakından bakıldığında bu oluşumun AKP’nin ipliğinden dokunduğu görülecektir.
Millet Cephesi ile Cumhur Cephesi siyasal tezler olarak aynı şeyleri savunuyorlar.
İstedikleri anayasanın içeriği birebir aynıdır.
Her iki cephe de federasyoncudur.
Her ikisi de Cumhuriyet devriminin ve Atatürk’ün karşıtıdır.
Her ikisi de etnik milliyetçi ve ümmetçidir.
Her iki cephe de esastan Türk ulusuna karşı olup Türk ulusunun Anadolu coğrafyasından kökünün kazınması için küresel güçlerle işbirliği içindedirler.
Farklılıkları ise sadece ayrıntıdan ibarettir.
Altılı masanın önemli bileşenlerinden Kılıçdaroğlu, Davutoğlu, Babacan, Akşener aynı siyasal reçeteyi savunuyorlar. Ve tümü de ABD’ye, AB’ye bağımlıdırlar. Onlara danışmadan ve izin almadan hiçbir siyasal adım atamazlar. Yazdıkları 42 sayfalık program metnini kamuoyuna duyurmadan önce AB elçilerinin onayına göndermeleri de bu söylediklerimizin bir kanıtıdır.
Türkiye seçim platformuna bu iki karşıt ama her şeyleriyle birbirlerine benzeyen yumurta ikizleriyle giriyor.
Ortada tutmamızı istedikleri bir değnek var.
Değneğin ne tarafından tutarsak tutalım ellerimiz kirlenecek ve büyük hayal kırıklıkları yaşayacağız.
Emperyalizm, bir ülkeyi ahtapot gibi sardığında, o ülkenin siyasal iktidarını da muhalefetini de belirler.
İşte içinde debelendiğimiz gerçek de tam olarak budur.