Son günlerde dolarla yatıp dolarla kalkıyoruz.
Cumhurun başı faiz konusunda o bilinen tezlerini savundukça dolar fırlıyor TL de yere çakılınca zam yağmuru altında kalan vatandaşlar ne yapacaklarını bilemez halde kendilerini koruyacak bir saçak altı arıyorlar.
Oy oranı 15-20 yıldan beri 20- 24 arasında gezinen CHP’ninülkede tencereler kaynamayınca oy oranı biraz harekete geçti. Son kamuoyu araştırmaları sonuçlarına göre de Millet İttifakı’nın oy oranının Cumhur İttifakı’nı geride bıraktığı görülüyor.
Bildiğiniz gibi büyük iddialarla iktidara taşınan dinci iktidarın uygulamaları ile vatandaşlar iyice yoksullaşırken ülkenin en önemli işletmeleri satıldı ve yağmalandı. Yabancı finans kesimlerinden alınan borç paralar betona yatırılarak toprağa gömüldü ve bu arada bazı çevreler, yeni dönemin en zenginleri listesinde yerlerini aldılar.
Uygulanan borç ekonomisi ile bir yandan devlet borçlanırken vatandaş da kredi kartı borçlusu olarak kendini güvende hissedeceği, krizin fırtınalarını atlatacağı bir liman aramaya başladı. Daha önceki yıllarda alınan düşük faizli kredilerin piyasaya aktarıldığı dönemde vatandaşlar para kazandığı, ihtiyaçlarını satın alabildiği oranda politikacıların ne dedikleriyle pek fazla ilgilenmiyorlardı. Haberleşme tekelini elinde bulunduran iktidarın etkisiyle muhalefetin söylemlerine karşı kayıtsız kalıyorlardı.
Ama şimdi işler değişti.
Deniz bitti.
Borç ekonomisi tıkandı ve sistem iflas etti.
Vatandaşlar eskisi gibi yaşayamaz ve para harcayamaz duruma düşünce son zamanlarda muhalefetin söylediklerine kulak kabartmaya başladılar.
AKP, ülkeyi eskisi gibi rahat yönetemez ve ülke gündemini belirleyemez duruma düştü. Muhalefet partileri ise güçlenmeye başladılar.
Nesnel koşullardan kaynaklanan rüzgarı arkasına alan muhalefet partileri, 20 ay sonra yapılacak seçimin erkene alınması için şimdi bastırıyorlar.
Yalnız önümüzdeki dönemde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin bundan önce yapılmış olan seçimlerden farklı olan bazı özellikleri var.
AKP’nin eski rejimi tasfiye ederek yani bir devlet kurma misyonuyla görevli olduğunu ve diğer partilerden farklı özellikler taşıdığını yaşadığımız 19 yıllık süreçte yaşayarak gördük. Bu süre içinde tek adam yönetimiyle toplumsal hayat dinselleştirildi ve yapılan devlet faaliyetlerinin sorgulanmadığı bir yönetim anlayışı hayata geçirildi.
Eski dönemin bütün değerlerine ve kavramlarına karşı büyük bir savaş başlatıldı.
“Tekçi olan ulus devletin tüm uygulamaları” sorgulanıp mahkum edildi.
“Tek Parti Dönemi” ve onun kurucu önderi Atatürk yıpratılmaya çalışıldı.
Türk ulusunun yaklaşık 100 yıl önce ulus temelli bir devlet kurmasını o dönemin Batılı güç merkezleri hiçbir zaman kabullenemediler ve ilk 15 yılda 28 ayaklanma çıkararak yıkmaya çalıştılar. Bu çelmeleme, engelleme çabalarına rağmen Kemalist rejim olağanüstü başarılara imza attı.
Atatürk’ün ölmesi ile Kemalist kadroların yönetimden tasfiye edilmesine rağmen devlet iskelet olarak uzun süre emperyalistlerin yönlendirmeleriyle varlığını bu günlere kadar sürdürdü. Artık yüz yılın dolduğu bu günlerde uluslararası kapitalizm, Türkiye’nin eski özelliklerinden tümüyle arınmış biçimde yola devam etmesini dayatıyor.
Daha AKP’nin ortada olmadığı 1998’lerde yapılan uluslararası toplantılarda Türkiye’den,Türkiye İslam Cumhuriyeti” adı ile hitap ediyorlar ve CIA ajanları “Yeni Türkiye” kitapları yazıyorlardı.
Amerikalı oyun kurucuların senaryosuna göre söyledikleri her şey bir bir gerçekleşti.
Şimdi İstanbul’un başkent olacağı yeni bir bölgesel federal devlet kuruluyor.
Tüm hazırlıklar yapıldı.
İstanbul, dünyanın önde gelen finans merkezlerinden biri olacak
Dünyanın önde gelen finans kurumları şubelerini İstanbul’da açmaya başladılar.
TC. Merkez Bankası da İstanbul’a taşınıyor.
AKP ve tüm partiler yeni anayasa yazma konusunda anlaştılar ve yeni anayasadan Türk’e ait tüm unsurların temizlenmesi(!) konusunda hemfikir oldular.
Küresel sistem Türkiye’de istediği değişiklikleri yapabilmesi için önce siyaseti dizayn etti.
Kaset operasyonları, satın alma, susturma operasyonları ile siyaset şekillendirildi.
Kitle örgütleri yöneticilerinin beyinleri, AB fonları ile düzenlenen toplantılarda formatlandı.
Sağ, sol, milliyetçi, Atatürkçü ve etnik bölücü çevrelerin bir çoğu ajanlaştırıldı.
Çok farklı siyasi kesimlerden olan insanların , eski rejimin kalıntılarının ortadan kaldırma konusunda ayni şeyleri öne sürmeleri, bizim öne sürdüğümüz tezin haklılığını kuvvetlendiriyor.
İlan edilen ve çok anlamlar yüklenen 2023’ e sona doğru koşar adımlarla gidiyoruz.
Aklı başında herkes, AKP’nin 2023’te Hilafet ilan edeceğini ve yeni bir devlet kuracağını öne sürerek bu temelde yapılan hazırlıkları sıralıyorlar.
Yalnız, yeni rejim ilan edilmeden önce mutlaka yapılması gereken çok önemli bir iş var. Yenisini kurmadan önce eski rejimin, vicdanlarda mahkum edilerek insanların yeni kurulacak rejime kazanılması gerekiyor.
Bu temelde AKP’nin yaptığı tüm ideolojik saldırıları pek bir işe yaramadı.
Bunca çabaya karşı Atatürk sevgisi ve Cumhuriyet düşüncesi bir türlü yıkılamadı.
AKP’nin etkileyemediği kalan %50’lik kesimin de yeni kurulacak rejime mutlaka kazanılması görevi ortada duruyor.
İşte bu aşamada küresel güçler tarafından sol ve Atatürkçü(!) önderler siyaset tahtasında öne sürüldü.
Durduk yerde Kılıçdaroğlu bir konuştu, herkes şaşırdı.
Yaşanan ekonomik krizden bunalan insanlar, Kılıçdaroğlu’nun zamansız “helalleşme” kampanyasına pek bir anlam veremediler.
Oysa tam zamanında söylenmesi gereken sözlerdi onlar.
Kılıçdaroğlu ve ekibi bilerek sapla samanı karıştırarak tren kazasında ölenle, Soma işçilerini, Türban takanla, ezilen(!) Yahudileri, Kürtleri, Deniz Gezmişleri bir arada saydı.
Kılıçdaroğlu listesinde yer alan; Gezi direnişinde ölenlerin, Deniz Gezmişlerin, Soma işçilerinin, Tren kazasında canından olanların, Sivas’ta yakılanların, Maraş’ta kurşuna dizilenlerin bir dolgu malzemesinden öteye bir anlamları yok.
Küresel sistem, Türk ulusunun 100 yıl önce ulus devlet kurarak hata yaptığını tescil ettirmek istiyor.
Bu “yapay ulus devletin” Kürtlere, Ermenilere, Yahudilere, Rumlara, Müslümanlara karşı zulüm uyguladığı ve soykırım suçu işlediğini cümle aleme ilan etmek istiyor.
Bu yüzden önümüzdeki süreç içinde 2023’e yaklaştıkçabol bol Türklerin soykırımcı, katil, barbar bir ulus olduğu suçlamalarını okuyacağız ve duyacağız.
Yeni rejimin kurucu unsurları, eski rejimin tüm değerlerini yerle bir etmek istiyorlar.
Son günlerde küresel sistemin beyin yıkama kurumu olan Netflix’te Kulüp adlı bir dizi film oynuyor.
Dizide Varlık Vergisi mağduru(!) Yahudilerin çektikleri acılar ele alınarak tek parti yönetimi CHP suçlanıyor.
Pası alan Kılıçdaroğlu, “Varlık vergisiyle inim inim inletilen Yahudilerin” acılarına ortak olarak helalleşme seferine çıktı.
Başında bulunduğu CHP ve önderlerini hedef aldı.
Aslında küresel sistemi gayet iyi bilen ve onların neler isteyebileceklerini tahmin eden Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun izleyeceği yol haritasını daha üç yıl önce çizmişti. 2019 yılında Necip Fazıl Kısakürek Ödül Töreni’nde Erdoğan şöyle diyordu:
Tek parti CHP’sine ait dönemde objektif bir şekilde tüm boyutlarıyla araştırılması gereken karanlık noktalar bulunuyor. Elbette bunu öncelikle yapması gereken ana muhalefet partisi CHP’nin bizatihi ta kendisidir. Dikkat ederseniz bu tartışmalar gündeme geldiğinde hemen derin bir sessizliğe bürünüyorlar. Açıkçası, CHP’nin artık bu millete kendi tarihiyle ilgili kapsamlı bir samimi bir özeleştiri vermesi şarttır. İskilipli Atıf Hoca’nın idamından Dersim olaylarına, Türkçe ezan zulmünden 27 Mayıs darbesindeki rolüne kadar, pek çok üzücü hadisede CHP kendi tarihiyle yüzleşme cesareti gösterememiştir. Dersimli olan zat da bunu açıkça ortaya koyamamıştır. CHP’nin bir an önce milletin karşısına bu ülkeye yaşattıkları için ya özür dilemesi ya da üzücü olaylardaki rolleri için pişmanlık duyduğunu millete söylemesi gerekiyor. Türkiye’nin geleceği için milletimizin kalbinde kabuk bağlayan yaraların tekrar tekrar kanatılmaması için biz bu tavrı gerekli görüyoruz. CHP yönetimi geçmişleriyle yüzleşene, darbeler, katliamlar, yasaklar, idamlar ve kanlı sokak olaylarındaki rollerini cesaretle açıklayana kadar peşlerini bırakmayacağız.
Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/melih-asik/ilham-kaynagi-6644296
Kılıçdaroğlu ve ekibi, “helalleşme” eylemlerini Varlık Vergisi’nin çıktığı 1942 yılı ile sınırlı tutmuşlar. Daha gerilere gitmeyi şimdilik kendilerine zarar vereceğinden olsa gerek buna cesaret edemediler. Ama hiç kuşkunuz olmasın koşullar olgunlaştığında, Atatürkçü parti tabanının beyinleri biraz daha süngerleştiğinde masaya Atatürk’ü de yatıracaklar.
HDP’liler, liberaller ve çakma solcular uzun zamandan beri üstlerine düşen görevleri başarıyla yerine getiriyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu suçlamaya başlayınca destek hemen HDP’den geldi. Demirtaş, “Geçmiş hatalarımızla samimi, dürüst ve cesur bir şekilde yüzleşip karşılıklı helalleşmeden hiçbir sorunumuzu kalıcı olarak çözemeyiz. Bu nedenle, Cumhuriyetin kurucu partisi CHP’nin Genel Başkanı sıfatıyla yapılmış bu açıklama tarihi önemdedir ve güç verilmesi gereken ciddi bir adımdır.” diyerek destek çağrısında bulundu. Selo ister de destekçileri dururlar mı? Hemen harekete geçip yazıları döşediler.
Halk TV, KRT ve TELE1’İN yorumcuları Kılıçdaroğlu’nu can-ı gönülden desteklediler.
Yalnız TELE1’in sahibi ve yorumcusu Merdan Yanardağ’ın aklı, Kılıçdaroğlu’nun Deniz Gezmişlerle, Sivas mağdurlarıyla, 28 Şubat’ın mağdurları(!) türbanlı bacılarla yan yana anmasını bir türlü almadı ve isyan etti. Merdan Yanardağ, başlatılan bu operasyonda asıl hedefe oturtulanların Atatürk Döneminin ve Cumhuriyet’in olduğu gerçeğini bir türlü görmek istemiyor. Ben “18 Dakika” program konuşmacılarının bu kadar cahil ve siyasi kör olduklarına inanmıyorum. Anlaşılan onlar da, oynanan bu oyunun mızmız solcuları rolünü üstlenmişler.
Günlük gazetelerden Sözcü, Cumhuriyet, Birgün ve Evrensel yazarları Ana Muhalefet Partisi liderinin açıklamalarını desteklediler. İçlerinden bazıları Merdan Bey gibi yalnızca listedeki bazı ad ve olaylara itiraz ettiler.
t24’te Oya Baydar, bazı devletlerin vatandaşlarına karşı suç işlediğini söyledikten sonra sözü Türkiye’ye getirerek 1915 Ermeni Tehciri, 1937 – 38 Dersim Harekâtı, Varlık Vergisi, 6- 7 Eylül Olayları’nda insanların çok acı çektiklerini söyleyerek Cumhuriyetin Alevilere, Kürtlere, Süryanilere, Ezidilere, Yahudilere,Rumlara, Ermenilere ve Müslümanlara karşı zulüm uyguladığını öne sürerek helalleşme yerine “yüzleşme” istiyor.
Adlarını andığım bu yazarlar içinde samimi olarak düşüncelerini net olarak açıklayanların en başında Serbestiyet yazarı Nesi Altaras geliyor. “Tabii helalleşelim: Özür, tazmin, hafıza” adlı 18 Kasım 2021 tarihli yazısında o da Oya Baydar gibi Cumhuriyetin mağdur ettiği kesimleri sıraladıktan sonra bu olaylarla yüzleşilmesi gerektiğini söyleyerek mağdur olan bu kesimlere devletin maddi tazminat ödemesi gerektiğini öne sürüyor. Tazmin edilecek paraların “Azınlık okullarının fonlanmasında” kullanılmasını öneriyor. Ayrıca baskı görerek yurt dışına gidenlerin çocuklarına vatandaşlık haklarının tanınmasını, el konulan mallarının kendilerine iade edilmesini istiyor. Yazarımız bu tür utanç verici olayların yaşanmaması için Milli Eğitim Müfredatına bu olayları doğru şekilde anlatan bilgilerin yazılmasını istedikten sonra Şehirlerin alanlarına insanların gördüklerinde geçmiş tarihlerinden utanacakları anıtların dikilmesini istiyor ve bu konuda cesur adımlar atması için CHP’ye görev veriyor.
Sayın Yazar gönlünü hoş tutsun. CHP’nin kaset operasyonu ile getirilen yöneticileri bu konuda ne gerekiyorsa onları fazlasıyla yerine getirecekler. Ama bu çok önemli işleri yaparken ölüm uykusuna yatmış Atatürkçülerin uyandırılmaması süreç açısından çok önemlidir.
Liberal, Fetöcü, Ermeni ve Kürt milliyetçilerinin her gün televizyon kanallarındaki yorumlarıyla beyinleri yıkandığından bizim Atatürkçülerimizin şeriatçılardan önce Atatürk’e saldırdıklarını önümüzdeki dönemde görürsek hiç şaşırmayalım.
Yüz yıldır oynanan oyunun sonuna doğru yaklaştık. Final sahnesini seyrederken birçok sürprizle karşılaşacak ve çok şaşıracağız.
Devrim ve karşı devrimlerin tartışılmaz bir kuralıdır; eski devlet yıkılırken ortalık toz duman olur ve memleket karışır ve ortalık sakinleşince de süreci kontrol eden güçler yeni devletin niteliğini belirlerler. Tüm dünyada eski yıkılırken ve yeni bir devlet kurulurken her yerde her zaman böyle olmuştur.
Kültürel, siyasi yönden eskinin değerleri yerle bir edilir.
Eski rejimin siyasi liderlerinin heykelleri organize edilmiş kalabalıklar eliyle yıkılır.
Rusya’da, Doğu Avrupa’da, Irak’ta, Libya’da her yerde böyle oldu.
Türkiye kaç yıldır Başkanlık Sistemi ile yönetiliyor.
Başkanlık sisteminin olmazsa olmazı federal sistemdir.
Federal sistemin kurulmasını tüm partiler destekliyorlar.
Federal sistemde ulus yoktur. Ulusun yerini alan etnik gruplar ve cemaatler vardır.
Etnik grupların, cemaatlerin egemen olduğu yerde çok kültürlülük ve çoklu hukuk vardır.
Çoklu hukukun ve ayrışmış parçalanmış bir toplumda din egemen olarak bilimi ve laikliği kovar.
Laikliğin, aydınlanmanın, bilimin kovulduğu yer, kısa zamanda Afganistanlaşır.
Türkiye, son yıllarda küresel çete eliyle bu çıkmazın içine sokuluyor.
Ne yazık ki bu gidilen yolun çıkmaz olduğunu anlatacak ne bir parti, ne de bir çevre var.
Ortalık; Atatürk maskeli Atatürk düşmanlarıyla, emperyalizmin işbirlikçisi çakma solcularla, NATO’dan emir alan Türk Milliyetçileri ve etnik bölücülerle dolu.
İnsanlar medyadan öğrenerek ve etkilenerek bu grupların etki alanına giriyorlar ve kendilerinin olmayan bir kavganın taraftarları oluyorlar.
Edilen bu kavgada ister Cumhur İttifakı kazansın ya da Millet İttifakı kazansın sonuçta kaybeden ve acı çekecek olan milyonlarca insanımız olacaktır.