ABD eski başkanı Donald Trump, 2019 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “ABD eşcinselliğin suç olmaktan çıkarılması için diğer uluslarla birlikte çalışmaktadır. Cinsel yönelimlerine göre bireyleri cezalandıran, hapse atan, infaz eden ülkelerdeki LGBTQ insanlarıyla dayanışma içindeyiz.” dedi.
Donald Trump’ı “manyak, aptal, faşist” gibi sıfatlarla suçlayan Demokrat Başkan Joe Biden, yönetime geldikten sonra imzaladığı muhtırayla ABD’nin dış misyonlarından bulundukları ülkelerdeki lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel ve interseksüel karşıtı politikalarla daha sıkı mücadele etmelerini istedi. Biden ayrıca LGBTQİ toplumuna karşı şiddet ve ayrımcılık hususunun insan haklarına ilişkin yıllık raporlarda yer alması için Dışişleri Bakanlığına direktif vererek yetkili mercilerden LGBTQİ haklarını ihlal eden hükümetlere karşı ekonomik yaptırım veya vize kısıtlaması gibi tüm diplomatik araçları göz önünde bulundurmalarını istedi.
Görevi alan İstanbul’un İstinye semtindeki ABD elçilik görevlileri, elçilik binasına dev bir LGBT bayrağı asarak kararlılık gösterisinde bulundular.
GöreGösteri dedim de, ABD’de yapılan son başkanlık seçimine ait bir fotoğraf gözümün önüne geldi. Biden’in yardımcısı Kamala Harris, elindeki bayrağı ile LGBT’nin yanında olduğunu seçim kampanyasında göstermişti.
Avrupa kıtasında ise Avrupa Parlamentosu (AB), Avrupa Birliği’niLGBT+ bireyler çin “özgürlük alanı” ilan etti. Avrupa Parlamentosunda bu karar 141’e karşı 492 oyla alındı, 46 üye çekimser oy kullandı.
Amerika’da, Avrupa’da bunlar olurken “Küçük Amerika” olan Türkiye’nin bu “özgürlük” hareketinden uzak kalamayacağı gün gibi ortadadır.
CHP’nin başına oturtulan karşı devrimci ekip, aynı Avrupa’lı, Amerika’lı dostları gibi o çok renkli bayrağı sahiplendi. En çok da CHP’li belediyeler bu işin öncülüğünü yapıyorlar. Doğudan batıya, kuzeyden güneye ülkedeki tüm CHP’li belediyeler yıl dönümlerini hiç unutmuyorlar.
İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer, bayrağı tutarak poz vermiş.
Eğitim Emekçilerinin Sendikası Eğitim – Sen, Mardin’den sesleniyor. Çocukları LGBT kaydırağında kaydırarak reddiyeler düzüyor. Çocuklar çeşitli cinsel kimlikler üstünde oynarlarken ne kadar da şen ve mutlu görünüyorlar.
Artık olay erişkinlerin talepleri boyutunu aşarak çocuklara kadar indi. CHP’nin Şişli ve Kadıköy Belediyeleri 23 Nisan günü Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda bir afiş hazırlayıp paylaşmışlar. CHP’nin LGBT destekçileri, farklı cinsel eğilimli çocukların olduğunu 23 Nisan’da öne sürerek savunuyorlar.
Aşağıda yer alan fotoğraf da Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde çekilmiş. 1968 yıllarının kızıl bayrağı gitmiş yerine LGBT bayrağı gelmiş. Eskinin devrimci teyzeleri, amcaları bu fotoğrafa bakınca neler hissediyorlar acaba?
İçimden bir ses, “Kızım! Bu gençlik denen kesim var ya çok kaypaktır. Bunların devrimciliği saman alevi gibi çok kısa olur. Üniversitede herkes devrimci olur. Okul bitince solculuk da kalmaz, herkes düzene ayak uydurur. Sen bakma onlara…” diye durmadan konuşuyor.
İçimden gelen sesi nasıl bastırırım diye düşünürken birden aklıma komünistler geldi. Hah dedim kendi kendime… CHP, belediyeler, sendikalar, gençlik gibi düzene ayak uydurmayan, kapitalizme karşı amansız bir mücadele içine girmiş komünistler var. Diğer sol partiler bir yana, adıyla da komünist olan bayrağında orak – çekiç olan Türkiye Komünist Partisi (TKP)’nin külliyatına baktım. TKP belgelerinde şu satırları okudum:
…Atılım Kongresi sonrası kurulan Komünist Parti, alınan bu kararı yaşama geçirmek üzere Komünist LGBT’ler adı altında, dışa dönük yeni bir çalışma başlattı. Komünist LGBT’ler çalışması, Türkiye’deki ve bölgemizdeki komünist örgütler içerisinde bir ilki ifade ediyor. LGBT kurtuluş mücadelesini simgeleyen gökkuşağı bayrağı ile uluslararası komünist hareketin simgesi olan orak – çekici aynı bayrakta buluşturan simgemiz ise, tarihsel bir anlam ve misyon taşıyor….
https://gelenek.org/tkp-lgbt-komisyonu-calisma-raporu/
Aşk olsun bizim bu komünistlere… Can Yücel, Deniz Gezmiş için “Aşk olsun sana be çocuk, aşk olsun!” diyor ya… Deniz Gezmiş’ten sonra bu seslenişi, bizim memleketin komünistleri analarının ak sütü gibi hak ediyorlar. Dile kolay, bizim memlekette hatta bölgede ilk olarak LGBT bayrağı ile komünist hareketin orak – çekiçli kızıl bayrağı buluşturmuşlar. Tarihte bir ilki başaran TKP, anlamlı ve misyon yüklü hareketleriyle devrimin(!) öncüsü olduğunu kanıtlıyor.
Yalnız benim aklıma bir şey takıldı.
Komünistler bildiğim kadarıyla tarihsel süreç içinde kapitalizmin kurumlarına, sembollerine karşı tutum alarak kendi tezlerini, sembollerini yaratmışlardır. LGBT hareketini yaratan güç kapitalizmdir ve LGBT bayrağı da küresel çetenin dünya bayrağıdır. Küresel bu çete, dünyanın her noktasına, her zirvesine bu bayrağı götürüp dikmek istiyor. Trump ve Biden aynı şeyleri söylüyor. Aynı bayrağa AB’li kapitalistler de sahip çıkıyor. AB’nin bu konuyla ilgili kararlarını tanımayan Macaristan ve Polonya’ya yaptırım uygulama kararıyla ülkeler tehdit ediliyor. Aynı konuda ABD de dünyanın tüm ülkelerini tehdit ederek LGBT bayrağı altında toplanılmasını tavsiye ediyor.
Nasıl oluyor da kapitalizmin yadsınması üzerine şekillenmiş bir siyasal hareket kalkıp alanlarda aynı bayrağı sallayabiliyor?
Kim, kime benzedi?
Kim, hangi siyasal programı savunuyor?
Türkiye’deki tüm sol partiler, dernekler, sendikalar Amerikan Başkanlarının salladığı küresel kapitalizmin bayrağının altında toplandılar. Bu partilerin programları incelendiğinde aynı cümlelerle LGBT’nin savunulduğu görülecektir. Başka konularla birlikte kadın ve LGBT konusundaki emperyalizmin görüşleri bu partilerin programlarında yer bulmuştur.
O yüzden Horozlu Ayna sayfalarındaki yazılarda “ Türkiye’de gerçek anlamda sol parti de Atatürkçü örgütte yoktur.” saptamasında bulunuluyor.
Ne yazık ki gerçeğimiz bu…
Bu konuda Küresel şirketler, dünyaca ünlü markalar çoktan işbaşı yaptılar bile.
Shell, Sıemens, Decatlon, Nivea, Aptamil, Zara, Bosch, Coca Cola, Starbucks, Mc. Donallds, Convers, Lego, You Tube, Uber, Mastercard, IBM, facebook, adidas, Toyota, Burger King, Google, Tıffany& Co, Bayer, Puma, Colgate, Netflix gibi binlerce marka amblemlerini gökkuşağı renginde basıp reklam yapıyorlar.
Dünyanın önde gelen bankalarından yatırım bankalarından Goldman Sachs, Londra’daki şubelerinde çalışan erkeklere ücretsiz cinsiyet değiştirme ameliyatı olanağı tanıdı.
Neden erkekten kadına değişim desteklenirken kadından erkeğe giden yol desteklenmiyor?
Bu sorunun yanıtını Birleşmiş Milletler Türkiye Dergisi’nde buluyoruz. BM Kadın Birimi Avrupa ve Orta Asya Bölge Direktörü ve Türkiye Temsilcisi Ingibjorg Gisladottir, “Erkeklerin geleneksel erkeklik algılarını sorgulaması ve kendilerine de mutluluk getirmeyen, modası geçmiş erkeklik rollerinin içinde hapsolduklarını anlamaları gerekiyor.” diyor.
Kapitalist pazarda “modası geçmiş erkek rolleri” de erkeklik de para etmiyor.
Son yıllarda Batıda ve haliyle Türkiye’de de cinsiyetsiz eğitim modası başladı. Dünyada tanınan ünlüler basına verdikleri demeçlerde çocuklarını cinsiyetsiz yetiştireceklerini söylüyorlar. Adele, Angelina Jolie ve Brad Pitt, Beyonce ve JayZ gibi ünlüler bu kervana katıldılar.
Cinsiyetsiz çocuğun nasıl yetiştirildiğini Milliyet gazetesi yazarı İdil Yazar anlatıyor.
“…Yurt dışında popüler olan bu ebeveynlik tarzına; gender – neutral parenting deniyor. Özellikle Amerika’da pek çok aile, artık çocuklarını böyle yetiştiriyor. Hatta bu akımdan dolayı, oradaki bazı eyaletlerde çocukların doğum sertifikasına kız ya da erkek yerine X yazma opsiyonu bile eklendi….”
Aynı gazeteden Mehveş Evin’de İsveç’te cinsiyetsiz anaokulunda cinsiyetsiz eğitimin nasıl yapıldığını anlatarak, “Okulu gördükten sonra gönül rahatlığıyla söyleyebilirim: Türkiye’de cinsiyetsiz bir anaokulu açılsa, oğlumu seve seve gönderirim.” diyor.
Cinsel kimlik edinememiş bir çocuk erişkin hale geldiğinde cinsel kimlikler içinde sörf yapar artık. Annesi de sörf tahtası üstünde oğlunun ( Affedersiniz yanlış söyledim X cinsel kimlikli yavrusunun) kıvraklığına bakarak gurur duyar.
Ekşi sözlük yazarı acik kahve, cinsiyetsiz bir toplumu “Genelgeçer İfadelerin Yıkıldığı Cinsiyetsiz Bir Toplum Yapısı ve Gereklilikleri” başlıklı yazısında bir bir anlatıyor.
Sayın yazarımız şöyle diyor;
… yani cinsiyetsiz toplum yapısı herkes için gereklidir. ha siz cisginder (kadın veya erkek cinsel kimliğini benimsemiş bireyler) olarak hayatınızı sürdürmek istiyorsanız kimse karışmaz size. ama sizin yaşantınız daha rahat olacak diye kimse tepesinde cinsiyet dayatmalarıyla yaşamak zorunda değil. kimse kendisine ‘bay/bayan’, ‘bey/hanım’ diye hitap edilmesini kabul etmek zorunda değil. tüm bu cinsiyetli kültür cinsel organlarımız baz alınarak oluşturulmuş. yani bir insana ‘bey efendi’ demek ile ‘penisli insan’ demek arasında temelde çok bir fark yok.
lıntıda yazım yanlışları yazarımıza ait. Sayın yazarımızın görüldüğü kadarıyla büyük harf takıntısı var.
Acikkahve rümuzlu yazar; hayalindeki, daha doğrusu küresel kapitalizmin insanlığa dayattığı yaşamda, bir giysi mağazasına gittiğinde erkek ve kadın diye ayrılmış reyonlar olmayacak ve herkes istediği kıyafeti alıp özgürce giyebilecek. Erkekler kadın, kadınlar erkek giysileri tercih edebilecek. Giyimi yüzünden kimse kınanmayacak. Alışveriş yapan kişiler sıkıştıklarında cinsiyetsiz tuvaletlere girecekler ve soyunma odalarında da cinsiyet ayrımı olmayacak. Çünkü utanma duygusu olmadığından her cinsiyetten insanlar birlikte soyunup giyinecekler. Çocuklar da cinsiyetsiz bir eğitimden geçirilecek. Kimse çocuklara “oğlum” veya “kızım” diye hitap etmeyecek. Toplumda biyolojik cinsiyete dayalı kurallar olmadığından herkes istediği cinsiyetten biriyle evlenebilecek. Evlilik kurumu cinsiyetten arındırıldığından dolayı anne ve baba da olmayacak. Anne ve baba sözcüklerinin yerini ebeveyn alacak. Ebeveynin çocukla bir kan bağının olmasının da bir önemi olmayacak. Aslında evlilik diye bir kurum da ortada kalmayacak.
Yazarımız, yazısının sonuna doğru cinsellik, cinsel yönelim bölümünde şöyle diyor:
… cinsiyetsiz bir toplum yapısının insanları da cisgenderlikten çıkartacağını ve kuirleşen (biyolojik cinsiyetle ilişkilendirilmiş cinsiyet rolünü kabul etmeyen eşcinseller, translar, biseksüeller ve bunlar gibiler kuirdir.) insanların biyolojik cinsiyetlerinin de önemsizleşeceğini düşünüyorum. bunun sonucunda cinsel yönelimler de panseksüelliğe (Karşı tarafın cinsiyetine bakmaksızın ilgi duyanlar, cinsiyet körleri…) evrilecektir. sonuçta karşınızdaki insanın biyolojik cinsiyetini ayırt edemiyor olacaksınız ki zaten birine ilgi duyuyorsanız veya seviyorsanız cinsiyetinin ne önemi var?
Parantez içindeki altı çizili bölümleri konu anlaşılsın diye ben ekledim.
Biden’den AB’ye , CHP’den TKP’ kadar tüm çevrelerin insanlığı götürmek istedikleri yer kısaca böyle bir yerdir. Daha ele almadığım birçok özellik daha var. İlerleyen günlerde bu konulara da değineceğiz.
Halka yönelik olarak televizyonlarda, konferanslara, söyledikleri şey; toplumsal cinsiyet eşitliği…
Bu kavramın içini doldururken herkesin katılabileceği kadın – erkek eşitsizliği konusunu işleyerek “toplumsal cinsiyet eşitliğini istiyoruz.” diyorlar. Böyle yaparak insanları yanıltıyorlar. Çünkü onlar da biliyorlar ki bu yazdıklarını halka da söyleseler başlarına ne geleceklerini gayet iyi biliyorlar.
Konuyla ilgili olarak araştırma yaparken Türkiye LGBTİ Birliği’nin internet sitesine de baktım. Orada ilginç bir haber – yorum yazısı gördüm.
“ Kemal Kılıçdaroğlu’ndan LGBTİ açılımı”
Haberin tarihi eski olmakla birlikte önemli. Haberde CHP’de yapılacak olan kurultay hazırlıklarının haberini verirken partinin izleyeceği politikaları da anlatıyor. Partinin LGBT örgütü ile görüştüğünün müjdesini kitlesine verirken parti meclisinde bir LGBT temsilcisinin yer alacağını yazıyor.
Haber yazısında şöyle deniliyor:
…CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Parti Meclisi’nde önemli değişikliklere gitmeye hazırlanıyor. Özellikle ulusalcı olarak bilinen isimlerin yeni yönetimde yer almaması bekleniyor. Kılıçdaroğlu, bu isimlerin yerine toplumun çeşitli kesimlerinden temsilcilere yer vererek partinin özgürlükçü ve bütünleştirici bir yapıya bürünmesini hedefliyor…. Bu doğrultuda öncelikle hem dindar hem de solcu kimliğiyle bilinen Mehmet Bekaroğlu’na teklif götürüldü. Bekaroğlu da CHP’nin teklifine sıcak bakıyor. Parti Meclisi’ne eşcinsel örgütlerinden de bir isim alınmak isteniyor. Bu doğrultuda LGBTİ örgütünden bazı isimlerle görüşülüyor….
“Özgürlükçü” Kemal Kılıçdaroğlu, LGBTİ örgütünün dediği şekilde parti içindeki “ulusalcıları” tasfiye etti. Ulusalcıların yerine kaç LGBTİ temsilcisinin Parti Meclisi’ne girdiğini haberde göremedik. Bu bilgiyi paylaşmamışlar. Basında son zamanlarda LGBTİ renklerini, amblemini kullanan şirketlerin kârlarını çok arttırdıkları haberleri çıkıyor. Eğer bu yazılanlar gerçek ise Kılıçdaroğlu da parti milletvekili listesini hazırlarken bu kesimden adayları tercih ederek, seçimde LGBT bayrakları sallayarak Tayyip’i saraydan al aşağı edebilir. Aynı zamanda Amerika’dan, AB’den övgülerin yanında bol kredi de alarak memleketi gönül huzuruyla yönetir. CHP’li belediyeler bu konuda eğitimden geçtiklerinden dolayı Genel Başkanlarının bir talimatıyla hemen harekete geçerler.
Yukarıdaki paragrafta Mehmet Bekaroğlu, “hem solcu, hem de dindar” olarak tanıtılmış. Bekaroğlu’nun dindarlığını bilemeyiz ama solculuğunu şimdiye kadar göremedik, bundan sonra göreceğimiz de yok!
Cinsellikle ilgili olarak, Cinsel Devrim ve Alfred Kinsey adlı yazımda 20. yüzyılın ortalarından itibaren cinsellik algısının kapitalist güçler eliyle nasıl değişime uğratıldığını anlatmıştım. Bu yazım da ise, LGBTİ hareketinin küresel sermaye ile olan bağlantılarını günlük hayat içinde gördüklerimizle anlatmaya gayret ettim.
Ülkemizde bazı istisnalar bir yana genellikle solun tümü LGBTİ hareketine ve onun tezlerine sıcak bakıyor. Atatürkçüler de medyada ve kitle örgütlerinde oluşturulan hegemonyaya boyun eğerek ya da bilinç eksikliğinden dolayı kabullenmiş görünüyorlar. İçinden bu gidişata olur vermeyenler ise “homofobik, ırkçı, nefret söylemi, özgürlük düşmanı” gibi sıfatlarla karşılaşmamak için susuyorlar. Kamuoyunda karşı duruş, Akit gazetesi gibi dincilerin eline kalmış. Kendini,dindar,muhafazakar gibi sıfatlarla tanımlayanların ortaya koydukları tezleri, açmazlarını 3. yazımda ele alıp değerlendirmek istiyorum.
3. yazıda görüşmek üzere…