Genel Tarih

Kafkasya’da Neler Oluyor?

Kafkasya Türkistan’a açılan kapıdır.

Tarihte Kafkasya, çok çeşitli kavimlerin geçiş ve yaşam alanı oldu. Birçok medeniyet burada filizlendi ve dünyaya yayılarak insanlığın ortak kültürel mirasını oluşturdu. Yakın dönemde ise bu bölgenin Rus Çarlığının eline geçmesiyle birlikte bölgede yaşayan halklar baskı ve zulüm gördüler. Sovyetler Birliği yönetiminde Stalin’le birlikte diğer liderlerin yönetimi, Çarlık dönemini hiç aratmadı. Sovyet döneminde rejimin ihtiyaçları için tepe tepe kullanılan bu bölgeyi Rusların terk etmeye pek niyeti yoktu. 20 Ocak 1990’da bağımsızlık isteyen, gösteri yapan Azerbaycan halkını Ruslar, tanklarla ezerek cevap veriyorlardı. Baskı yaparak, öldürerek başa çıkamayacakların anlayınca bu kez yöntem değiştirdiler. Ermenileri eğitip silahlandırarak Azerbaycan halkının üstüne sürdüler. Doğru dürüst bir ordusu olmayan ve askeri eğitim almamış insanları topraklarından sürüp, katlettiler. 1989’da Azerbaycan Halk Cephesi kuruldu. 7 Haziran 1992’de ise Ebulfez Elçibey büyük bir halk desteğiyle cumhurbaşkanı seçildi.

Ebulfez Elçibey

İlk yurt dışı gezisini Türkiye’ye yapan Elçibey, Anıt-Kabir’i ziyaretinde deftere: “ Gayrı söylenecek başka söz kalmadı. En güzelini sen söyledin; Ne mutlu Türk’üm diyene… Senin askerin Ebulfez Elçibey” diye yazmıştı. Meclis’te yaptığı konuşmada “ Azerbaycan’ın Mustafa Kemal Paşa’nın çizgisinde olacağını” söyledi. Oysa bizim devlet yetkililerimiz ve partiler, Elçibey’in Atatürk’ünü ta 10 Kasım 1938’de tarihin tozlu sayfaları içine gömmüşlerdi. Türkiye’de, 1938’den sonra Atatürk’ün görüşleri; ırkçı, faşist, saçma bulunarak Batı kapitalizminin çıkarlarına uyumlu zararsız bir Atatürkçülük şekli icat edildi. Duvarlardaki Atatürk resimleri ve boş Atatürk söylemlerine inanmak, Elçibey’in en büyük yanılgısıydı. Nitekim, Ankara’dan talep ettiği hiçbir yardımı alamadı. Yurduna eli boş dönen Elçibey’in yaklaşık iki yıl süren kısa yönetiminde:

Turgut ÖZAL, Ebulfex ELÇİBEY ve Süleyman DEMİREL
  • Azerbaycan’da Rusların Kiril alfabesi bırakılarak Latin alfabesine geçildi.
  • Türkçe konuşma-yazma zorunluluğu getirildi.
  • 1992 yılında Türkçe anayasada resmi dil oldu.
  • Bağımsız bir dış politika uygulayarak, yeni kurumuş olan Türk cumhuriyetlerin birliği için çaba harcandı.
  • Petrol ve doğal kaynakların işletilmesinde milli bir politikanın oluşması için uğraşıldı.

Mustafa Kemal Paşa’nın yolundan giden Elçibey’in iktidardan uzaklaştırılması için başkalarından önce Türkiye’deki güçler harekete geçti. Türkiye, Azerbaycan topraklarını işgal eden Ermenistan’a elektrik hatları döşeyip elektrik verdi. Alican sınır kapısı açılarak her türlü malın Ermenistan’a girişi sağlandı. Türkiye-Ermenistan hava koridoru açıldı. Ermenistan resmen tanındı. Elçibey’in isteyip alamadığı yardımlar Ermenistan’a yapıldı. Bu arada çok milliyetçi(!), Türkçü(!) Alpaslan Türkeş, Yahudi iş insanı Jak Kamhi ile Bakü petrollerinin Ermenistan üzerinden dünya pazarlarına pazarlanması için seferber olmuş Paris’te lobi faaliyetleri yapıyordu. Türkiye’de bunlar olurken Rusya boş durur mu? O da kolları sıvayarak bir yandan Ermenileri Azerbaycan üstüne sürüp katliam yaptırırken diğer yandan önemli seviyedeki devlet adamlarına bol bol Ruble dağıtarak Elçibey hükümetine karşı ayaklanmaya kışkırtıyordu. Sonunda Rusların dediği oldu. Azerbaycan’da bir karşı devrim, ayaklanmayla Elçibey yönetimi yıkıldı. Bu uluslararası tertibe; başta Rusya olmak üzere Türkiye, İran, İngiltere, ABD, Almanya’nın büyük katkıları oldu.

Azerbaycan yönetimine Kürt asıllı Haydar Aliyev getirildi. Azerbaycan Petrol Şirketi SOCAR’ın ikinci başkan yardımcılığına Yahudi asıllı Zarife Aliyeva’nın oğlu İlham Aliyev getirildi. İlham Aliyev petrol şirketinde çok başarılı(!) olunca Haydar Aliyev ölünce cumhurbaşkanlığına getirilerek ödüllendirildi. Bakü petrolleri yapılan 30 ticari anlaşmayla uluslararası şirketlerce paylaşıldı.

Haydar ALİYEV ve Zarife ALİYEVA

İngilizlerin etkili gazetelerinden Sunday Times, 26 Mart 2000 tarihli sayısında: “Azerbaycan’da 1993 yılındaki Cumhurbaşkanı Elçibey’in devrildiği darbenin arkasında İngiliz petrol şirketi BP ve ABD petrol şirketi Amaco vardı” diye yazıyordu.

Türkiye’de ise 22 Ağustos 2000 tarihinde sol(!) gazete Evrensel: “…Sözde  ‘bağımsız’ ve ‘Türkçü’ bir politika yürütmek adına Azerbaycan kaynaklarını ABD talanına açmaya başlayan Elçibey, en büyük desteği Türkiye iktidarından gördü” diyerek akıllara ziyan tespitlerde(!) bulunuyordu.

Süleyman DEMİREL

Haydar Aliyev, iktidara yerleştikten sonra 1995 yılında devlet dilini “Azerbaycan Dili” yaptı. Baba-oğul Aliyevler döneminde Rusça eğitim veren okul sayısı arttı. Rusça eğitim ve bilim dili olarak kullanılırken “Azerice” günlük konuşma diline dönüştürüldü. Azerbaycan’ın First Lady’si ve Birinci Başkan Yardımcısı Mehriban Aliyeva, Kremlin’de Rus diline ne dostluğuna katkılarından dolayı ödül verilerek onurlandırıldı(!). Aliyev de konuşmasında, ülkesindeki Rus yatırımlarının, tarihi Rusya-Azerbaycan dostluğuna katkısını överek şöyle diyordu:

Azerbaycan’da 338 okulda eğitim Rusça yapılıyor.14 devlet üniversitesinde Rusça dil bölümleri var. Rusya’da 11000 Azerbaycanlı öğrenci eğitim görüyor.”

En.kremlin.ru/events/prsidents/news/62103- 22 Kasım 2019

Rusya-Azerbaycan arasında yalnız eğitim alanında değil; ekonomik, siyasi, kültürel alanlarda da ilişkiler gelişmiş durumda. Ruslar;  Çarlık ve Sovyet dönemlerinde yönettikleri Türk cumhuriyetlerini bugünde kendi başlarına bırakmak istemiyorlar. İçlerinden devşirdikleri kişileri iktidara taşıyarak ülkeleri istedikleri doğrultuda yönlendiriyorlar. Bağımsızlık yanlısı kişileri darbe yaparak, suikast düzenleyerek etkisiz hale getiriyorlar. Rus emperyalizminin Avrasya’da ne yapmak istediğini  “Atlantik’ten Kaçarken Avrasya’da Boğulmak” adlı makalede anlattığımdan bir daha tekrarlamak istemiyorum. Konuya ilgi duyanlar adını verdiğim yazıya bir göz atabilirler.

Rusya kendi arka bahçesi gördüğü Türk cumhuriyetlerinin olduğu alanlara kimseyi sokmak istemese de Atlantikçi güçler ve Çin adı anılan bu alanlara girip yağmalamak istiyorlar. Hazar Havzası ve Türkistan bölgesinde ne olduğunu ABD’nin önemli yazarı, yol göstericisi Zbigniev Breziznki, “Büyük Satranç Tahtası” adlı kitabında Avrasya’yı; devletler, uluslar, etnik yapılar dini inançlar, kültürler ve ekonomik zenginlikler olarak inceledikten sonra şunları söylüyor:

Önümüzdeki yirmi otuz yıl içerisinde dünyanın enerji tüketimi çok büyük ölçüde artacaktır. ABD Enerji Dairesi’nin tahminlerine göre 1993 ile 2015 yılları arasında dünya enerji talebi  %50’den daha fazla artacaktır. Tüketimdeki bu artış en belirgin olarak Uzakdoğu’da olacaktır. Asya’nın ekonomik gelişiminin momentumu şimdiden yeni enerji kaynaklarının araştırılması işlenmesi yönünde büyük bir baskı yaratmıştır. Orta Asya bölgesi ve Hazar Denizi havzası, Kuveyt, Meksika Körfezi veya Kuzey Denizi’ndekileri kat kat gölgede bırakan büyüklükte doğalgaz ve petrol rezervlerine sahiptir.”


Zbigniev Breziznki – Büyük Satranç Tahtası Kitabı- Sayfa:114

Yukarıdaki paragrafta daha basit bir anlatımla, Breziznki: “Orta Asya ve Hazar çevresindeki topraklarda dünyanın en zengin enerji kaynakları var ve bu toprakların üstünde Türkler oturuyor” diyor. Bu tespitten yola çıkarak, Türkiye’de Türklüğün aşağılanmasının, faşiştlikle bir tutulmasının nedenini çok daha iyi anlıyoruz. Bize, “medeniyet kurmamış, vahşi, Vandal, göçebe kültürlü vb.” aşağılamasında bulunuyorlar. Çünkü bir insan topluluğuna aşağılık duygusu, değersizlik aşılandığında onlara her şeyi yaptırıp kabul ettirebilirsiniz. Elinde değerli ne varsa alabilirsiniz. Bu bir psikolojik savaş yöntemidir ve ülkemizde yıllardır uygulanıyor. Ülkemizde, düşünce üreten merkezler, medya tümüyle Batı’nın kontrolü altındadır. Solcusu da, sağcısı da, milliyetçisi de, etnik milliyetçisi de, Atatürkçüsü de aynı merkezlerden talimat alıyor.  Burada görevlendirilmiş mankurtlar her gün zehir saçıyorlar. Bizi ulus yapan kotlarımıza saldırarak etnik, mezhep temelli bölerek, bizi yok etmek istiyorlar. Emperyalistlerce en sevilmeyen insanlar; Atatürk, Elçibey gibi uluslararası sisteme çomak sokanlardır.

Zenginliğin olduğu bölgelerde sorunlar bitmez, gözyaşı dinmez. Bu yüzden Hazar çevresinde, Türk cumhuriyetlerinin olduğu bölgede önümüzdeki süreçte büyük kapışmalara tanık olacağız. Avrasya’ya egemen olamayan bir emperyalist ülke siyaseten tasfiye olur. Batılı Atlantik güçleri, Rusya, Çin Asya’nın ortasında konumlanmak için her türlü aracı kullanıyor. Toplumları etkilemek için sivil toplum çalışmaları adı altında adam devşirerek, turuncu devrimler kotarılıyor. Adı anılan bu devletler; etnik, dini ayrılıkları kaşıyarak siyasi yönetimler yıkılmaya çalışılıyor. Bu coğrafyada emperyalist ülkeler arasında rekabet, birbirinin kuyusunu kazma temel politikadır. İşbirliği, yardımlaşma, dostluk ise kitleleri kandırmaya dönük bir aldatmacadır.

Çin Devlet Başkanı Şi Çinping’in en önemli projesi olan Bir kuşak Bir Yol projesi, Çin’i kara, deniz ve demiryolu ile Avrupa’ya, Afrika’ya bağlamayı hedefliyor. Bu projeyi Çinli bankalar finanse ediyor. Projenin gerçekleşmesi için şimdiye değin 300 milyar dolardan fazla para harcandı. Kuzeyden giden yol; Çin, Kazakistan, Rusya üzerinden Avrupa’ya bağlanıyor. Yine Çin’den kalkan demiryolu; Hazar Denizi, Azerbaycan, Türkiye üzerinden Avrupa’ya gidiyor. Bir başka yol; Çin, İran, Ortadoğu hattı izlerken, son hat; deniz yoluyla Kızıldeniz üzerinden Afrika’ya bağlanıyor.

Çin’de üretilen mallar, ahtapotun kolları gibi uzanan yollardan hızlı bir biçimde Avrupa’ya Afrika’ya ulaştırılacak. Türkiye’yi ortada yer alan demiryolu hattı daha çok ilgilendiriyor. 498 kilometre olan, Bakü-Tiflis-Kars Kesintisiz Demiryolu Hattı Projesi tamamlandı. Çinliler, Üçüncü Boğaz Köprüsü’nü sessiz sedasız satın aldılar. “Demir İpek Yolu” diye adlandırılan projenin ne işe yaradığı şöyle açıklanıyor:

Bu demiryolu hattı Türkiye, Azerbaycan ve Türkistan bölgesini, başta ekonomik çıkarlar açısından olmak üzere, birleştirmeyi ve Çin’e kadar kesintisiz, güvenilir ve ucuz bir ulaştırma hattının tesisini amaçlamaktadır. İstanbul Boğazı’nı denizaltından geçen Marmaray ve Asya ve Avrupa’yı bağlayan  üçüncü asma köprü olan, üzerinde demiryolu barındıran Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile birlikte, Bakü- Tiflis-Kars Kesintisiz Demiryolu Projesi ile Avrupa’dan Çin’e demiryoluyla kesintisiz yük taşıması mümkün hale gelecek; böylece Avrupa ile Türkistan arasındaki yük taşımalarının önemli bir kesimi demiryoluna kaydırılabilecektir. Ayrıca Proje, Türkiye’nin tarihten aldığı kültürel ve tarihi mirası ile Kafkasya ve Türkistan’daki soydaş ülkelerle yakınlaşmasına katkı sağlayacaktır. Ekonomik olarak bakıldığında ise; BTK projesi Türkistan ve Kafkasya bölgesinin Dünyaya Türkiye üzerinden açılmasını sağlayacaktır

Jeopoliturk.org/Haber Detay/76/Baku-Tiflis-Kars-Kesintisiz-Demiryolu-Hatti-Projesi-13 Ocak 2018

Türkçü(!), milliyetçi(!) bu siteye bakılacak olursa Çinliler 300 milyar doları, sırf Türkler kardeşleriyle görüşsün, hasretlik gidersin diye harcadılar diyecek nerdeyse. Gerçek neden ise son cümlede saklı. Kafkasya ve Türkistan bölgesinin ekonomik olarak Dünya pazarlarına bağlanması düşüncesi her şeyi açıklıyor.

Türkiye’de ve Türk coğrafyasında Milliyetçilik,  Turancılık yapan yüzlerce site ve kurum var. Bunlara biraz yakından bakıldığında ezici bir çoğunluğu İsrail ve Batı kaynaklı olduğu hemen görülecektir. Tümünün amacı Türk insanını etkileyerek kendi amaçları doğrultusunda kullanmaktır.İstismar edilen yalnızca milliyetçilik midir? Hayır, amaca hizmet eden her türlü düşünce ve inanç taraflarca tepe tepe kullanılıyor. Türkçülüğü beğenmeyenlere, Türkçü-İslamcı, onu da beğenmeyenlere sadece İslamcılık pazarlanıyor. Batı emperyalizminin amaçları doğrultusunda Türkiye’deki medreselerden mezun olanlar stajlarını yapmak ve doktora tezlerini hazırlamak için Türkistan’a gönderiliyorlar. Çok yakında bu öğrencilerin kep atma törenlerini televizyonlarda, haber kanallarında seyredeceğiz.

Daha önce belirttiğim gibi her emperyalist ülkenin ve küreselci güçlerin bölgeye dönük bir planı var. Bunlar kendi aralarında bazen çatışarak, bazen de uzlaşarak yol almaya çalışıyorlar.

Çin, “Bir Kuşak Bir Yol” projesiyle Avrupa’yı, Afrika’yı ve yol üstündeki ülkeleri kendine bağımlı hale getirip ABD’yi birincilik koltuğundan indirmek istiyor. Rusya’nın geniş alanlarında yayılmak ve Türk cumhuriyetlerini yutmak istiyor. Bu konuda küreselci güçlerle işbirliği yapıyor.

ABD, ise birincilik koltuğunu Çin’e kaptırmamak ve Çin’i ablukaya alıp etkisizleştirmeye çalışıyor. Çin’in “Bir Kuşak Bir yol” projesi engellenirse, akamete uğratılırsa Çin çok ağır darbe alır. Bu yüzden ABD, Çinlilerin geçeceği yol üstünde çukurlar kazıp bombalar yerleştiriyor. Beyaz Rusya, Kırgızistan ayaklanmaları, Ermenistan-Azerbaycan çatışmalarından sonra daha birçok olaya tanık olacağız. ABD, Çin’e karşı bunları yaparken, Rusya’yı da sıkıştırıp, arka bahçedeki Türk cumhuriyetlerindeki Rus etkisini kırmaya çalışıyor. Orta Asya’da şimdiye değin “İslam” motifi kullanıldı. Önümüzdeki dönemde Türk Milliyetçiliğinin de kullanılacağının belirtileri görülmeye başlandı. Bu konuda Türkiye’de yaratılan “Yeni Osmanlı” çalışmaları güneyde ümmetçilik, doğuda ise Turancılık olarak yürütülecektir. Haritanın kendisi ne yapılacağını çok güzel anlatıyor.

RUSYA, ise içine düşürüldüğü ekonomik zorlukları aşmaya çalışırken ABD, AB ve Çin’in kendine yönelik saldırılarını geri püskürtmeye, kendi nüfuz alanlarına başka güçleri sokmamaya çalışıyor. Çin’in Avrupa’ya gidiş yolları Rus etki alanları üzerinden geçtiğinden bu kozu kimseye kaptırmadan karşı koz olarak kullanmak istiyor. Akdeniz’de AB’yi güneyden kuşatıp kendi çizgisine çekmeye çalışıyor.

İsrail’in Batılı güçlerin de yardımıyla Orta Asya’ya dönük çalışmaları var. Özellikle Türk cumhuriyetlerine özel bir ilgi gösteriyor.  Azerbaycan’daki ekonomik, askeri yatırımları dikkati çekecek ölçüde. İran’ı etkisizleştirmek, dağıtmak için İran’daki sayıları 40 milyonu bulan Türkleri ayaklanmaya kışkırtabilir. Ayrıca cihatçı, selefi örgütler içinde büyük etkisi olan İsrail, bu unsurları operasyonlarında kullanabilir.

Almanya, Fransa, İngiltere gibi ülkeleri ekleyip yazıyı biraz daha uzatsak da sonuç yine değişmez. Yukarıda yer alan güçlerin, Türkiye ve Türk cumhuriyetlerinde yaşayan insanlar için en ufak bir olumlu düşüncesi yoktur. Her biri bizi kandırıp elimizdekileri alma peşinde. Bu yüzden başkalarının bize dayattığı sokma akılla değil kendi aklımızla hareket etmeliyiz. Karanlıkta yürürken elimizde yolumuzu aydınlatan fener, Atatürkçülüktür. Bize; türlü maskeler takarak, dost gibi konuşarak yaklaşanların gerçek yüzlerini görecek akla ve gözlere sahip olamazsak sonumuz Libya ‘da, Suriye’de, Yemen’de yaşayanlar gibi olur.

Yazar hakkında

Ferit Gültekin

Yorum bırak

6  ×    =  42

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.