Son günlerde Kemal Kılıçdaroğlu Londra merkezlibir kuruluş olan Demokratik Gelişim Enstitüsü (Democratic Progress Institute)’nin bir etkinliğine katılınca yandaş medyanın diline düştü. Yandaşlar Kılıçdaroğlu’nu bölücülerle birlikte olmakla, Türkiye’ye karşı komplo kurmakla suçluyorlardı
Demokratik Gelişim Enstitüsü’nü incelediğimizde İngiliz istihbarat örgütünün kontrolünde, dünyada çatışma bölgelerine giderek çatışmaların Batı emperyalizminin çıkarları doğrultusunda çözülmesi için gayret gösteriyor. Türkiye’ye özel bir ilgi göstererek kurulduğundan bu yana Türkiye’de toplantılar düzenliyor. Bu kuruluşun toplantılarına katılmayan siyasetçi yok gibi:
Anlaşılan buradan referans almayan siyasetçinin Türkiye’de politika yapma, yükselme şansı olmuyor. Kurumun Başkanlığını Avrupa’dan bol ödüllü, Kerim Yıldız yapıyor. Danışma kurulunda, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar gibi değerli(!) şahsiyetler yer alıyor. Konuyla ilgili bir haber:
Demokratik Gelişim Enstitüsü (Democratic Progress Institute-DPI ), geçtiğimiz hafta sonu “Çatışma Ortamlarında Medyanın Rolü” başlığı altında bir toplantı düzenledi. Toplantıya AK Parti Milletvekili Mehmet Tekelioğlu, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun yanı sıra aralarında Ahmet İnsel, Sevtap Yokuş, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu, Mustafa Karaalioğlu, Bejan Matur, Yavuz Baydar, Mahmut Övür, Ergun Babahan olmak üzere çok sayıda akademisyen, gazeteci-yazar katıldı.
Milliyet.com – 30 Nisan 2012
Yukarıda yer alan habere benzeyen bir başka bir haber, aradan beş yıl geçmiş ama dostluk çok köklü.
Türkiye’nin gündemini erken seçim tartışmaları meşgul ederken geçen hafta İngiltere’nin başkenti Londra’da gerçekleşen ilginç bir toplantı basında fazla bir yer bulmadı. Sıradan bir ‘Think –Tank’ toplantısı gibi gözükse de, seçim süreci, düzenleyen kuruluş ve renkli katılımcılar dikkate alındığında akla hemen “ Kürtlerle yeni çözüm süreci mi?” sorusunu getirdi. PKK’ya yakınlığı ile bilinen ve adını “Democratic Progressive Institute” (DPI) olarak değiştiren eski “ Kurdish Human Rights Project” Direktörü Kerem Yıldız’ın organize ettiği, 11 Nisan günü düzenlenen toplantının konukları AK Parti Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız ve Eski İçişleri Bakanı Efkan Ala oldu
www.eurovizyon.cı.uk/londra – 21 Nisan 2018
Yukarıda yer alan haberlerin bize gösterdiği bazı gerçekler var. Mecliste grubu olan partilerin ortak bir programı var. O da, Türkiye’nin eyaletlere bölünerek yönetilmesi programı. Her parti bu proje doğrultusunda üstüne düşen görevleri harfiyen yerine getiriyor. Ortadoğu’da olan ve eyaletlere bölünmüş bir ülkede, kendi vergisini toplayan, mahkemeleri, güvenlik teşkilatı bayrağı olan özerk bölgelerin kaç ayda bağımsız devlete dönüşeceğini varın siz hesap edin. Bu projeyi geçmiş yılarda sağcı çevreler açıktan çok savundular.
Son yıllarda CHP’nin başına getirilen “çete”, ise eskiden sinsi sinsi yürüttükleri çalışmalarını açıktan yürütür hale geldi. Yapılan kurultay’da oybirliği ile Avrupa Birliği Özerklik Şartını kabul ettikleri gibi Şarta konulmuş olan çekinceyi kaldıracaklarını ilan ettiler. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen İmamoğlu’nun ilk ziyaret ettiği kurum Fener Patrikhanesi oldu. Çıkışta merdivenlerde: “İstanbul, Ankara’dan yönetilemez. İstanbul’a yeni bir yasa gerekli” diye konuşmuştu. Seçimin heyecanı içinde hiç kimse İmamoğlu’na “ sen ne demek istiyorsun ?” demedi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, ayrı bayrak, ayrı para çalışmaları basına yansıyınca inkar edilmeye çalışıldı. Şimdi ise biraz daha cesaretli olarak Genel Başkan düzeyinde savunuluyor.
Kılıçdaroğlu’nun özerklikle ilgili söylediklerinin Avrupa Birliği Özerklik Şartı Sözleşmesi hükümleriyle yakından uzaktan bir ilişkisi yoktur. Merkezi hükümetle yerel yönetimler arasında olan şimdiki ilişkileri anlatarak, demagoji yaparak konuyu çarpıtıyor. Bu konuyu ayrıca ele alıp değerlendireceğimden sözü fazla uzatmayacağım. Özellikle CHP’li belediyelerde yürütülen özerklik çalışmaları zamanı geldiğinde açık olarak yürütüleceğinden kimsenin bir kuşkusu olmasın. Atatürk’ün kurduğu üniter ulus devletine son kazmalar, Abant Toplantıları Bileşenleri olarak vurularak, yıkılıyor. Son günlerde AKP ve HDP arasındaki gerginlik hiç kimseyi yanıltmasın. Çoğa kalmaz savaş baltaları gömülür, barış çubukları yakılarak nerede kalmıştık denir. Başkanlık sisteminin olmazsa olmazı, eyalet sistemidir. O da Başkan Erdoğan’ın iki dudağı arasındadır. Yasal olarak bir gece kaleme alınan bir kararnameyle sabah, eyaletli bir Türkiye’ye gözümüzü açabiliriz.
1996 yılında Amerikan düşünce kuruluşu Rant- Strafor-CFR, Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan, Abdullah Gül’ün de Dışişleri Bakanı olacağını yazdığında herkes buna deli saçması deyip gülüp geçmişti. Yıllar sonra yazılanlar bir bir gerçekleşti. Yakın dönemde Amerikan düşünce kuruluşu, Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü Türkiye ile ilgili bir rapor yayınladı. Bu raporda devlet ve AKP incelendikten sonra muhalefette incelenmiş. İlginçtir partiler yok, kişiler var. Selahattin Demirtaş, Ekrem İmamoğlu, Canan Kaftancıoğlu, Meral Akşener, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Abdullah Gül muhalefet olarak sıralanmış. Dikkat edilirse bu listede Kemal Kılıçdaroğlu’nun adı yer almıyor. Anlaşılan Kılıçdaroğlu’nun son kullanma tarihi bitmiş. Bana kalırsa CHP yönetimi için; en kuvvetli, rakipsiz aday Canan Kaftancıoğlu’dur. Son yapılan kurultayda, Tuncay Özkan, Aykut Erdoğdu, Yıldırım Kaya ve Ünal Çeviköz’ü liste dışı bıraktı. 10 Aralık Hareketi’nden arkadaşı, Oğuz Kağan Salıcı’nın örgütlenmeden sorumlu olması işini kolaylaştırıyor. CHP Kadın Kolları 14. Kurultayı’ında Kemal Kılıçdaroğlu’nun desteğini alan Fatma Köse’yi devirerek Aylin Nazlıaka’yı başkan seçtirmesi onun örgüt üstündeki gücünü gösteriyor. Kurultayda, Canan Kaftancıoğlu’nun çevirdiği dolapları merak edenler Fatma Köse’nin açıklamalarını internetten bulup bir zahmet okusunlar.
CHP, Türkiye’nin en önemli partisidir. Orada olan gelişmeler tüm Türkiye’yi ilgilendirir. Bugünkü haliyle bile onun olurunu almayan bir kararın Türkiye’de uygulanma şansı yoktur. Bu bilinçle Atatürk’e ve onun partisine sahip çıkmak her yurtseverin görevidir. Elimizden geldiğince gördüğümüz yanlışları, tertipleri açıkça ortaya koyacağız. CHP düzelmeden Türkiye düzelmez. CHP içindeki hiziplerle, kasaba politikacılarıyla bir ortaklığımız olmadığı gibi, belediyelerden ihale beklentimiz de yok! Tek derdimiz CHP’de yeniden kuruluş felsefesinin egemen olmasıdır.
Son bir hatırlatma; yukarıda yer alan Amerikan Muhalefeti içinde yer alan kişiler üzerinden umut besleyenler, hayal kuranlar sonradan başlarını Anıt-Kabir’de bulunan aslan heykellerine vurur dururlar. Tabii orada Anıt- Kabir kaldıysa…