Altı aydan beri korona ile yatıp, korona ile kalkıyoruz. Bütün hayatımız alt üst oldu. Dünyada ve ülkemizde salgından etkilenen milyonlarca insan; canını, sağlığını, parasını, işini yitirdi. İçinde yer aldığımız sürecin nereye savrulacağını bilip, emin olamıyoruz. Ortada çok çeşitli senaryolar dolaşıyor. Yeni tip virüslerin yolda olduğu, daha çok ölümlü günlerin bizi beklediği haberleri, aşı, çip takma zorunluluğu bizleri iyice geriyor. Gerçekler; politikacı esnafı, uluslararası ilaç tekelleri ve onların sözcülüğüne soyunan profesör etiketli kişiler tarafından karartılınca aklımız karışıyor, ne yapacağımızı bilemiyoruz. Her kafadan ayrı ayrı ses çıkıyor.
Salgının ilk döneminde alınan önlemler gevşetilince salgın Türkiye’de iyice yayıldı. Her gece turkuaz tabloda-turkuaz Türk rengidir, kötü, itici haberlerin niye bu Türk rengiyle verildiğini merak ediyorum doğrusu-yer alan sayılar giderek inandırıcılığını yitirdi. Bunun yanında bir de Türk Tabipleri Birliği farklı açıklamalar yapınca milletin aklı iyice karıştı. Salgında ölen vatandaş ve sağlık çalışanlarının oranı yükselince, Türk Tabipleri Birliği (TTB) COVID-19 salgınına dair duyarlılığın ve tedbirlerin arttırılması için 14 Eylül- 18 Eylül 2020 tarihlerini “Yönetemiyorsunuz, Tükeniyoruz Haftası” ilan etti. Birlik temsilcileri eylem gerekçeleri arasında şunları da söylüyorlardı:
…Covıd-19 Salgın sürecinin bilimsel yöntem, şeffaf veri ve ilgili tüm kesimlerin katılımı ile etkin ve koordineli bir anlayışla yönetilmesini istiyoruz. COVID-19 salgın sürecinin bugüne kadar ki yönetiliş biçimini yetersiz ve kaygı verici buluyoruz.
Sokağa inen TTB’nin eylemleri polis tarafından engellendi. Muhalefet partileri, iktidar ve doktorlar arasında karşılıklı atışmalar oldu. Bir de üstüne Bahçeli’nin, “TTB kapatılsın, yöneticilerini de içeri tıkalım” mealindeki açıklamaları tartışmanın üstüne toz biber ekti.
TTB’nin salgınla ilgili eleştirileri doğru olduğu gibi sağlık çalışanlarının istekleri yerinde, haklı taleplerdi. Salgın süreci, toplumun sağlık sorunları, sağlıkçıların talepleri bir kenara itilerek olay, sen –ben kavgasına dönüştürüldü.
TTB; Sağlık Bakanlığı’na, Hükümete karşı, “ Yönetemiyorsunuz, Beceremiyorsunuz, Tükeniyoruz, Ölüyoruz” biçiminde feryad ederken Sağlık Bakanı Koca, video konferans yöntemiyle katıldığı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 70. Avrupa Bölge Komitesi Genel Kurulu’na hitap ediyordu. Bakan Koca konuşmasında Türkiye’de salgın konusunda yapılanları anlattıktan sonra küresel boyutta yapılacak işlere omuz vermeye hazır olduklarını belirtiyordu. Dünya Sağlık Örgütü’ne yaptıkları 25 milyon dolarlık bağışı hatırlatarak, Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge ile birlikte açtıkları İstanbul Ofisi’ni, göç ve mülteciler konularında Avrupa’ya nasıl hizmet ettiklerini belirtiyordu. Bakan Koca’nın konuşmasından sonra Hans’ın ne dediğini, gelin 17 Eylül 2020 tarihli www.gunes.com’da ki haberden öğrenelim.
DSÖ AVRUPA DİREKTÖRÜNDEN TÜRKİYE’YE ÖVGÜ
DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge de Türkiye’de verilen sağlık hizmetlerinden ve koronavirüs salgınıyla mücadeleden övgüyle bahsetti.
Türkiye’yi ziyaretinde mültecilere yardım amacıyla kuzeybatı Suriye’ye gönderilen tıbbi malzeme konvoylarını gördüğünü, birinci basamak sağlık kuruluşlarını ziyaret ettiği anlatan Kluge, gördüğü manzaradan çok etkilendiğini söyledi.
Doktor, hemşire ve sosyal çalışmacılarla konuştuğunu, Suriyeli mültecilerin ve sağlık çalışanlarının eğitime katılarak sertifikalar aldığını, maaşlarının ise Türkiye’deki hükümet tarafından ödendiğini ve çalışmalarına izin verildiğini dile getiren Kluge, ‘İnsan odaklı, cinsiyete ve kültüre hassas ve dil bariyeri aşılmış sağlık hizmeti sunuyorlar. Hayatımda böyle bir şey görmedim ve inanılmaz etkilendim’ dedi.
Doktorlar, sağlık çalışanları, “ Hak ettiğimiz ödenekler ödenmediği gibi hastalandığımızda maaşlarımızdan kesintiler yapılıyor.” diye alanlarda bağırıp durdular. Meğerse Türk sağlıkçılarının alması gereken paralar Suriyeli sağlıkçılara gitmiş. Tırlar dolusu tıbbi malzeme konvoyları Suriye’ye gidince bizim vatandaşa da ilaç kalmamış.
TTB Üyesi Doktorlar; “COVID-19 Salgınıyla doğru dürüst mücadele edilmiyor, salgın her geçen gün daha fazla yaygınlaşıyor, ölüyoruz, tükeniyoruz, geberiyoruz.” diye bağırıyorlar.
Diğer yanda, DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge;
“Türkiye’de sağlık alanında yapılan işleri çok yerinde buluyorum. Salgınla mücadeledeki başarılarından ötürü hükümeti kutluyorum. Parasal kaynaklarını Arap mültecilere harcayan hükümeti görünce aklım durdu. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir hükümet ne gördüm ne de duydum. Aklım durdu, şaşkınlıktan küçük dilimi yuttum.”
Diyor. Doğruyu kim söylüyor? Türk Tabipleri Birliği mi? Dünya Sağlık Örgütü mü? Yalan söyleyen kim?
Dünya Sağlık Örgütü’ne baktığımızda örgütün finansörleri arasında ABD’yi, 14 milyar doz aşı üreterek herkese aşı satacağını, cip takacağını söyleyen Bill Gates’i, Bill Gates’in vakfı olan GAVI İttifakı’nı, İngiltere’yi, Almanya’yı, Dünya Bankası’nı, Rotary Kulübü’nü, Avrupa Komisyonu’nu görmekteyiz. Dünya Sağlık Örgütü, görüldüğü gibi yönetiminde uluslararası tekellerin egemen olduğu ve onların çıkarlarına hizmet eden bir kuruluştur.
Bazen, Avrupa’nın, Amerika’nın ve uluslararası tekellerin bölgesel çıkarları doğrultusunda açıklamalarda bulunan TTB Yöneticileri; sizi yalanlayan, maskara eden DSÖ Avrupa Direktörü Hans’a haddini bildirmeyi düşünüyor musunuz? Yoksa,“ Onlar dünyanın efendileri olup söylediklerinde de bir hikmet vardır. Bizim onlara gücümüz yetmez. İlaç tekellerinin sözcülerini eleştirirsek bizi aforoz ederler.” deyip susacak mısınız?
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, sizden doğru bir adım atmanızı, ve dünyanın egemenleri karşısında dik durup, onlara hadlerini bildirmenizi sabırsızlıkla bekliyorum.