İçimde, kafese tıkılmış vahşi hayvanın iç sıkıntısını yaşayarak evin içinde dolanıp dururken, gözüm saate takıldı. Saatin on dokuza geldiğini görünce istemeyerek televizyonun karşısına geçtim. İstemeyerek diyorum çünkü, yaklaşık bir aydan beri koronayla yatıp kalkıyoruz. Ölüm oranları, cesetler, boş sokaklar, demeçler, artan fiyatlar, işyerlerinin kapanması, işşizlik, gelecek kaygısı, yasaklar gibi yüzlerce olumsuz haber kimsede moral diye bir şey bırakmıyor. İnsana kötü duygular edindiren haberleri dinlemek istemiyorum ama bir yandan da merak duyguma yenilerek elim televizyonun kumandasına gidiyor.
İşte bu duygular içinde koltuğa uzanarak düğmeye bastığımda, Kanal 7 çıktı karşıma. Anlaşılan, benden önce anneannem Hint dizisi izlemiş diye düşünürken ana haberde Örümcek Adam ekranda beliriverdi. Koronasız bir haber duymanın mutluluğuyla ilgiyle izlemeye başladım. Örümcek Adam, Hollywood filmlerinden fırlamış Antalya sokaklarında dolaşıp pazarda ki esnafa, yolda yürüyen vatandaşlara, turistlere maske dağıtıp duruyor. Maskeyi alan vatandaşın yanına sokulan işini bilir muhabir, Örümcek Adam’ın davranışını nasıl bulduğunu soruyor. Övgüler, Manavgat Şelalesi olmuş, vatandaşın ağzından dökülüyor. Vatandaşın Örümcek Adam’a ilgisi birçok politikacıyı kıskançlıktan çatlatacak nitelikte. Benden politikacılara tavsiyem olsun; bundan böyle çarşıda, pazarda halkın arasında gezerken yanlarında mutlaka Örümcek Adam, Süpermen gibi Amerikan kahramanlarını bulundursunlar. Hatta arada bir “kahramanları” konuşturup rakip partiye karşı siyasi mesaj da versinler. Böyle yaparlarsa sırtları yere gelmediği gibi Amerikan Elçiliğinin takdirlerini de kazanmış olurlar.
Devletin resmi haber kurumu olan Anadolu Ajansı, ya gündemsiz kaldı ya da Antalyalı çakma Örümcek Adam, Burak Soylu’ya sponsör oldu. Baksanıza pembe dizi dibi sıralı Örümcek Adam haberleri yapıp durmuş.
Dikkatimi çekti, araştırdım. Görsel ve yazılı medyada Anadolu Ajansı ve Demirören Haber Ajansı kaynaklı bir sürü haber yapıldığını gördüm. Sabrınıza sığınarak verilen haberlerin başlıklarını sizinle paylaşmak istiyorum.
Örümcek Adam Koronavirüsle Mücadele İçin Sokaklara İndi.
Maske dağıtan ‘Örümcek Adam’ şaşkınlık yarattı.
‘Örümcek Adam’ koronada insanlara yardım ediyor.
Antalyalı ‘Örümcek Adam’ yaşlıların da ‘kahramanı’ oldu.
‘Örümcek Adam’ yaşlıların ‘kahramanı’ oldu.
www.cnnturk.com –Anadolu Ajansı:
Antalyalı ‘Örümcek Adam’ yaşlıların da ‘kahramanı’ oldu.
Yaşlıların kolonyası ‘Örümcek Adam’dan.
Yardımsever Örümcek Adam.
Evden çıkamayan vatandaşların alışverişlerini Örümcek Adam yaptı.
Antalyalı Örümcek Adam sosyal medyayı salladı.
Antalyalı Örümcek Adam, değil sosyal medyayı, Türkiye’yi sallamış da haberimiz olmamış. Daha burada yer veremediğim onlarca site ve haber kanalı var. Adam tek başına Kızılay gibi çalışıyor. Örümcek Adam’da şeytan tüyü var herhalde… Baksanıza sağdan, soldan her adreste kendine bir yer bulmuş. Haber başlıklarına baktığımızda; üç dinin mensuplarının hasretle beklediği İsa – Mesih, Örümcek Adam kılığına girip yeryüzüne inmiş de müritlerine dünyaları bağışlıyor. Elinizi vicdanınıza koyup da söyleyin, bu sevgi sözcükleri, kurtarıcılık misyonu, Türkiye’de hangi kula nasip olmuştur? Politikacılar böylesine bir sahneyi rüyalarında bile göremezler. Diğerleri bir kenara, Tayyip Bey bile medyanın ezici çoğunluğunu elinde tutmasına rağmen her çevreden gelecek övgüyü, iki dünya bir araya gelse alamaz.
Bizim Antalyalı Örümcek, bu işleri iyilik olsun diye yapıyormuş. Elazığ Depreminde, AKP’li Belediyenin desteğiyle ta Elazığ’a giderek depremde iyice moralleri yıkılan çocukları sevindirmek için gösteriler yapmış.
Çocuklar, gençler, yaşlılar her yaştan insanlar, Örümcek Adam’la eğlenip mutlu oluyorlar. Aynı mutluluğu CHP’li Edremit Belediyesinin düzenlediği Sünnet Şenliği’ne katılan çocukların yaşadığını görüyoruz. Çocuklar, pipilerinin kesilme kaygılarını bir an unutarak kendilerini dokuz sekizlik müziğin ritmine kaptırarak Örümcek Adam’la göbek atıyorlar.
Belediyeler halka dönük sosyal etkinlikler düzenlediklerinde Örümcek Adam, Süpermen gibi Batılı “kahramanlara” özellikle yer veriyorlar. Çok küçük yaştan itibaren filmleriyle, oyuncaklarıyla, üzerine fotoğrafları basılmış okul çantalarıyla, giysileriyle kendisinden biri olmuş “kahramanı”ı karşısında gören çocuk ne yapacağını bilemeyip, sevinçten deliye dönüyor.
Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında ülkemiz, Amerikalı kahramanların(!) açık istilasına uğradı. Çizgi Roman endüstrisinde üretilen Türkiye’de en çok bilinenleri; Teksas, Tommiks, Teks, Süpermen, Batman, Ret Kit, Tenten, Tarzan gibileri bazen bir dergi, bazen de bir film olup hayal dünyamızın içine girdiler. Dikkat edildiğinde üretilen bu kahramanlar, kurulu sistemin sahibi, efendisi olan beyaz adamın çıkarlarını savunduklarını görürüz. Amerikalı western kahramanları Kızılderili katletmeyi görev olarak bilir ve uygulamakta bir sakınca görmezler. İkide bir suratların boyayıp medeni(!)
insanlara saldıran, medeniyetten nasibini alamamış bu insanlar, ancak ölerek beyaz adamı mutlu edebilirler. Belçikalı Tenten, Afrika’da Kongo’ya gittiğinde zenciler onu tahtırevanda taşırlar ve köpeği Fındık’ın önünde saygıyla eğilirler. Tenten, Tarzan çizgi romanlarında ki kara derili insanlar; aptal, aşağılık insanlardır. Beyaz Adamın onlar için yaptığı iyilikleri(!) anlamayıp karşı çıkacak kadar cahil ve uygarlık yoksunudurlar.
Batman; milyarder, sanayici, playboy olup çizgi romandaki serveti 26-33 milyar dolardır. Kötülere(!) karşı bilim ve teknolojiyi kullanarak zekasıyla, şirketleriyle mücadele eder. Bir macerasında Küreseleşme Karşıtlarına karşı mücadele edip onların kötü(!) niyetlerinin gerçekleşmesine engel olmuştu.
20. yüzyılda üretilen Batman, Süpermen, Kaptan Amerika, Demir Adam gibi kahramanların(!) pazılı, güçlü kuvvetli insanlar oldukları görülüyorlar. Bu erkek kahramanların dilleri de en az pazıları kadar erkeksidir.
21. Yüzyıl’a gelindiğinde ise Amerikan emperyalizminin çıkarları doğrultusunda insanlığa biçilen değerler(!) temelinde kahramanların değişime uğradıkları görülüyor. Erkek kahramanların yanında kadın kahramanların sayılarının arttığı görülüyor. Dünyaca bilinen ünlü çizgi roman kahramanlarının cinsel tercihleri değişerek kendi cinslerine yöneldikleri görülüyor.
Kahramanlardaki bu değişim ve sonuçları, bu yazının konusu olmayıp ve başka bir yazıda ele alınıp değerlendirileceğinden burada keserek ana konuya döneyim. Konuyla ilgili sorulması gereken soruyu kendimize soralım.
*Çocuklarımıza örnek olarak hangi kahramanları sunuyoruz?
Başımızı kaldırıp dikkatli gözlerle çevremizi incelediğimizde durumun içler acısı olduğunu görüyoruz. Çocuklar doğduklarında, gözlerini açtıklarında karşılarında Mickey Mouse, Donald Duck, Tom and Jerry gibiler oluyor. Bebek televizyonlarından, kreşlerden onlarca yeni kahraman,(!) belleklerine eklenerek çoğalıyor. Çocuk ilkokul çağına geldiğinde hatırı sayılır bir kahraman dağarcığına sahip oluyor. Çantasında, suluğunda, kalemliğinde resimleri olan kahramanlarıyla okul yolunu tutuyor. Bu arada aklıma geldi. Yıllar önce Eskişehir’de İl Milli Eğitim Müdürü, “Çocuklarımız yabancı ülkelerin kahramanlarını değil, kendi kahramanlarımızı model alsınlar. Çocukların kullandığı ders materyallerinde yabancılara ait yazı ve resimler olmasın” diyen bir resmi yazıyı okullara gönderdiğinde basının diline düştü. Adamın ne faşistliği kaldı, ne gericiliği… Apar topar görevden alındı, sonunun ne olduğunu kimse bilemedi. Hatırlarım; “ Noel Baba bize uymaz. Noel Baba’yı kendimize, çocuklarımıza örnek olarak almayalım” diyen Keşan Müftüsünün sonu da aynı Eskişehirlinin sonu gibi olmuştu. Anlaşılan Türkiye’de bir gizli güç, Batılı kahramanlara kötü gözle bakanı affetmiyor, hemen defterini dürüyor.
Emperyalizim, bir ülkeye gittiğinde ilk olarak o ülkenin eğitimine el atar. Türkiye’de ABD ile yapılan anlaşmanın içeriği eğitim üzerinedir. 1945 yılından beri eğitimin yönetimi ABD’ye teslim edildiğinden bu yana geldiğimiz yer ortadadır. Emperyalizm önce beyinde egemen olur. Sonra başka alanlarda egemenliğini pekiştirir. Televizyon, internet, cep telefonu, haberleşme araçları, ulaşım vb. araçlarla ülkeler, insanlar birbirlerine daha çok bağlanıyor. Ülkeler, kültürler güçlü tekellerin, devletlerin her türlü etkisine açık hale geliyor. Bizde olduğu gibi, ülke yönetiminin başında işbirlikçi hükümetler olursa işler daha da zorlaşıyor.
Çocuklarımız hangi masalları biliyor? Kırmızı Başlıklı Kız, Külkedisi, Rapunzel, Hansel ile Gretel, Bremen Mızıkacıları, Kibritçi Kız, Grimm Masalları gibi daha niceleri… Çocuklarımız saçı olmayan Caillou’yu çok iyi tanıyorlar ama bizden biri olan Keloğlan’ı tanımıyorlar. Sağ partilerin, holdinglerin, bankaların çocuklara yönelik tiyatro etkinliklerinde yukarıda sayılan masallara yer verirlerken, bizden olanlara hor gözle bakmalarına alışmıştık. Fakat kendilerini, Atatürkçü, solcu olarak tanımlayan belediyelerin aynı çizgiyi sürdürmeleri nasıl açıklanabilir?
Geleceğin dünyasında başkalarına benzeyerek, onların basit birer kopyaları olarak varlığımızı sürdüremeyiz. İnsanlık tablosunda ancak kendi renklerimizle yer alabiliriz. Birileri bizim, öküze özenen kurbağa olmamızı istiyor olabilir. Özenti içindeki kurbağanın sonunu bilerek, kendimize kendi kahramanlarımızı model alarak ulusça tarihsel yürüyüşümüze devam edebilmeliyiz. Geçmişimize baktığımızda; duruşlarıyla, düşünceleriyle bize örnek olacak o kadar kahramanımız var ki… Yeter ki onlara el atalım. Binlerce yılın imbiğinden geçmiş masallarımız kütüphanelerin raflarında bizi bekliyor. Bu dile getirdiğim isteklerin gerçekleşebilmesi için öncelikle tam bağımsızlığı ilke edinmiş, gerçekten Kemalist olan hükümetin iş başında olmasıyla mümkündür.
Ulusça, özlediğimiz yönetime kavuşana kadar da yapılabilecek işler var. Öncelikle çocuklarımıza sahte kahramanları sunmayıp onlarla aramıza mesafe koyalım. Emperyalizmin düşüncemizi, duygularımızı kirleten nesnelerinden arıtalım.
Kendi kahramanlarımızı bugünün gereksinimlerine göre yeniden yorumlayarak anlatacak yazarlara aydınlara ve onlara sahip çıkacak bir halka çok ihtiyacımız var.