Bugünlerde ATV’de Müge Anlı’nın programında; Suriyeli Gelinler konusu, dolandırıcılık yönünden ele alınıp değerlendiriliyor. Programa katılan onlarca insan, nasıl dolandırıldıklarını yana yakıla anlatıyorlar.Görünen o ki; evlilik vaadiyle yapılan dolandırıcılık, yaşadığımız toplumsal yıkımın küçük bir parçasını oluşturuyor. Suriyeliler konusu ulusal ve uluslararası boyutları olan çok boyutlu bir sorun. Ben bu sorunu yazımda, bazı yönleriyle ele alıp değerlendirmek istiyorum. Öncelikle altını çizerek bir gerçeği ifade edecek olursam o da, mülteciler sorunu denilen kirli çorap, başımıza Batılı ülkeler ve onun yerli işbirlikçileri tarafından geçirildi. Önce dünyanın dört bir yanından toplanarak getirilen terörist çeteler Suriye’ye sokularak iç savaş çıkartıldı. Sonra da, “ insan hakları ihlal ediliyor,insanlık dramı yaşanıyor” gerekçeleriyle ABD ve onunla birlikte hareket eden ülkerce Suriye işgal edildi. Türkiye’deki siyasi iktidar ise, sınırlardaki mayınlı arazileri mayınlardan temizleyerek sınır kapılarını mültecilere açtı. Suriye’den gelen 5 milyondan fazla mülteci Türkiye’nin dört bir yanına dağıtıldı. Ülke olarak kaynaklarımız oldukça kısıtlı olmasına rağmen bugüne kadar mültecilere 60 milyar dolara yakın para harcadık. Daha ne kadar harcanacağını bilen de yok. Dünya ülkelerinin karşısına geçip, “En çok mülteci barındıran, mültecilere en çok para harcayan ülke” olmakla övünüyoruz. Onlar da bize bakıp bakıp; “Aşk olsun size…Bizim sizden kat kat fazla paramız,ekonomik gücümüz, geniş arazilerimiz olmasına rağmen sizin yaptığınız yiğitliği yapamadık! Biz çok kötü insanlarız. Siz bize benzemeye çalışmayın, kötü olmaya özenmeyin. Siz, sevgi pıtırcığı olmaya devam edin, kaynaklarınızı kendi vatandaşına değil, Araplara, din kardeşlerinize harcayın.” anlamında sözler söylüyorlar. Bizler de bu sözlere kanıp, sıkıntı içinde yaşayıp gidiyoruz.
Suriye’den getililenler, sınır boyunda Hatay, Adana, Mersin, Osmaniye, Gaziantep, Kilis, Urfa gibi illere yerleştirildi. Yeni gelenler alışkanlıklarını, yaşam biçimlerini de birlikte getirdiler. Kısa zamanda yeni gelenlerle, bu ülkenin yurttaşları arasında uyum sorunları yaşanmaya başlandı. Çıkan gerginliklerde, çatışmalarda devlet her nedense hep mültecilerden yana tutum takındı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına tanınmayan ayrıcalıklar mültecilere tanındı. Mültecilerle birlikte iç içe yaşam evlilikleri de peşinde getirdi. Türkiye’de devlete göre 25 Aralık 2019 tarihi itibarıyla: 3 milyon 571 bin Suriyeli yaşıyor. Bu kişilerin 1 milyon 926 bini erkek, 1 milyon 644 bini de kadınlardan oluşuyor. Ayrıca devletin kaydında olmayıp yasadışı yollardan Türkiye’ye giren milyonlarca mülteci de aramızda yaşıyor. Suriyelilerle yapılan evlilikler her geçen yıl artarak devam ediyor. Resmi rakamlara göre Türkler, 2018 yılına kadar 18 bin Suriyeli kadın ile evlilik gerçekleştirdi. Oysa bu söylenen rakam, resmi kayıtlara geçmiş yasal evliliklere ait bir rakamdır. Gerçek sayı bu ifade edilen sayının kat kat üstündedir. Doğu, Güneydoğu’da çok eşli evlilik oldukça yaygındır. Arapların bölgeye gelmesiyle birlikte var olan ikinci eş, üçüncü eş alma davranışları artmış olup beraberinde bir dizi toplumsal sorunlar da ortaya çıkmıştır. Reşit olmayan 15-18 yaş aralığındaki çocuk yaştaki evliliklerin oldukça yaygın oluşu düşündürücü bir gerçektir. İkinci, üçüncü evlilikler veya küçük yaştaki evlilikler, imam nikahı adı altında meşrulaştırılıyor. Evlilikte istenen başlık parası,Suriyelilerin gelmesiyle birlikte 50 binden 1-2 binliraya kadar düşmüştür. Savaşın getirdiği olumsuz koşullar,gelecek kaygısı,daha iyi bir yaşam umuduyla Suriyeli kadınlar, ikinci, üçüncü eş olmayı kabulleniyorlar. Geleneğin ve dinin etkisiyle küçük çocuk evlilikleri oldukça yaygın durumdadır. Yaşlı erkekler evlenirken genç yaştaki kadınları tercih ediyorlar. Bu temelde yapılan evlilikler kısa zamanda sona ermektedir. Kocası, Suriyeli kadın peşine düşmüş, evliliği yıkılmış, gidecek bir yeri olmadığından, dinimizin gereğidir gerekçesiyle susturulan kadınların dramı ayrıca ele alınıp değerlendirilecek önemdedir. Mültecilerin gelmesiyle birlikte ülkede var olan sorunlar katlanarak artmıştır.
Yıllarca Televizyonlarda yapılan izdivaç, paparazzi gibi programlarla beyinleri yıkanan insanlar, Suriyelilerin gelmesiyle birlikte toplumsal değerler bir kenara atarak Bir tane de ben alayım yarışına girdiler. Suriyeli gelin talebi olunca hemen araya bu işin simsarlığını yapan dolandırıcılar girdi. Binlerce insan evlendirilme vaadiyle dolandırıldı. Evlilik, sevgi, sadakat gibi insani değerler, birer metaya dönüştürülerek çarşı pazarda alınır satılır hâlegetirildi. İnsanlık onuru ayaklar altına alınıp değersizleştirildi. “Avrat Pazarından” köle, cariye satın alınır gibi Suriyeli Gelin satın alındı. Özellikle belli çevrelerce, milliyetçi duyarlılığı daha fazla olan Orta Anadolu, Ege Bölgesi’nin iç kesimlerinde Suriyeli gelin alma modası özellikle yaygınlaştırılıyor. ABD, AB fonlarından aktarılan milyonlarca dolar, Türk ulusunun iradesini kırma temelinde harcanıyor. Eğitimde okullarda kaynaştırılan çocukların yanında, evlilik yoluyla insanlar akraba yapılarak kaynaştırılıyor. Türk ulusu uluslararası bir operasyonla Araplaştırılıyor. ,Tarikat ve cemaatler yoluyla yapılanlara bir de evlilikler eklendi. Toplum her yönüyle çözülüp, dağıtılıyor. Erkek düşmanlığı yapan feminist çevreler, Suriyeli çocuklarla yapılan evliliklerin yanında çok eşli evlilikler konusunda da susmayı tercih ediyorlar. Avrupa fonlarından para alıp onların dediğini yapan bu çevreler, nelerin söylenip söylenmeyeceğini gayet iyi bilirler.
Türkiye’nin güney ve doğu sınırları bilinerek belirsizleştirildi. Bakmayın siz sınır boyunca duvar çekildiğine. Duvar bir aldatmacadan ibaret…Türkiye’nin sınırları yol geçen hanına döndü, giren- çıkan belli değil. Özellikle Suriye ve Irak sınırları tartışılır hale geldi. Sınırları belirsizleşen Türkiye’nin yasaları da geçersiz hale gelmeye başladı. Anayasa, Ceza Yasası ve Medeni Kanun gibi yasalar Eski Türkiye’nin yasaları olarak uygulanamaz hale getirildi. Konumuzla ilgili olarak, çok eşli evliliklere dur diyen yok! Yeni Osmanlıyı kurma çalışmaları hayatın her alanda sürdürülüyor. Övüle övüle yerlere göklere sığdırılamayan Osmanlı nedir? Hangi temel özellikleri içinde barındırır? Kısaca başlık olarak belirtecek olursam, Osmanlı düşüncesi:
*Türk Ulusunu değil, ümmeti esas alır.
*Hukukta çağdaş, medeni tek bir hukuk sistemi yerine Çoklu hukuk sistemini esas alır.
*Eğitimde çağdaş, laik, demokratik tek bir amaca hizmet eden birlikçi model yerine, çoklu, her cemaate, topluluğa göre ayrı ayrı eğitimi esas alır.
*Siyasal olarak merkezi, birleşik üniter devlet yerine, gevşek, federal devleti esas alır.
*Yönetim şekli olarak; demokrasiyi, özgürlükleri,adaleti, cumhuriyeti değil, otokrasiyi, tek adam yönetimini, zorbalığı esas alır.
Türkiye’de yaşayan her bir birey, Yeni Osmanlıyla birlikte tüm demokratik haklarını kaybaderek yasalar karşısında herkesin eşit olduğu yurttaşlıktan, ümmetle birlikte kula dönüşecektir. Kadınlar, Medeni Hukukla kazandıkları tüm hakları yitirerek yarım insan olarak çok eşli evliliğin numaralı kişisine dönüşeceklerdir. Erkeklerle eşit olan her türlü haklarını kaybederek, cariye statüsüne ineceklerdir. Kadınlar, her gün verilen erkek düşmanlığı haberlerine kanıp erkekleri kendilerine düşman bellemesinler. Kadıların düşmanı, erkeği de ezen sistemin kendisidir. Sistem, erkeği kadına, kadını erkeğe düşman ederek ikisini de ortaçağın cehennemine gitmeye zorluyor. Cumhuriyetle birlikte Atatürk Devrimleriyle Türk ulusu, iki bin sene süren derin uykudan uyanarak büyük atılımlar gerçekleştirmişti. Atatürk’ün ölümüyle birlikte ileri gidiş hamlesi tersine çevrilerek bugünlere gelindi. Bu tersine gidiş, partileri de aşan bir uluslararası harekettir. Yaklaşık 80 yıldır cumhuriyet değerleri aşındırılarak bugünlere gelindi. Ne yazık ki Türkiye’de tüm kurumlar ve partiler bu gidişe göre düzenlenip şekillendirildi. Ülkenin gidişinden rahatsız oluyorsak, parti ayrımı yapmaksızın doğruları ortaya koyarak, ilkelerde birlik olup, çoğalmalıyız. Ortalıkta gördüğümüz, kayıkçı kavgaların hergün izlediğimiz siyasilerden gözlerimizi alarak gittiğimiz yola dikkatlice bakma zamanı çoktan geldi, geçiyor bile.