Yıllar önce ailece İstanbul Sarıyer’de oturuyorduk. Her sabah Sarıyer’den minibüse binip Mecidiyeköy tarafındaki okula giderken Hacıosman Bayırı’nın sağ tarafında kalan çeşmeye gözüm takılıp kalırdı.Ormanla asfalt yolun arasında sıkışmış, çevresine dökülen toprak yığınları arasında, çukur içinde, suyunu akıtarak yaşamaya çalışıyordu.
Arap harfleriyle yazılan kitabeden, yapımında kullanılan malzemeden oldukça eski bir çeşme olduğu belli oluyordu.
Yanılmamışım.
Kişi olarak sanata meraklı biri sayılırım.Sanat etkınliklerini takip etmeye, özellikle resim sergilerini gezmeye çalışırım. Bir gün Dolmabahçe Sarayı’nda açılan resim sergisini dolaşırken, Hacıosman Çeşmesi yağlıboya tablo olarak karşıma çıkıverdi. Orman içinde, patika yolun kıyısında, suyunu sessizce akıtıp duruyordu.Tabloda insana dair, patikanın dışında hiç bir iz yoktu.
Resim, 1900’lü yıllarda Tarabya’dan mübadeleyle Yunanistan’a giden bir Rum’a aitti. Tarabya ile ilgili yaptığı resimleri Dolmabahçe’de sergileniyordu.Resimlerinden, Tarabya’nın ne kadar betonlaştığını görerek hüzünlenmiştim.
İşim gereği Sarıyer’den bir başka ile çalışmaya gittim.Yıllar sonra İstanbul’a geriye döndüm.İşyerine yakın diye Gayrettepe’de ev kiraladım, yerleştim. Günler gelip geçerken eski bir arkadaşımla Sarıyer’de buluşmak üzere randevulaştık. Kentler çok hızlı bir biçimde değişiyorlar.Bu değişimin hızına ayak uydurmak çok zor. İstanbul’un yanında, Sarıyer’de çok değişmişti. Hacıosman’a metro gelmiş, üç yol ağzına kavşak, oto alt geçitleri yapılmış.
Gözlerim Hacıosman Çeşmesi’ni aradı. Bulamadım. Daha dikkatli baktığımda çeşmenin gırtlağa kadar betona gömüldüğünü gördüm. Çeşmenin yalakları tümüyle gömüldüğü gibi kitabesi de bir ucu açıkta kalmış olarak duruyordu. Durumu, su alıp batmaya yüz tutmuş, bir ucu deniz yüzeyindeki geminin son çırpınışları gibiydi
Sarıyer Belediyesi, Anakent Belediyesi yetkilileri, inşaatı yapan, denetleyen mimar, mühendis her neyseler hiç mi görmediler bu çeşmenin durumunu? Bu kadar estetikten sanattan kültürden yoksun yöneticiler çıktılar ortaya. Geçmişe, bu güne dair ne varsa yıkıp,yeni adına betonları döküp, dikiyorlar. Baba, oğul, torununun belleklerinde ORTAK hiç bir şey yok.Tarih, geçmiş belleklerden siliniyor. Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılması da aynı amaca hizmet ediyor. Atatürk Kültür Merkezi’yle ilgili milyonlarca insanın acı, tatlı bir sürü anısı var.O anılar da silinip yok ediliyor.Ortak bellekler slinip, beyinler formatlanıyor. Bunu en çok da AKP, cumhuriyet dönemi eserlerini yıkarak yapıyor.
Arabadan inip çeşmenin fotoğrafını çektim. Arkadaşım Kenan Zaferoğlu’na durumu anlattım. Tarabya’lı ressamın yaptığı resmi anlatarak ondan, bu resmi çizmesini rica ettim. Güldü. Sağ olsun beni kırmadı, resmi yaptı. Altta Kenan’ın yaptığı resim. Daha üstteki de İstanbul’un resmini yapan,İstanbul’a şekil veren yetkililerin resmi.İki resmi karşılaştırın.Gördükleriniz, “İstanbul’a İhanet Ettik” filminin senaryosundan bir sahnedir.