2. Kürt Açılımı başladı.
1. Açılım Harekatını; Washington, Bürüksel hattından gelen yoğun baskılar karşısında direnemeyen Ankara’daki AKP iktidarı, davullar, zurnalar çalarak başlatmıştı.
Ardından cehenneme gitme konusunda toplumu aydınlatmak ve ikna etmek için Akil İnsanlar Heyeti oluşturulmuştu. Kimler yoktu ki bu listenin içinde…
Ne kadar Amerikancı, Natocu, liberal, Batı işbirlikçisi, İslamcı, Kürtçü, siyonizm hayranı varsa hepsi bir çağrıyla Dolmabahçe’de toplandılar.
Soros’un işbirlikçisi, TESEV Yöneticisi Can Paker,
TÜSİAD patronlarından Arzuhan Doğan Yalçındağ,
İslamcı yazar Ahmet Taşgetiren,
Politik psikolojinin kurucusu, ABD görevlisi Vamık Volkan’ın yakın dostu ve ünlü ajan Mahir Kaynak’ın kızı Deniz Ülke Arıboğan,
Patrik Bartholomeos’un avukatı Kezban Hatemi,
Aleviliği sisteme entegre eden İzzettin Doğan,
Arap asıllı etnik milliyetçi Mithat Sancar,
Ünlü dönek Oral Çalışlar,
Uluslararası tekellerin adamı Fuat Keyman,
Liboş solcuların akıl hocası Murat Belge,
AKP’nin aforozuna uğrayan İslamcı yazar Abdurrahman Dilipak,
İngiliz gizli servisinin yetiştirmesi gazeteci Fehmi Koru,
Arabesk müziğin piri ve Başkanın sadık dostu Orhan Gencebay,
Avrupa Birliği’nin Türkiye Temsilcisi Beril Dedeoğlu,
Bu ara pavyonda karı oynatan eski solcu Yılmaz Erdoğan,
Sarayın avukat baykuşu Mehmet Uçum,
tümünüzün gözü aydın olsun!
Listede adları olup da yer veremediğim Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit gibi Yeşilçam eskileri ve tüm açılımcılar sizlerin de gözünüz aydın olsun!
Uluslararası sistemin talep ettiği ve yerli işbirlikçilerinin de davul çalarak, halay çekerek başlattıkları 2. Kürt Açılımında sizlere yine büyük görevler düşüyor.
Haydi görev başına!
Bu sahnede yine rol alın!
Sistemin sizlere ve yalanlarınıza çok ihtiyacı var.
Birinci perde, ikinci perde derken o Marks’ın ünlü sözünü anmadan geçemeyiz. 1851-1852 yılları arasında yazdığı “Louis Bonaparte’nin 18. Brumaire’i” adlı eserinde herkesin diline pelesenk olan özdeyişinde şöyle buyurmuştu:
Hegel, bir yerde, şöyle bir gözlemde bulunur: bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Hegel eklemeyi unutmuş: ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak.
Üstat bu ünlü eserinde; tarihsel materyalizmin yasalarından hareketle değişimin, dönüşümün koşullarından, aktörlerinden tarih yazımının içeriğinden söz eder.
1. Kürt Açılımı, “Tarihsel büyük olaydı.” ve üstadın dediği gibi bir trajedi olarak yaşandı.
16 Temmuz 2014’te başlatılıp 2015 Ceylanpınar Saldırısı ile sonuçlanan bu süreçte devlet yetkilileri Oslo’da İngiliz istihbaratının gözetiminde PKK ile masaya oturarak anlaştılar. Devlet, deyim yerindeyse Doğu’dan, Güney Doğu’dan çekildi ve oluşan bu boşluğu PKK doldurdu. Hatta Diyarbakır Lice’de gösteri yapan PKK’lılar, 2. Hava Kuvveti Komutanlığı’nın bahçesinde yer alan direkten Türk bayrağını indirdiler, orada olaya tanık olan asker ve subaylar bu eylemi sadece seyrettiler. Lice’de PKK kurucusu Mahsum Korkmaz’ın heykeli dikildi. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Abdullah Öcalan’la görüştü. Silahların ucuna karanfiller takıldı. Artık silahlar patlamıyordu. Silahlar patlamadığı için analar da ağlamıyordu. Yüzler gülüyor, herkes bayram ediyordu. Bu arada PKK, kasaba ve şehirlere yerleşerek sokak savaşına hazırlık yapıyordu.
Ne olduysa oldu, bahar havası son buldu ve her tarafı kara bulutlar kapladı.
PKK’nın işgal ettiği yerleri yeniden ele geçirmek için yapılan operasyonlarda 800 asker ve güvenlik görevlisi, binlerce sivil ve PKK’lı öldü.
Sonuç tam anlamıyla bir trajediydi.
Yine zavallı analar, oğulları için kanlı gözyaşları döktüler.
15 Ekim 2024 tarihinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Meclis Grubunda yaptığı konuşmada 1. Kürt Açılımı’nın ünlü “Analar ağlamasın” sloganına atıfta bulunarak “Anaların ağlamaması için üstümüze düşen ne görev varsa hepsini yerine getireceğiz.” dediğinde salonda bulunan CHP’liler çılgınca alkışladılar. 1.Açılımda CHP, çekimser kalmıştı. Şimdi ise DEM Partisi Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın “CHP de bu süreçte yer almalıdır.” çağrısına ayak uydurarak 2. Kürt Açılımı’nın merkezinde yer alacağını cümle aleme ilan ettiler. Devleti kurmakla övünen bu partinin yetkilileri, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya karar verdiklerini Özgür Özel’in ağzından kamuoyuna duyurdular.
Şimdi herkes göbek atıyor, herkes zılgıtlar eşliğinde halay çekiyor.
AKP, CHP, MHP, Dem Parti, Hüda-Par, DEVA Partisi, Gelecek Partisi kol kola girmişler nurlu ve Kürt’lü ufuklara doğru gidiyorlar.
Biz, Horozlu Ayna’da Meclis’te grubu bulunan tüm partilerin küresel sistemin partileri olduklarını söylerken bazı dostlar, sol, Atatürkçü görünümlü partilere haksızlık yaptığımızı söylüyorlardı. Yaşadığımız süreç ne yazık ki bizleri haklı çıkarıyor.
Şimdi ihanet zamanı…
Şimdi yüzlerdeki, milliyetçi, Atatürkçü, solcu maskelerini atma zamanı…
Şimdi Atlantik projeleri doğrultusunda birleşme zamanı…
Şimdi zılgıtlar eşliğinde halaya durup Kürt olma zamanı…
Şimdi siyonizmin Orta Doğu projesinde görev alma zamanı…
Şimdi hep birlikte Cumhuriyet değerlerinin köküne kibrit suyu dökme zamanı…
DEM Partisi Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Meclis grup toplantısında konuştu ve “İlk Meclis ruhunu esas alarak, Kürdün hakkını hukukunu tanıyarak gerçekten demokratik bir cumhuriyete ulaşabiliriz.” dedi.
Bakırhan’ın “İlk Meclis” dediği 1921 yılı ve 1921 Anayasa’sı…
Bu Anayasa; padişahlığın hüküm sürdüğü, işgal koşullarının Anayasası…
Modern anlamda bir anayasa bile sayılmaz.
Bu Anayasada; ilk dört madde yok!
Zaten olmadığı için Kürt çevreleri bu Anayasanın temel alınmasını istiyorlar.
Şimdi Özgür Özel, Bakırhan’ın elini ilk dört maddeye uzattığı için kıracak mı?
Hiç sanmam!
Özgür Özel, açılım sürecinde Bakırhan’ın elini tutup havaya kaldıracak.
Özgür Özel, Edirne’ye Selahattin Demirtaş’tan icazet almaya gidiyor. Oradan aldığı icazetle Doğu, Güney Doğu illerine gidip Kürtlere ne kadar Kürtçü ve Türk düşmanı olduğunu kanıtlamaya çalışacak.
Bahçeli de Hüda-Par Başkanının elini tutup havaya kaldırmadı mı?
Hüda-Par’la DEM Parti’nin elleri, siyonizmin elleri olduğu için kaldırılıyor.
2. Kürt Açılımıyla birlikte TELE1, Halk TV, KRT gibi CHP’nin yemlediği kanallarda Türkiye’nin ünlü Kürtçüleri şimdi boy gösteriyorlar ve açılımla birlikte Türkiye’nin ne kadar demokratik olacağını ballandıra ballandıra Cumhuriyetçi kesime anlatıyorlar. Şu aşamada, her gün küfür edip sövdükleri MHP ile yan yana yürümek canlarını biraz sıkıyor ve Bahçeli’nin 2. Kürt Açılımı ateşini yakıp süreci başlatmasını sartlandırdıkları kitlelerine açıklayamamanın sıkıntısını yaşıyorlar. Emperyalizm işte öyle bir şeydir; Türkçü ile Kürtçüyü, dinciyle laiki, liberalle komünisti bir miksere doldurup karıştırarak kitlelere içirir.
Şimdi bu aşamadayız.
Merdan Yanardağ’ı 18 Dakika Programında dinliyorum da katıla katıla gülüyorum. Yanardağ’a göre “Kürt açılımı; demokrasi temelinde, halkçı, devrimci bir bakış açısıyla” olursa güzel olurmuş.
Bir de açılım Meclis’te kotarılırsa tadından yenmezmiş. Yanında oturan ve onu dinleyen yaşını başını almış Emre Kongar, Yanardağ’ı doğruları söylediği için kutluyor.
TELE1’in akıl hocaları, Türkiye’yi Meclis’e böldürmek istiyorlar.
Be hey! Sersem Kafalar!
Atlantik ötesinde hazırlanan ve son şekli siyonist masalarda verilen Kürt açılımından “halkçı, devrimci” bir program çıkar mı?
Siz kimi kandırıyorsunuz?
Kandırsanız kandırsanız ancak; CHP belediyeleri tarafından yemlenen kanallarla beyni yıkanan amca ve teyzeleri kandırırsınız.
Sırrı Süreyya Önder, Bahçeli’ye öpücükler atarken bizim Kürt hayranı solcular, gördükleri sahneyi şaşkın bir halde seyrediyorlar.
Şimdi biz bir tiyatro sahnesindeyiz.
Romeo sahnede ellerini havaya kaldırmış “En büyük aşkım, en büyük nefretimden doğuyor.” diyerek tiradını söylüyor. Hayır Romeo değil sahnede olan, sinemacı, sanatçı, politikacı, solcuların gözdesi Sırrı Süreyya Önder. O ünlü şiveli sesiyle Jüliet olan Bahçeli’ye söylüyor bunları…
Diz çökmüş, ellerini Bahçeli’ye doğru uzatarak aşkını ilan ediyor.
Bahçeli de, gün görmüş geçirmiş aşık edasıyla dudağını bükerek ve biraz, istemem yan cebime koy edasıyla yeni yetme aşığına tepeden bakıyor.
Salonda oturan ve oyunu izleyen AB elçileri, yabancı diplomatlar sahnede yer alan sanatçıları çılgınca alkışlıyorlar.
Aşağı Mahallede Neler Oluyor?
Ülkemizdeki olanları iyi anlamamız için yerel aktörleri bir kenara koyarak büyük fotoğrafa bakmamız gerekiyor. Batı kapitalizminin uzun bir süredir Orta Doğu’da uygulamaya koyduğu Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında devletler yıkılıp sınırlar yüz yıl olduğu gibi yeniden çiziliyor.
Etnik ve mezhep temelinde bölünen coğrafyada yeni sınırlar, çatışmaların devam ettirilmesi temelinde oluşturuluyor. Ulus devletlerin kurulmasını, modernleşmeyi, laikliği, bilimi, aydınlanmayı Orta Doğu halklarına yasaklayan emperyalizm, isteklerini kan ve gözyaşıyla dayatıyor. Bölgede İsrail’den daha güçlü bir devlete izin vermeyen siyonizm, çevre ülkelere saldırarak etnik temizlik yapıyor. Batı Şeria’daki Filistinliler Ürdün’e, Gazze’dekiler Mısıra, Lübnan’ın güneyindeki Şiileri kuzeye yerleştirme projeleri yürütülüyor.
İleride Rusya ve Çin’e yönelik yapılacak operasyonların ön adımı olarak onların en yakın müttefiki olan İran parçalanmak isteniyor. İran öncesi de Suriye’deki Esat yönetimini sıkıştırarak içteki Hizbullah ve İran Milislerini tasfiye için Türkiye’nin denetiminde olan İdlip’deki şeriatçı milisler, satranç tahtasında piyon olarak savaşa sürülüyorlar. Orta Doğu’da bir başka taşeron örgüt olan PKK, yapılacak İran operasyonunda kullanılmak üzere savaşa hazırlanıyor. Aşağıda yer alan İngilizce yazılı harita, bize yakın dönemde olacakları anlatıyor.
Haritadaki kırmızı renkli alan, Rusya’nın, Pembe renkli bölüm de Amerikan nüfuz bölgesini gösteriyor. Açık yeşil alan da Sünni ve daha güneyde de Şii bölgesi oluşturulmuş. Sarı renkli bölgeye de David Koridoru deniliyor. Siyonizm, David Koridoru ile İran sınırına kadar uzanmak istiyor. İsrail, Suriye’nin güneyini işgal ederek PKK güçleriyle birleşmek istiyor. Coğrafi olarak Türkiye’nin tüm güney sınırları boyunca uzanan alanı, İsrail+ tüm Batı güçleri kontrol edecekler. Haritadaki sarı, pembe ve yeşil alanların siyonizmin ve emperyalizmin kontrolünde olmasıyla operasyonlar daha kolay ve çabuk olarak gerçekleştirilecektir.
Türkiye’yi yöneten AKP iktidarı ve onun sarayla uyumlu muhalefeti, gördüğümüz kadarıyla ikna edilmişe benziyor.
Türkiye’nin iktidarı ve muhalefeti, Batı merkezlerinde yazılan ve siyonist masalarda son şekli verilen planın taşeronu olduklarını yedi cihana ilan ettiler.
Dem Parti yetkilileri, AKP yönetimine “Önce Suriye’nin kuzeyindeki durumun statüsünü konuşalım.” diyorlar. AKP’ye Suriye’deki PKK devletini tescil ettirmek istiyorlar. Haritada pembe alandaki PKK devleti kabul edildiğinde sıra kuzeydekine de gelecek. Türkiye’de “demokrasi, 1000 yıllık kardeşlik, barış” kampanyalarıyla eldeki büyük medya gücüyle toplum bölünmeye razı edilmeye çalışılacaktır. Aşağıdaki harita, emperyalizmin ve siyonizmin 100 yıldır gerçekleştirmeye çalıştığı bir haritadır.
Bu harita aynı zamanda Türk devrimiyle yırtılıp atılan Sevr haritasıdır. Bu haritanın gerçekleşmesi için Kürt köyleri, Natocu generaller tarafından bombalandı ve köyler boşaltıldı. Köyünü terk eden yoksul Kürtler, Mersin’e, Adana’ya, Osmaniye’ye ve Hatay’a sürüldüler. Kürdistan’ın Akdeniz’de kıyısı olsun diye bombayla kıyılara Kürt taşındı. O dönemde bu “suçu” işleyenlerin Türk ırkçılarının olduğunu öne sürdü bizim ahmak solcularımız. Aynı solcularımız, kulaklarına Batıdan ve İsrail’den üfürülen görüşler doğrultusunda aynı operasyonda şimdi bilerek ya da bilmeden rol alıyorlar. Yaşadığı kuyudan yukarı doğru baktığında kuyunun ağzında Demirtaş’ı, Özgür Özel’i, Öcalan’ı, Bahçeli’yi, Erdoğan’ı görenler, dünyayı ve sorumluları o kadar algılıyorlar. Oysa devrimci görev ve sorumluluk, ülke ve dünya sorunlarına daha yukarıdan bakmayı şart olarak önümüze koyar.
Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ve yeni Anayasa söylemleri, Kurulması gereken Büyük Kürdistan Projesini perdeleyen bir amaca hizmet ediyor. Ben bu satırları yazarken televizyonda AKP’li Mehmet Metiner, “Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletinin kurulması bizleri hiç rahatsız etmez. Zaten Irak’ın Kuzeyinde kurulmuş olan Kürt devletiyle çok iyi ilişkilerimiz var.” diye konuşuyor.
Batı merkezlerinde yazılan ve siyonist masalarda son şekli verilmiş olan plan tıkır tıkır işliyor.